Geniş bir çerçeve içinde ele alındığında, Tanrının dünya ile olan olumlu ve organik ilişkisi bakımından deizmi aşan ve Tanrının dünyaya aşkın değil de, içkin olduğunu öne süren Tanrı anlayışı ya da görüşü.
Panteizm, Tanrının dünyayla ve insanla mekanik ve dışsal bir ilişki içinde olduğunu öne süren deizme dönüşme eğilimi gösterdiğine inandığı teizme karşı felsefi ve dini bir tepki olarak gelişmiştir. Buna göre, teizm sonsuzla sonlu olan arasındaki ilişkiyi dışsal ve arızi bir ilişkiye dönüştürdüğü, sonluyu bağımsız, sonsuzu ise sınırlı hale getirdiği, ve insan ruhuyla Tanrı arasında gerçek, derin ve içten bir ilişki ve temasa yer bırakmadığı için, panteizm, sonluyla sonsuz arasında yakın ve özsel bir temas kurmak ve insanı Tanrıya yakınlaştırmak amacıyla, varolan her şeyin bir birlik meydana getirdiğini ve her şeyi kapsayan bu birliğin tanrısal bir yapıda olduğunu iddia eder. Başka bir deyişle, panteizm, Tanrıyla evrenin bir ve aynı olduğunu öne sürer, sonlu ve sınırlı dünyanın ezeli-ebedi, sınırsız ve mutlak Varlık’ın bir parçası, görünüşü ya da tezahürü olduğunu savunur.
Panteizmi eleştirenler, söz konusu Tanrı anlayışının aşkınlık fikrini reddetmek suretiyle, ateizme yardımcı olduğunu söylemişlerdir. Yine, panteizm Tanrı, her şeydedir demek suretiyle, varlık dereceleri arasındaki ayırımı ortadan kaldırdığı, örneğin taşla insanı bir tuttuğu gerekçesiyle eleştirilmiştir. Panteizmin, ayrıca sonlu olanla sonsuz arasındaki bağlantıyı sağlam bir temele oturtamadığı ve belli bir birliğe ulaşmada başarılı olamadığı söylenmiştir.
Ve nihayet, panteizmin kötülük problemini de daha karmaşık hale getirdiği ifade edilmiştir. Buna göre, panteizm ya kötülüğü kökten yadsımakta, ya da kötü ile iyinin farkını en aza indirgemektedir. Bundan dolayı da, onun günahı, ahlâki sorumluluğu ve kötülükle mücadelenin gereğini açıklayamadığı söylenmiştir.
Adam paganizm ile panteizm'i aynı yapmış ya! Eh yuh be arkadaş. ikisi arasında dağlar kadar fark var. Paganizm'in tanrıları vardır ve iletişim için doğayı kullanırlar sadece. Panteizm ise diğer dinlerin yaptığı gibi tanrıyı kişiselleştirmez, cezalandırıcı ödüllendirici sınıfına sokmaz. Evrenin bütün olarak 'tanrı' olduğunu söyler. Sırf insanlar anlasın diye 'tanrı'kelimesini kullanır. Biz ona bütün deriz. ichi wa zen, zen wa ichi. Bir bütündür, bütün birdir. Fullmetal sağolsun çok güzel açıklamış.
"Varolan her şeyin kaynağı tanrıdır, ve varolan her şey onunla özdeştir. Evren ve tanrı birdir. Tanrı yaratan değil evrenin toplamıdır. Tanrısal nurun bir cüzü olan ruh ölmez, tek amacı kaynağa yani tanrıya dönmektir." Şeklinde özetlenebilecek felsefe.
Tek tanrılı dinlerden temel farkı yaradan-yaradılan ikilemini barındırmamasıdır.
buna göre ise tanrı evrenden aşkın ondan ayrı değil.
o doğanın kendisidir,deyim yerindeyse.
türkçe'de tümtanrıcılık diye karşılık bulur. en başta plotinos olmak üzere islam dünyasına bakınca
farabi,ibni sina batı'da ise spinoza, hegel falan savunur...
bir takım estetik ve ahlaki sonuçlarından bahsedebiliriz. eğer
her şey tanrınun kendini açığa vurması ise her şey güzeldir iyidir ve kutsaldır.bütün varlıklar
arasında bir akrabalık vardır. ahlaki davranış ise
bütün varlıkları tanrı'nın bir görüntüsü olarak onları sevmekte yatar.
dinsel bakımdan kurtuluş burada fena fillah yani insanın asıl kaynağına yani özünü ve tözünü meydana getirene dönmesidir.
kendi kendime kendimi, evreni, tanrıyı, dini, yaşamı kısaca herşeyi sorguladığım zaman diliminde, din konusunu o zamana kadar
bana öğretilenler ile kendi sağduyumu karşılaştırarak kafamda kurcalarken kendi
kendime bulduğum felsefedir. sonrdan lise 3'te felsefe dersinde spinozayı işlerken dumurlardan dumurlara koşmuştum. benim
kendi çapımda ürettiğim düşünceleri adam benden 500 yıl önce düşünmüş, adına da
panteizm demişti. gurur duymuştum kendimle, bir parça da hayal kırıklığıydı çünkü "ben neye inanıyorum" sorusuna
verdiğim yanıt bana özgü değildi, birileri daha akıl etmişti.
neyse...
bu öğreti, benim inancımı yansıtıyor. islam inancı olarak sürekli bana öğretilen üstün
bir tanrı, onun kulları olan ama doğa üzerinde hakim olup diğer yaratıklardan üstün tutulan insanlar ile diğer yaratıklar
şeklinde bir hiyerarşiydi. çeşitli kademelere de melekler, şeytan, cin, hayvanlar, ruhlar, iyiler ve kötüler vs. sıkışmaktaydı. bu tip bir hiyerarşiydi canımı sıkan. hayatının uzunca bir bölümünü doğanın göbeğinde geçirmiş
biri olarak, doğanın müthiş uyumunu, dengeyi, herşeyin bir arada olanca zıtlığıyla da olsa birlikte yaşamasını görüp sonra
bunları birbirinden anlamsız bir hiyerarşiyle ayırmak çok ters geliyordu. bu tip bir sistem
bana çok bencilce, çok insancıl bir üstünlük kurma hevesi gibi göründü. neden hayvanların efendisiyiz ki? bunu da kim
çıkardı? neden bu dünya nimetleri biz tüketelim diye var olmuş olsunlar ki? ne kadar emperyalist bir yaklaşım bu. bu tip bir
düşüncenin amerika plantasyonlarında tarım
yapmak için ormanları yakıp, hayvanları sürüp, zenci köleleri çalıştıran beyaz adamın
mantığından ne farkı var?
neyse uzatmayayım, bu denli uyumlu bir doğada hep beraber yaşamayı seçmek insanı bu panteist inanca götürüyor.
etrafınıza bakın, belki de bu armoide en uyumsuz olanlar bizleriz. bakın kaşımız, gözümüz sözümona efendisi olduğumuz
köpeğimize, bahçemizdeki tavşana ne kadar benziyor. herkes doğada yerini bulmuşken,
herşey iyisiyle ve kötüsüyle biraradayken, hepimizin bütünlüğünün asıl o büyük gücü
meydana getirdiğini ve hepimizin o büyük gücün birer parçası olduğumuzu, dolayısıyla
herşeyin kendi başına değerli olduğuna inanmak çok daha ayakları yere basan bir
anlayış gibi gözüküyor bana. ihtiyacımız olan gücü çevremizden alsak çok daha rahat ederiz bence.
şaşırtıcı derecede yakın öğretiler için uzakdoğu ve kızılderili öğretileri, bantu veya aborjini felsefeleri ile taassuptan dolayı çok üstü kapalı geçilmiş olmasına rağmen tasavvuf inancı, sufizm vs incelenebilir.
ortadoğu kökenli dinler üç aşağı beş yukarı aynı tarzda bir hiyerarşik yapılanmayı
savunurlar, büyük imparatorlukların da bu dinlere mensup toplumlar tarafından
kurulmaları arasında da bir paralellik kurulabilir belki de...