pandora'nın, içinde bütün kötülükleri barındıran, açmaması gereken ama merakına yenilip açtığı ve bütün kötülüklerin dünyaya yayılmasına neden olduğu kutu. (bkz: yunan mitolojisi nin yalancısıyım)
ama benim bu filmin ne konusuna, ne de oyunculuğuna değinmek gibi bir derdim var. çünkü filmi izleme imkanım yok. türkiye'nin başkentinde yaşamama rağmen birçok kaliteli yapım gibi bu filminde ankara'da vizyona girmemesi yüzünden filmin içeriği hakkında yorum yapamıyorum. bilmiyorum sizin de kulağınıza komik geliyor mu ama benim için gerçekten çok komik bir durum. medya tarafından şişirilen, vizyona girmeden seyirciye beğendirilen, içi bomboş ama bir felsefesi varmış gibi gösterilip birkaç yönetmen yakını eleştirmenin övgülerini kazanan filmlerin aylarca vizyondan kalkmadığı, birçok salonu işgal ettiği bir sistemde, bu kadar ödül toplayıp da ankara'da vizyona girmeyen bir filmi görmek istemem gerçekten komik. günler önceden recep ivedik 2'nin biletlerinin satışa çıktığı bir ülkede tabi ki böyle bir şey istemek komik. sinemada çok ileri gittiğimiz için sevinip kadri'nin götürdüğü yere giden bir mecraya mensup olmamam gerçekten çok komik. derdim bu filmler izlenilmesin değil. izleyeni varsa tabi ki yapılsın ve izlensin ama diğer filmlere de gereken önem verilmeli artık.
bu ülkede cannes'da ödül alıp ana haber bültenlerinde boy göstermese kimsenin tanımayacağı bir nuri bilge yaşarken bunları konuşmak da komik. süt diye bir film çıktı kaç salonda gösterildi ve kaç kişi izledi acaba? kendini sinemasever olarak ilan eden insanlar neden bu filmler karşısın birer cühelaya dönüşüyor?
maalesef bu ülkenin başkentinde yaşıyorum, hem de bu kadar küt bir ülkenin başkentinde.*
(bkz: ben bu yükü daha fazla taşıyamayacağım)
pandoranın kutusu açılıp, zeusun içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: ümit. o zamandan beri, yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladık. fakat zeusun arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.
insana insan sadce insan olduğunu hatırlatan, yaşarken bundan ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş bir yerlerde bu insanlığın yüzüne vurulacağını anlatan film.
resimler oldukça iyidir, sanki albüm izliyor gibi duruk duruk sahnelere bakarsınız ve her zaman bir yerlerinde siz de varsınızdır.
doğanın bağrından kopup gelen yaşlı bir kadın insalık dersi veriyor...
beyoğlu'ndaki birkaç salonda izlenebilen, ne var ki her gösterimde sadece 5 - 10 kişinin bulunduğu son derece başarılı bir yeşim ustaoğlu filmi.
avrupa için; kendisini ortaya koyabilmiş bağımsız bir yönetmenin iyi filmlerinden sadece biri sayılabilecekken; türkiye için, kesinlikle, vasatın çok çok üstünde bir filmdir kesinlikle. sıpoylır falan da beklemeyin benden. gidin izleyin.