bir kere benim bayağı büyüdü. fakat o küçücük pamuk onun büyümesi için bana göre yetersizdi. istedim ki toprağa ekeyim. pamuğun toprakta çürüyebileceği hiç aklıma gelmedi yani direk pamuğuyla ekebilirdim ama pamuktan ayırmaya çalıştım. o incecik kökleriyle sıkı sıkıya sarılmıştı pamuğa. ayırmaya çalışırken kökü minicik kırıldı. sonra toprağa ektim. beklentim büyümesiydi ama ölüp gitti. emek verdiğim hiç bir şeye bu kadar acıdığımı, üzüldüğümü hatırlamıyorum. katil gibi hissetmiştim kendimi. *
herkesin kolaylıkla başarabildiği ama benim aceleci ve hiperaktifliğim yüzünden yetiştiremeden çürütmeyi başardığım olay. millet ilkokulda kodlama öğreniyor, bir de bizdeki duruma bak.
ilkokulda böyle piskopatlıklarla evrilen çocuk büyüdükçe daha da manyaklaşarak enteresan nesneler üzerinde enteresan bitkiler, böcükler yetiştirmeye devam eder.
yolun sonunda ise genetiği bozulmuş meyveler, tecavüze uğramış sebzeler, 7 ayaklı koyunlar, 4 ayaklı kırkayaklar sahibi olur.
bu da bize bilimin getirilerinin yanısıra götürülerinin de olduğunu gösterir.**
ilkokul yıllarında ders çalışmak, ödev yapmak sevdiğim ve gerçekleştirdiğim eylemler değildi. fakat resim, iş eğitimi vs. gibi dersleri ayda bir saat bile yaptırmayan ilkokul öğretmenim nedeniyle de bu tarz aktivitelere hasret bir çocuktum.
sevgili ağabeyimin fasülyede pamuk büyütme, külotlu çorap içine doldurulmuş talaşlar içerisinde kuş yemleri yeşerterek çim adam yapma, etamin işleme gibi iş eğitimi konularını hep tek başıma ve büyük bir mutluluk, hevesle yapardım.
o kadar sarf edilmiş emek içerisinde nedense en değerlisi, pamuğun içinden büyüyüp sarmaşık olmuş fasülyelerimdi. onlarla yatıp onlarla kalkıyordum. geceleri rüyamda bu sarmaşıklarla konuşuyordum, bu süreç aağabeyimin fasülyeleri okula götürüp not alması gereken güne kadar bu şekilde devam etti.
işte o gün okuldan geldim ve akşama kadar, ağabeyimin okuldan dönüşünü bekledim, sarmaşığıma kavuşacaktım kolay mı?
fakat ağabeycik elleri boş geldi. sarmik nerede dedim, o ismi ona o an takmıştım. kıpkırmızı oldu yanakları, öğretmeninin sarmiki çok sevdiğini ve aldığını söyledi. dünyamı başıma yıktı tabi. sonra çok zor günler geçirdim, onu bir türlü unutamadım. yenilerini denedim beceremedim. becerdiklerimde ya soldu çürüdü, ya da çok boy vermedi. ah sarmik ah.
neyse işte aradan aylar geçti. okullar tatil oldu. benim arkadaşlarım, ağabeyimin arkadaşları filan yazlıkta oturuyoruz. herkes okulda yaptığı yaramazlıkları anlatıyor. ağabeyim kızların üzerine sıktığı uhulardan, tutuşturduğu sınıf perdelerinden bahsederken, ağzından şu cümleler çıkmaya başladı. ömrümün o zamana kadar ki en zor anları olmalıydı;
"ya bi de bizim örtmen bize pamuğun içinde fasülye büyüttürme ödevi vermişti bi kere. aha buna yaptırdım. bi büyüdü böle sarmaşıklar upp uzun, sınıfa bi götürdüm en güzel benimkisi, herkesin ki bok gibi olmuş örtmen hasta oldu, en iyi notu bana verdi. sora okul çıkışı top oynarken bahçeye gömmek aklıma geldi, ektim topraa, yamulmaya başladı. dik durmuyo çubuk soktuk topraa bağladık. bu sefer koptu elimde kaldı, hihohoho. neyse utku var bizim sulayalım lan dedik. işedik dibine hihohoho. hihohoho. hihohoho. örtmenin teki görmüş, bizim örtmene şikayet etti. bahçeye işiyolar diye. örtmen bize öküz herifler dedi. hihohohoho. hihohoho".