Kaderin, Osmanlı'nın dış düşmanlar ve içteki hainler marifetiyle gerçekleşen çöküş vetiresinin son noktasında vazifelendirdiği Sultan Vahideddin merhum, milli tarihimizin en talihsiz şahsiyetlerinden biridir.
Cumhuriyet rejiminin Batılı Çehresi'yle yerleşebilmesi için kasten ve en çirkin bir surette kötülenen merhumun, kendisini içinde bulunduğu dramatik hadiseler karşısında, vatanın kurtuluşu için elinden gelen herşeyi yapmış olmasına rağmen, hakkındaki iftiraların hala devam etmekte olmasını rejim endişelerinin zail olmuş bulunmamasından başka bir suretle izah kaabil değildir. Merhum hakkında zaman zaman bir sar'a nöbeti halinde tekrarlanmakta olan çeşitli isnad ve iftiraların toplu ve müdellel cevabını ihtiva eden bu eseri yayınlamaktan şeref duyarız!...
Türk ordusu, her semti alevler içinde yanan izmir’e girmişti. Yunanistan’la yapılan harp, artık sona ermişti. (..) Sultan’ın Ayasofya’da Türk kuvvetlerinin zaferini tes’id (kutlamak) için, teberrüken mevlüd okutacağı duyulmuştu. Bu, cidden düşündürücü bir haberdi. Zira Ankara Hükümeti Sultan hakkındaki fikrini, ona karşı neler tasmim ettiğini artık gizlememekte idi. Ve Sultan, kendisini de devirecek olan kuvveti, zafere ulaştırdığından ötürü, Cenabı Hakka hamd edilmesini istiyordu. (..)
Büyük Camie vardığım zaman hava kararmış, gece olmuştu. Ayasofya mü’minlerle dolup taşmakta idi. Büyük iç kapıdan girince, hemen loş bir yer seçip bir halı üstüne bağdaş kurdum. Bence Ayasofya’nın içi insan elinin yapabildiği şeylerin en güzellerinden biridir. (..) Binlerce kandilden ruha sükûn veren tatlı bir ışık dökülüyordu. (..) Mollalar, hafızlar sıra ile Kur’an okuyorlardı.
Mihrabın yanında, bu mü’minler kalabalığının önünde O, tek başına duruyordu. Başında gri bir kalpak vardı. içine kırmızı çuha kaplanmış mavimtrak paltosunun yakaları cömertçe açılmıştı. O.. Majeste Altıncı Mehmed.. Osmanlıların imparatoru, mü’minlerin emiri, zıllullahi fi’l-arz, krallar kralı, sultanlar sultanı, âlemdeki hüsrevlere taçlar dağıtan ve daha nice unvanların sahibi SULTAN…
Cemaat halinde eda edilen bir islâmi ibadet, yani namaz kadar ihtişamlı bir manzara olamaz. (..) Ulemadan bir zat mihrapta birkaç basamak yükseldi. (..) Arapçanın bazen peltek, bazen sert seda verişini, Türk dilinin kıvrak ahengi takip ediyordu. Kulaklarım arasıra bir kelimeyi farkedebiliyordu… Ama etrafımı saran halkın ne derece kendinden geçmiş ve alevlenmiş olduğunu hissediyordum.
Ve hutbe biter bitmez bu halktan korkunç bir haykırış yükseldi:
— ‘Kahrolsun gavurlar!’
Ve şu anda kendimi bilhassa yalnız ve daha da fazla gâvur bulan ben, itiraf ederim, hiç utanmadan itiraf ederim ki, ben de, tıpkı onlar gibi gırtlağım yırtıla yırtıla haykırdım:
— ‘Kahrolsun gâvurlar!’
Namaz, mevlüt ve duâ bitince sert bir kumanda duyuldu. (..) Majeste Sultan Ayâsofya’dan ayrılıyordu. Yanımdan geçerken dikkat ettim:
Başını biraz sağına eğmiş, gözlerini hafifçe yummuş, duâ okur gibi bir hali vardı. Dirsekleri hâlâ bükülmüş, avuçları hâlâ kıbleye doğru açıktı. Yüzü çok sararmıştı.”
KAYNAK: Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Ordu ve Politika, Istanbul 1967, sayfa 367.
bizim vahdettin değil mi lan o?
taktisel deha ne amk, euro 1915'e mi katılmış?
anadolu halkının savaştığı ve vatanı kurtardığı ingilizlerin himayesinde tahtında oturan güdük değil mi bu?
yine ingilizlerin gemisiyle, memleket kurtulduğu halde, mağlup kral gibi ülkesini terkeden bu değil mi?
kendisine ve yedi sülalesine ingilizler tarafından maaş bağlanan hain bu değil mi peki?
edit: hâlâ yokluk içinde yaşadı, garibandı diyen var amk! bak torunlarına, avrupanın jet sosyeyesindeler, hangi gariban lan? 600 sene bu topraklarda yaşayan insanları sömürerek zevk-ü sefa içinde yaşayanlar bu sülale değil mi? bunlar ailecek alışık ya, birbirlerini kesmeye, dogramaya, boğmaya, keşke topunu birden yoketselerdi zamanında. ne ecdadmış amına koduklarim be, bitmedi ızdırapları!
bir baltaya sap olamamış, şehzadeliği döneminde 3 eşi ve cariyeleri ile birlikte hazineyi sömürmüş, devlet zordayken bile har vurup harman savurmuş, kendisine ayrılan maaşla idare edemeyip abisi 2. abdülhamid'e dilencilik yapmış olan şahıs.
(bkz: vahdettin in abisinden para dilenmesi/#33428974)
şüphesizki Osmanlı imparatorluğunun en bahtsız padişahıydı.kendi sorumluluğu olmayan ve mağlubiyetle sonuçlanması an meselesi olan bir savaş esnasında başa geçmiştir.birçok yenilik ve düzenleme fikri olmasına rağmen (ki en önemlisi ittihatçı belasından kurtulmaktı) mütareke ve mütareke dönemindeki sıkıntılar yüzünden hiçbirşey yapamamıştır.tarihsel karşılaştırma yaparsak doğu Roma'da konstantinos paleologos neyse osmanlıdada bu adam odur.ihanet söylemleri ise tamamen uydurmadır, şöyleki milli mücadele döneminde milli mücadeleyi açıktan destekleyememiş ve anadoluya geçme ile ilgili bir tasarrufta bulunamamıştır zira bizzat ingiliz yükse komiseri huzura gelerek; "siz giderseniz bizde gideriz, sınırda yunan ordusu hazır bekliyor karar sizin" diyerek böyle bir durumda istanbul'un türklerden alınabileceği sinyalini vermiştir.özet ve tanım için; hain değildi ve itibarının iade edilmesi ve şamdaki mezarından alınarak istanbulda atalarının yanına defnedilmesi gereken padişah.
bahtsız olan idam kararını imzaladığı boğazlıyan kaymakamı kahraman kemal bey ve kuvva-i milliye'nin üzerine saldığı şehitlerimizdir. misal, fedakar yahya kaptandır...
Sultan Vahideddin Han'a hain diyecek hainlerdir ancak. Ülkeye , vatana, millete zerre faydası olmayan faydasızlar faydasızı gelmiş Sultan Vahideddin Han'a hakaret etmeye kalkışıyor.
Atatürk'ü Anadoluya 25.000 altın vererek yollayan kişidir.Hatta geniş yetkiler vermiştir ki özellikle gücünü artırıp halk üzerindeki etkinliğinin artmasını istemiştir.Hain diyenler tarihi bilmeyenlerdir.