yazılışından on yıllar sonra oğulları ölen analara türkü isimli şiirini yayınlayan dergiye "yasadışı örgüte yardım" davası açılmasına neden olmuş şairdir.
Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayalar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörmeyi barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler!.
Alışkanlıklarına esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler!.
ihtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki
pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler!.
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi
mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
şiirlerinde halkını sevmenin, halkına inanmanın, toprağına bağlılığın en somut örneklerini verdi. şili insanlarının, çile çeken, çalışan yığınların sevincini, acısını, umudunu dile getirdi. yetinmedi bununla, politikaya da girdi, senatör oldu, büyükelçi oldu. zaman zaman iktidarların hışmına uğradı, tutuklanmamak için aylarca saklandı. salvador allende'nin yönetim başına gelmesi için uğraştı, başardı da. bir kaç yıl paris büyükelçiliğini yaptı ülkesinin. nobel ödülünü alarak, şili'ye dünya ölçüsünde bir ün, onur kazandırdı.
yüreğim bir kavganın içinde / kazanacak halkım / bütün halkalar kazanacak bir bir / bu acıılar, ıslak bir mendil gibi / kumlar arasından / şehit duraklarından / süzülüp ortaya çıkaracak her şeyi / şanlı günler yakındır çünkü / kinler susacak bir an / ceza veren eller titremesin diye / günler tam olsun diye / halk caddelerde / bir güzel bir güçlü / yerini alsın diye / işte benim günüm bu / işte hoşgörülülüğüm / başka sancağım yok benim.
Başka kitaplarla hapsedilmek için yazmıyorum
ya da zambağın somutlaşmış çırakları için değil
gelip geçecekler için, gereksindikleri
ay, su, düzenin değişmez temelleri ekmek, şarap, ve okullar, gitarlar ve el aletleri için.
bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
............
sevmiyorum doğrudur,yürek bu hala sever
sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer
bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler
budur bana verdiği acıların en sonu
sondur bu onun için yazacağım dizeler.
gülüş
al ekmeği benden
istersen havayı da;
ama gülüşünden mahrum etme beni.
koyma gülsüz ve çiçeksiz beni
sevinciyle coşarak parıldayan sudan
ve senden yayılan
gümüşün kıvılcımlarından...
hayranım öpüşlerde paylaşılan sevdaya,
döşekte ve ekmekte paylaşılan.
sevda bu, kimi sonsuza uzar
kimi bir yıldız gibi kayar.
sevda özgür olmalı ki,
dönüşebilsin sevgiye.
sevda kutsallaşır yakınlaştıkça,
kutsallaşır uzaklaştıkça.
Düşüncemde yakalıyorum gölgeleri ağımda derin yalnızlığımda
sen de ne uzaksın, ah, herkesten daha da uzak.
Düşüncemde uçuruyorum kuşları, siliyorum resimleri,
gömüyorum aşkın yeşil dallarını.
Sislerin çan kulesi, ne uzaksın, ne yükseksin yukarda!
Sen suskun değirmenler gibi,
boğarken iç çekişini, eziyorsun karanlık umudunu el değirmeninde,
geliyor gece sana yüzü koyun, uzağında şehrin.
Yanımda olsan bile uzaktasın benden, nesnel olarak yabancısın bana.
Düşüncemde dolaşıyorum yaşantım boyunca, karşılaşmamızdan önce.
Başka birinden önceki o acımasız hayatım.
Deniz kıyısında çığlık, taşlar arasında,
koştuğum yerdi orası, özgür ve çılgın, buğusunda deniz havasının.
Karasevdalı, yabanıllık, çığlık, o ıssız deniz.
Kaba, şiddetli, gökyüzüne karşı hırslı.
Sen, kadın, neydin orada, hangi ışın, hangi değnek
bu görkemli yelpazede? Şimdi gibi uzaktın.
Yangın içinde orman. Yanıyor gök mavisi haçta.
Yanıyor, yanıyor, alevler, pırıldıyor ışıktan ağaçlarda.
Düşüyor, gıcırdıyor. Yangın. Yangın.
Ve dans ediyor ruhum, yaralanmış ateş parçalarından.
Çağıran kim? Neyin nesi yankıların yankısından bu sessizlik?
Özlemin saati, sevincin saati, yalnızlığın saati,
benim saatim hepsinin arasında.
Şarkısı rüzgâr tarafından söylenen boru.
Gözyaşı dolu muhteşem bir arzu, bedenimle eş.
Sallanmış bütün kökleri,
surunda bütün dalgaların!
Şen, hüzünlü, sonsuzca yuvarlanmış ruhumla.
Düşüncemde gömüyorum yeşil dalları derin yalnızlığımda.
halkim ben, parmakla sayilmayan
sesimde piril piril bir guc var
karanlikta boy atmaya
sessizligi asmaya yarayan
olu, yigit, golge ve buz, ne varsa
tohuma dururlar yeniden
ve halk, topraga gomulu
tohuma durur bir yerde
bugday nasil filizini surer de
cikarsa topragin ustune
guzelim kirmizi elleriyle
sessizligi burgu gibi deler de
(bir siginak arayan ormanda)
Anımsıyorum seni olduğun gibi geçen sonbahar.
Başlığın griydi ve yüreğin sakince.
Gözlerinde savaşıyordu alacakaranlığın alevleri.
Ve düştü yapraklar ruhunun sularına.
Bir boru çiçeği gibi yapışmıştın koluma,
ikircikli ve sakin sesine korunak olurken yapraklar.
Arzumun alazlanıp durduğu kötürüm eden bir ateş.
O uysal mavi sümbül burkulmuş ruhumun üstünde.
Gör nasıl uzaklaşıyor gözlerin, sonbahar gibi uzak,
başlık, o gri, o cıvıltılı ses ve o evcimen yürek,
kömürün koruna öpücüklerimin neşeyle düştüğü
derin özlemlerimin amacı olan şey.
Bir gemiden görünen gökyüzü. Yüksek dağlardaki yaylalar.
Hatıran ışık gibi, duman gibi, o sessiz gölcük gibi.
Ötesinde gözlerinin durur yangında akşam kızıllığı.
Fırıl fırıl sonbaharın kuru yaprakları ruhunda.
Ama sen
saklamakta ısrarlısın
sevmediğim gölgenin kuytu bir köşesini.
Sevgilim,
anla beni
seviyorum seni her şeyinle,
gözlerden ayaklara tırnaklara dek,
içinde
koruduğun tüm aydınlığınla.
Benim, o, sevgilim,
kapını çalan.
Hayalet değil, o biri değil
ki bir kez durmuştu
pencerende.
Deviririm kapıyı:
Girerim tüm yaşamına:
Gelirim yaşamaya senin ruhunda:
başa çıkamazsın benimle.
Açmalısın kapıyı kapıya,
uymalısın bana,
açmalısın gözlerini
ki araştırabileyim içlerini,
görmelisin nasıl yürüdüğümü
ağır adımlarla
beni kör gözlerle bekleyen
baştanbaşa bütün yollarda.
Korkma,
seninim ben,
ama ne yolcuyum ne dilenci
senin efendinim ben,
o beklediğinim,
ve şimdi giriyorum
yaşamına,
bir daha ayrılmamak
ve kalmak üzere,
sevgili, sevgili, sevgili.
gibi birçok harika şiirin yaratıcısı, yeryüzü coşkusu, aşk ve insan haklarının büyük şairi.
sunay akın dan...
nazım hikmet'in ölümünün ardından,nazım hikmete ait olan daktilonun bir köşesine iliştirilmiş bir kağıtta neruda'nın adresi bulunur.bunun sebebi olarak da nazım hikmetin alması gereken ödülü,o dönem ceza evinde olması sebebiyle neruda'nın almasıymış.neruda bu konuda şunları söyler...
büyük usta nazımın daktilosundan çıkan adresin bana ait oluşu bugüne kadar aldığım en güzel hediyedir.