her kavme peygamberin gönderildiğini biliyorsak ve de türklerin islamdan önceki dininin yani göktanrı dininin islama benzerliğine bakılırsa oğuz kağan peygamber olabilir. oğuz kağan eli ok ve yay tutan tüm kavimleri türk yaptığını söylüyor. burdan yola çıkarak türklüğün de zamanında belki din olduğu kanısına varılabilir.
göktanrı inancının islamiyetle bir çok yönden uyuştuğunu biliyoruz. herhangi bir bilgim olmamakla birlikte hep göktanrı inancının oğuz kağana gelmiş dinin az buçuk değişmiş hali olduğunu düşünmüşümdür.
gök tanrı dini islama benzerlik göstermesi yeterli bir kanıt değildir. Çünkü pek çok dinin temeli birbirinin aynıdır. Yani dinler dogmadır içten gelir.
" Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir topluluğa ceza verici değiliz " diyor kur an ayetinde. Bir hadistede 124 000 pegamber geldiği rivayet edilmiştir. Fakat kur an bir kısmını bildirmiştir.
Onu bilemem ama bugün okuduğuma göre 6 aylık çocuk konuşmayı öğrenmiş 2 yaşında 4 işlem yapabiliyordu diyor annesi. 162 ile Einstein i falan geçen bu çocuk referans olurda Oğuz Kağan çok zeki olabilir zira o da böyle mucize bir çocukmuş .
bazıları yokluğunu ispatlayamasa bile, inkar etse, hikaye yada masal dese bile biz biraz bahsedelim yine de ;
TÜRK PEYGAMBER; HZ ZÜLKARNEYN…
Kelime anlamı olarak zülkarneyn “çift boynuzlu-çift zamanlı” anlamına gelmektedir.Burada “Zül” bir iyelik ekidir. “Sahibi” anlamını vermektedir. Karn, boynuz; Karneyn ise, çift boynuz demektir. Buna göre Zülkarneyn, “Çift boynuz sahibi” anlamına gelmektedir.
Peki bu boynuz sembolü nedir? Bu boynuz, zaman gezmenliğinde kullanılan karadelik türünü ifade eder. Bazen iki karadelik bir çift boynuz oluşturacak biçim alırlar. Bu iki boynuzun uçları birbirine oldukça yakındır. (25 inc) Aradaki kirişten zaman sıçraması yapılmakta, zamanda ileri ve geri gidilmektedir. Her zaman gezmeni, geçmişte de gelecekte de bulunabildiği için, bazıları tarafından “Çift Zamanlı” olarak adlandırılmaktadır. Dolayısı ile her çift zamanlı, aynı zamanda Zülkarneyn’dir.
Kur’an’da sözü edilen Zülkarneyn’i her ne kadar bir şahıs ismi olarak anlamağa koşullandırılmışsak da aslında o bir insanın adı değil, iki boynuz arasındaki kiriş zamanda gidip gelebilenlere özgü bir lâkaptır!
Zülkarneyn aslında oldukça eski ve mitolojilerde bile kendini gösteren bir semboldür. Örneğin, Vikingler neden öyle bir boynuz seçmişlerdir kendilerine? “Thule Quanaak” nedir? Thule, “Zul”; Quanaak da “Karn” karşılığıdır. Ve bu bir gizli öğreti örgütünün adıdır. Zig-Zag ekibi de bir zamanlar o örgütle birlikte çalışmış ama örgütü Masonlar ele geçirince yollarını ayırmışlardır.
–alıntı–
Ben Türk Bilge Kağan; doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim. Doğuya ordu sevk ettim. Bunca yerlere gittim
Tanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime; gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen yerler kazandırdım. Tanrı buyruğu olduğu için, Devletli olduğum için size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti derleyip topladım.
Ey Türk Milleti; Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön!
Gittiğim yerlerde güneşin kavurduğu, güneşin battığı son millete gittim. Onların arasında hüküm verdim. Sonra dünyanın öbür ucuna, güneşin doğduğu yere vardım. Orada bulduğum milleti boyunduruğum altına aldım. Birbirileriyle olan çekişmelerine son verdim. Ordumla Tengri buyruğu olarak adalet getirdim. Tengri buyruğu olarak bunları yaptım…
–alıntı–
bilge kağan sözleri ile kuran-ı kerimde geçen kehf suresinde;
–alıntı–
Kehf Suresi 86. Ayet: NiHAYET GÜNEŞiN BATTIĞI YERE VARINCA, ONU KARA BiR BALÇIKTA BATAR BULDU. ONUN YANINDA (ORADA) BiR KAVME RASTLADI. BUNUN ÜZERiNE BiZ: EY ZÜLKARNEYN! ONLARA YA AZAP EDECEK VEYA HAKLARINDA iYiLiK ETME YOLUNU SEÇECEKSiN, DEDiK.
ve Kehf Suresi 90. Ayet: NiHAYET GÜNEŞiN DOĞDUĞU YERE ULAŞINCA, ONU ÖYLE BiR KAViM ÜZERiNE DOĞAR BULDU Ki, ONLAR iÇiN GÜNEŞE KARŞI BiR ÖRTÜ YAPMAMIŞTIK.
–alıntı–
bahsedilen hz zulkarneyn’in aynı kişiler olması ihtimali çok yüksektir.
kuran-ı kerim’de anlatılan hz zulkarneyn’in özelliklerini incelediğimizde en göze çarpan özellikleri;
büyük bir orduya sahip olması, kendisinin büyük bir komutan olması, ordusuyla tüm dünyayı gezmesi ve Allah’ın emri ile gittiği her yere iyilik, adalet ayrıca Allah bilgisi ve töre götürmesidir.
zulkarneyn peygamber’in aslında bilge kağan olduğu kaçınılmaz ve bilerek ve istenerek bariz bir şekilde gizlenmeye çalışılan bir sırdır.
tıpkı türk piramitleri gibi, tıpkı attila han’ın tanrının gerçekten kırbacı olduğu gibi…
insanlar neden tarihini bilmez, anlamaz, bilmek istemez, başkalarının tarihi ile kendi öz tarihlerini unutmak ister, başkalaşmaya çalışır mantık kabul etmiyor…
hadi tüm bu gerçekleri, tüm bu belgeleri görmezden geliyorsunuz, peygamber efendimizin türk kavmi ile ilgili söylediği;
“aziz ve celil olan Allah buyurur ki, benim bir ordum vardır, adını Türk koydum ve onları doğu ülkelerine yerleştirdim. Herhangi bir kavme öfkelendiğim zaman Türkleri onların başına musallat ederim.”
“Türk dilini (mutlaka) öğreniniz. Zira mülk ve saltanat uzun zaman onların elinde kalacaktır.”
ve en nihayetinde;
“Sizler küçük çekik gözlü, kırmızı benizli, yatık burunlu, çehreleri sanki (örs üstünde döğülmüş ve ) üzeri derilerle kaplanmış (sağlam) kalkanlar gibi bir kavim olan Türklerle çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yine sizler, kıldan çarık (ve çoraplar) giyen bir kavimle (Türk) çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”
sözlerini de inkar edip gizlemek yakışır sözüm ona bazılarına…
sence öyle miydi? eğer sence öyleyse bu şekilde düşünmenin sebebini de yazaydın da biz de anlayaydık.
oğuz kağan peygamberdi ya da değildi bu hiç umrumda değil. benim bildiğim bir şey var o da şu: bizim tarihimiz kendisine uydurma karakter eklemek gibi bir saygısızlığı kaldıramayacak kahramanlarla dolu.
milli destanımızda 1000 yıl yaşadığı söylenmektedir, normal bir insan bu süre yaşayamaz. ha o destandı diyeceklere, incildi, kurandı onlar ne peki, onların gerçeği yansıttığını nereden biliyoruz?
olması mı gerekir? belki de saçma olan peygamberliktir.
türklerin müslümanlığı mazoşistlik gibi. türklere küfredenlerin peşinde koşup saçma bir biçimde arapların tüm kültürünü, geçmişini alıp kendinin sanmak.
"Oğuz Kağan eski Türk inancında bulunan bazı kutsal değerlere karşı çıkmıştır. O dönemde Türkler, Gök Tanrı dinini benimsemişlerdi. Bu dinde, tek Tanrı bulunuyordu. Fakat yeri, göğü ve tüm evreni yaratan Gök Tanrı‘nın yardımcıları sayılabilecek Ongunlar ve Çalaplar da bulunmaktaydı. Oğuz, bu düşünceye karşı çıkmış ve bunu yanlış bulmuştur. Ona göre acunun tek yaratıcısı ve yöneticisi vardır, o da Gök Tanrı‘dır. işte bu baş kaldırış, Türkler arasında çok Tanrılı bir dine karşı, tek Tanrı’nın varlığını ispata benzeyen bir durum almıştır. Oğuz, çevresindeki herkesi kendi düşüncesine çekmeye çalışmıştır. Önce annesinden ve sevgilisinden başlamıştır. Kuşkusuz Oğuz Kağan’ın bu düşünceleri, sıradan insanların inançlarından değildir. O, güçlü düşünme ve sezgi yeteneğiyle Tanrısal bir görevi yerine getiriyordu ve kutsal ülküsü (inancı) uğruna savaşan bir alperendi.
Acundaki her ulusa bir peygamber gönderilmiştir. Mete’nin yaşadığı döneme kadar Türklere gönderilen peygamber hakkında kesin bir bilgi yoktur. Oğuz Kağan’ın büyük bir komutan ve lider olmasının yanında, Tanrı’nın elçisi olduğu da söylenir. Oğuzname’nin (Oğuz Destanı‘nın) birçok bölümünde, Oğuz Kağan‘ın mucizelerle dolu yaşamında Tanrısal bir gücü olduğuna da dikkat çekilir. Ayrıca Eski Türkçenin Orhun Yazıtları‘ndan sonra yazılan bazı kaynaklarda, “peygamber” anlamına gelen “yalavaç” sözcüğü bulunmaktadır. Bir ulus, bilmediği - tanımadığı bir nesne veya varlığa ad vermeyeceğine göre, Türklere o zamana kadar bir elçi gönderildiği düşünülebilir. Bu bilgilere dayanarak, Oğuz Kağan’ın Gök Tanrı dinini sistemleştiren bir yalavaç (peygamber) olduğu söylenebilir."