metinleriyle insan oluşun derinlerinde gezinen deha. Yalnızlığı dilediği gibi yazma, yaşama arzusundan ibarettir. Günlüğünü okuyan her kim olursa olsun içi sızlamadan duramaz. işin ilginç yanı Oğuz Atay'ın kendini en fazla anlattığı yazısı günlüğü değil de "Babama mektup" adlı öyküsüdür.
Buram buram dostoyevski kokar eserleri. Bu kokuyu ilk aldığınızda bir anlık gafletle bu eserlerin özgün olmadığını iddia edebilirsiniz ama kokusuyla yetinmeyip tadını almaya başlarsanız, bu durumun hayranlık duygusunun ve esinlenmenin oğuz bey'in kendisine has tarzı içinde yoğrulmasından ibaret olduğunu anlarsınız.*
Oğuz Atay, bugün bize binbir övgüyle okutulan çoğu türk edebiyatçısından çok daha özgün bir yazardır. Özgünlüğü hem hikayelerinden hem de hikayelerini anlatış biçiminden kaynaklıdır. kısa hayatına sığdırdığı dolu dolu eserleri için minnettarım.
az okudum ama onda da gördüm ki türk insanını yazmıyor.
yanlış aklımda kalmadıysa demiryolu hkayecileri diye bi kitabına söyle bir göz attım.
demiryoluna yakın yaşayıp, hikayeler satarak yaşamını sağlayan adamlardan bahsedince, hadi eyvallah dedim.
böyle bir yaşam tarzı ne gördüm ne duydum, türkiye de.
ha sevenine saygım var ama benim için yazar, benim az çok şahit olduğum, yabancı gelmeyen şeylerden bahsetmeli.
sonuç: okumam.
yazarlıktan öte yaşanmışlıkları var yazdığı her satırda. tutunamayanlarda da bahsettiği gibi yarattığı karakterler bile kendisine karşı galip gelmiş biri. okudukça, dinledikçe üzülüyorum kendisine.
kendimden bir parça bulduğumda ise git gide daha fazla hemde, işte o zaman da kendime üzülüyorum.
Galiba evde oturmaya o kadar alışmışım ki sanki evden çıkınca gerçek bir dünyada yaşamıyorum. Evin dışında her yer sanki aynı, sanki bütün insanlar birbirine benziyor. Ne acıklı değil mi?
"Olmaz. Sen bizi düzene sokarsın. Her istediğimizi aradığımız yerde buluruz sonra. Sen bizi evde bekliyorsun diye, işimizde gevşeklik gösteririz. Belki canımız evden çıkmak istemez bile. Çekilmez bir tatlılık duygusu içimizi sarar. Eski öfkelerin acısını unuturuz. Sen de bu oyundan günün birinde bıkarsın. Çünkü kadınlar uzun süre oyunlarla oyalanmazlar çünkü gerçekçidirler. Bir gün bizi eski horgörülmelerimizle, aşağılanmalarımızla, hiçe sayılmalarımızla, haklı ya da haksız küçük görülmelerimizle ve daha kötüsü bütün bunların intikamını alamamış olmamızla baş başa bırakıp gidersin. Üstelik senin, söküklerimizi dikip yaralarımızı sarar görünmen yüzünden biz bütün bunların intikamını almış olduğumuzu düşünürüz. Sen bizi bu durumda bırakıp gidersin. Affedersiniz yanlışlık oldu, dersin. Özür dilerim: Öfke değil öksedir. Bunu da tam söylemezsin. Bir süre sonra aklımız başımıza gelir; Apokalipsin Dört Atlısı yalnız bırakılmıştır. Çirkin kılıklarımızla, gözyaşlarının yüzümüzü akıttığı boylarımızla birer melodram oyuncusu olarak kısa bacaklı zavallı atalarımızın üstünde öylece kalırız. Perde bile üstümüze kapanmaz: Bir arıza olmuştur." paragrafının yazarıdır.