Sol frame'de görüp bunu bir işaret olarak aldığım mükemmel yazar.
Tutunamayanlar'ı o kadar uzun zamandır süründürüyorum ki. Sevmediğimden filan değil ya, gitgide karanlıklaştıkça korktum sanırım, sonunu bilmiyorum ama "bu kitap bitince benim ağzıma sıçacak" gibi bir şey hissetmeye başladım ortaları geçince. Şu an, resmen kalp kırıklığından dolayı fiziksel olarak acı çektiğim (ayrıca saçma bir eklem probleminden ötürü de fiziksel acı çekiyorum ama o diğerinin yanında hiçbir şey) şu günlerde, Tutunamayanlar'ın ağzıma sıçmasına hazırım sözlük.
"Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün..."
beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni.
alışkanlıklarımı, özellikle yanlızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.
Oğuz atay okumadım hiç. bu iki cümleyi de sağda solda hep görüyorum. Şunu farkettim, her okuduğumda istemsizce yutkunuyorum. Çoğumuz yalnızlığı incinmekten korktuğumuz için tercih ediyoruz. sevilmemek karşısında çaresiziz çünkü.
"Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım
Oğuz Atay , Tutunamayanlar
Bizdeki tüm şair ve yazarları edebiyat konusunda döver. Hatta dünyada da bir çok yazarı ve şairi döver. Şu an tek sorun sosyal medya' da aşırı derecede paylaşılıp bu yolla bazı insanları kendisinden aşırı derecede itmeleri. Siz yine de okuyun. Tekrar tekrar. Çok derindir.
"Üç kağıtçılıkla ne devrim olur, ne de ümmeti islâm kurtulur. Bunlar çürüyen et, dökülen diş gibidirler. Bayrak yaptıkları inançlarına rağmen, aslında inançsızdırlar. Kim hangi kapıdan ekmek yiyorsa, o kapının kulluğunu etmektedir."
En çok sevdiğim ve paylaştığım cümlesi şudur: "inanarak dinlememizi güçleştiriyorlar. insan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. Gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor. Tutunamıyoruz."
selim'i, aynamda gördüm canım abim. sen beni nasıl gördün ki ta oradan, ne zaman bildik biz birbirimizi? başucumda duruyor kitabın, kendimle yüzleşmeye hazır olduğumda, sana söz, bitireceğim yarım kalanı.
beni bilen, ta 1970'lerden, beni bilebilen yazar, abim.
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
üstteki entryde bulunan görsel alıntı çok tuhaf. ilk cümlede mı bitişik yazılmış ve tırnak işareti var, 2. cümlenin sonunda da 2 nokta var. bu hangi kitap? keşke bu yayın evine para kazandırmasaydınız.
tanım: kitaplarından ince biri olduğu belli olan yazarımız.
Karşı kapı komşumuzun bekar oğlu olduğunu varsaydığımın hayalini kurmak bile mutlu ederken onunla sohbet etmenin keyfine erişmek kim bilir nasıl olurdu diye oturduğum yerden küçük kalp krizleri geçiriyorum.
Aynı sokakta, caddede, şehirde olup aynı havayı solumak bile mutlu ederdi.
Canım oğuz...