oğuz atay

entry655 galeri71 video5
    30.
  1. mukemmel otesi kitaplara sahip onemli bir yazardir.
    4 ...
  2. 29.
  3. mehmet şeyda' nın 1972 mayısında yeni dergi' de ilk romanı tutunamayan' lar için şöyle bir eleştiride bulunduğu yazardır:
    (bu aynı zamanda yazarın ilk eleştirisidir.)
    "gerekli gereksiz ayrıntılarıyla, kendi bütünlüğünü zedeleyen fazlalıklarıyla, yinelemelerle, filtreli sigaranın kanseri %7 oranında azalttığını söylemeden geçemeyen bilgilerle dolu... "
    erken kaybının ardından gerekli gereksiz ayrıntılardan daha fazlasını soluduğumuz su gibi bir yazardır...
    " ben burdayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" (korkuyu beklerken- oğuz atay)
    7 ...
  4. 28.
  5. çarpık gülüşlü bir serseri o; kaleminin sırtında yolculuk yapan.. sakalı rüzgara kapılmış bir yalancı o; yoldaşları ondan yalancı.. inandıkları yaşadıklarının gerisinde bir hayalperest o; hayalleri acıyla kaplı.. bütün serseriler gibi erken ölenlerden o; hiç ölmeyecek kadar canlı.. hep acele ettiği için hep geç kalan bir kaçık o; asıl biziz ona geç kalıp acele etmediğimize yanan..
    6 ...
  6. 27.
  7. Bir şeyin farkına vardım, çok şaşırdım: Yetmişli yıllarda öldüğü için Oğuz hep uzun saçlı ve uzun sakallı kalacak! Tıpkı, on dokuzuncu yüzyıl ortalarının Fransız yazarları gibi.

    Sonra moda değişti, biz saçları kısalttık, kimimiz dazlak bile gezer olduk ama o, hep uzun kıvırcık saçlı, ceketi geniş yakalı, daha doğrusu kazağı boğazlı, paçası bol bir adamdır.

    Sonra bir şeyin daha farkına vardım, daha da çok şaştım: Oğuz öleli yirmi sekiz yıl...

    Kısık sesi kulağımda. Oğuz Atay'dan sözediyorum.

    Hani hocaların (aslında yalnızca edebiyat öğretmenlerinin) kıçında dolaşan, ötekilerden daha bir 'iltifata mazhar' öğrenciler vardır, 'dost-öğrenci' tabir edilir, bizim de Oğuz'la ilişkimize 'dost-okur' ilişkisi demişler. Benden on sekiz yaş büyüktü.

    Kırk üç yaşında öldü. Bu arada ben onu geçtim, elli üçe geldim. O da şimdi yetmiş bir yaşında olacaktı...

    Onu yetmiş bir yaşında hiç düşünemiyorum. Mümkün değil. Galiba yetmiş bir yaşında olmayacak, olamayacak bir adamdı.

    Hemen her büyük yazar gibi, sağlığında anlaşılamadı. Türkiye onun on yıl kadar gerisinden gelmekteydi çünkü.

    Solcular burun kıvırdılar, yok saydılar. O zamanlar Türkiye'de kültür-sanat ve de hele edebiyat, solcuların tekelindeydi. Oğuz'un erken ölümünde, anlayışsızlık, ilgisizlik, kayıtsızlık, hatta çekememezlik, kıskançlık duvarlarına çarpmış olmasının payı büyüktür.

    Mafyaları, çeteleri sevemedi, onlarla anlaşamadı. Edebiyat çeteleri de onu sevmediler.

    Edebiyat tarihçisi ve araştırmacı Yıldız Ecevit, Oğuz Atay'ın biyografisini yazmış. Üzerinde çok uzun zamandır çalışıyordu, büyük emek verdiği belliydi. Hem bir yaşam öyküsü, hem de eserleri üzerine kapsamlı bir değerlendirme olmuş. Hacimli bir kitap bu (enteller 'oylumlu' derler)... Ülkemizde bu çapta kitaplar az yazılıyor. Bir bakıma, bana hocam Tahir Alangu'nun o muhteşem Ömer Seyfettin biyografisini hatırlattı.

    Oğuz Atay'ın eserlerini okuyunuz. Çok seveceksiniz. Boktan boktan aşk yazarlarını okuyacağınıza bu büyük yazarımızı okuyunuz.

    Hayranları da hemen kitapçıya koşsunlar, Yıldız Ecevit'in 'Ben Buradayım... Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası' adlı çalışmasını alsınlar. Yutar gibi, keyifle okuyacaklar.

    Ben de içine daldım, aldım başımı, eski günlere gittim. Oğuz'un hayatta olduğu, bugünküne hem benzeyen hem de hiç benzemeyen eski ve farklı bir Türkiye'ye. Göbeğimin taşmadığı, tansiyonumun olmadığı, prostatımın sıkıştırmadığı bir döneme. Oğuz'a moruk gözüyle baktığım gençlik günlerime.

    Yıldız Ecevit'in kitabının birçok yerinde o eski Engin'i buldum. Sağolsun bizi de adam yerine koymuş, Oğuz'un hayatında geçtiğimiz kadar sözümüzü etmiş.

    Bir öyküsünde, babasına yazdığı bir mektup şeklinde kaleme aldığı bir eserinde, 'ne yani babacığım' demişti, 'ben de senin gibi ölecek miyim?'

    Ercan Arıklı beni işten kovduğunda, ben de Nokta Dergisi'nde yazdığım son yazılardan birinde, Oğuz'un ölüm yıldönümüne denk getirdiğim bir yazıda 'ne yani Oğuz' demiştim, 'ben de senin gibi ölecek miyim?'

    Sevgili dostum Sefa Kaplan çok korkmuş, aman herif intihar mintihar etmesin?

    Yok, o ara ölmedim, asıl ondan sonra yaşadım.

    Fakat şimdi merak ediyorum, acaba bu kez de Arda Uskan'ın hazırlamakta olduğu Ercan Arıklı biyografisinde nasıl geçeceğiz? Geçecek miyiz? Küfür mü edecek, yoksa hepten yok mu sayacak?

    Hani Oğuz'a yapmış oldukları gibi...

    engin ardıç
    10 ...
  8. 26.
  9. küçük burjuva ilişkilerdeki yakınlığın temelinde hep ufak yalanlar olduğunu farketmiş ince, naif, kızgın, mühendis, yazar. aslında turgutcuğum özben'e değildi bütün kızgınlığı. ah canım selim ışık'ı o yaşarken biraz anlamaya çalışsalardı belki herşey daha farklı olabilirdi..ahhh..ama doğru ya..o zamanlar daha olric yoktu.
    5 ...
  10. 25.
  11. otuzlarında ölüp de efsane diye addedilen ama aslında çılgın partiler verip kokain müptelalığı ve bir kaç sağlam şarkı yazmaktan başka bir icraatları olmayan kıçımın efsanelerinin yanında, erken ölümüyle bizi en az on tane tutunamayanlar ' dan mahrum etmiş efsane.
    9 ...
  12. 24.
  13. tutunamayanlar onun ilk romanıdır.
    4 ...
  14. 23.
  15. sevgi saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. "Dut ağacı vardı.Kız çıkardı, ben çıkamazdım"

    çok seviyorum ama kızı nilgün babasına adeta düşmandır. Ailesini çok kırmıştır. Biz kitaplarından biliyoruz ama birebir ilişkide kırıcı bir adammış. He şimdi "kırar tabi herkes ikiyüzlü herkes bilmem ne" denebilir.Ama kızını dinlemek lazım.
    2 ...
  16. 22.
  17. "o, ömür boyunca hep 'acele etmiş'tir; bu yüzden de hep 'geç kalmış'tır. sürekli bir panik vardır hayatında: bir kitap okur, bir komedi seyreder, yorulur. birileriyle birlikte olur, derdini anlatamaz, telaşlanır ve incinir. küçük dertler, bir yerlere ödenmesi gereken paralar, bazı şeylerin tamir masrafları hiç eksik olmaz ve bu panik duygusuna katkıda bulunurlar. ve hep acele edilir.

    bu acele içinde ölümden mi kaçılıyordur, yoksa kovalanıyor mudur ölüm, orası pek belli değildir. öyle bir kaçma-kovalamaca oyunu işte.

    ve işte böyle çılgınca koşuştururken oğuz, sırtından hiç çıkartmadığı mizah zırhının tangırtısı da dünyayı tutar."

    omer madra
    5 ...
  18. 21.
  19. "sevdiğim yazarların başında kafka ve dostoyevski'yi sayarsak, tutunamayanlar'ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz her halde. insanı, bu arada selim ışık'ı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara da tutunamazsak sonumuz ne olur?"

    oğuz atay
    4 ...
  20. 20.
  21. orhan pamuk, onun kitaplarını "okurken, çalışan, seven, acı çeken insanlarla değil, çalışmayı, acı çekmeyi, sevmeyi düşünen bir bilinçle karşılaşıyorum" diyordur.

    (bkz: öteki renkler)
    2 ...
  22. 19.
  23. nurdan gürbilek'in defter dergisi 1997 güz sayısında yer alan "oyun ve adalet" isimli incelemesinde yazardan şu biçim söz edilir:

    "hangi hikmet haklıdır? batı aklına karşı doğu duygusundan söz eden ingiliz düşmanı hikmet mi? yoksa doğu'ya, doğu'nun fakirliğine, azgelişmişliğine, cehaletine, alaturkalığına, taklitçiliğine tahammül edemeyen mi? (...) dünyaya kızan, insanların burnundan getirmek isteyen mi; yoksa dünya karşısında kendini suçlu hisseden mi? hangi atay haklı: selim'in temizliğini, saflığını seven, çocukluğu romantik bir bakışla yücelten mi, çocukluğun başkalarının gözünde gülünç olmak demek olduğuna inanan mı? insanın ciddi olduğunda hiçbir zaman komik olmayacağını düşünen, namuslu, 'sözünün eri' mustafa inan'ın yaşam öyküsünün yazarı mı, yoksa konuşmanın yolunun soytarılıktan geçtiğine inanan mı? hangisi haklı: babamızdan utanan, ona tahammül edemeyen yanımız mı, yoksa onu düşman bakışlardan korumak isteyen yanımız mı?"
    6 ...
  24. 18.
  25. 17.
  26. türk edebiyatının dünyayla kıyaslanabilecek, türk dostoyevskisi olarak nitenelenbilecek, kitaplarında ironiye bolca yer veren, bizden çok önce yaşamış olmasına rağmen geleceğe kitaplar yazan kişi.
    5 ...
  27. 16.
  28. o muhteşem aforizmanın ön sözünde söylenildiği gibi;

    "acele ettiği için hep geç kalan insandır"

    (bkz: tutunamayanlar)
    6 ...
  29. 15.
  30. gri bir yazar. her sey net degil ve her sey bir o kadar gercek. kafa karıstıran, yoran, tekrar okutan bir kalem. keskin. limon gibi.

    en etkilendigim oykusu icin;

    (bkz: beyaz mantolu adam)
    7 ...
  31. 14.
  32. "alyuvarlar, akyuvarlar ve en adisinden mürekkeptir kanımız" diyen yazar. hastalığı döneminde arkadaşlarıyla evde otururken tuvalete gider, uzun süre dönmeyince arkadaşları şüphelenir tuvalete gidip kapısını çalarlar, "öldüğümü mü sandınız" deyip kapıyı kapatır, gülerler, bir süre daha geçer, yine gelmeyince tekrar tuvalet kapısını çalarlar, bu sefer gerçekten ölmüştür.
    kara mizahın "kara" olan kısmıdır.
    7 ...
  33. 13.
  34. toplumsallığa giden çizgide kişinin kendi iç çözümlemelerine girişmeden ve onu aşmadan toplumsal eyleme girişemeyeceğini savunan ve bu anlamda kitaplarında "ruhi çözümlemelere" olabildiğince yer vermiş eski idmma öğretim üyesi.

    (bkz: sevin seydi)
    4 ...
  35. 12.
  36. son zamanlarında hep kendinden bahseden bir yazar olduğunu düşünen,kitaplarında ironinin sonu olmayan,insanı,hayatı ve türkiyeyi çok iyi anlamış,en sevdiğim yazar.
    tek derdi okunmak olan,yaşarken anlaşılmamış,ölümünden 8 yıl sonra anlaşılmaya başlanmış,okurunu arayan ve ona demiryolu hikayecileri adlı son öyküsünde şöyle seslenen yazar:
    ''ben buradayım sevgili okur,sen neredesin acaba?''
    4 ...
  37. 11.
  38. o algı seviyesinde yaşamanın ne kadar güç olabileceğini gösteren yaban yazar.

    ilk gençlikte trend olduğu için okunması düşülebilecek büyük hata. "okudum" der geçersiniz, sonra raftan göz kırpar selim ışık, köhne ama kötü kokmayan evlerin kapı arkalarında tuhaf ilişkiler yaşarsınız ki bildiğiniz aşk gerçekliğine hiç benzemez. tehlikelidir ama, yerleşik ruhunuz yoksa, yabancılaşırsınız. (okumasın herkes)
    7 ...
  39. 10.
  40. Burjuvalık ile yarım aydınlık arasına sıkışmış insanların hikayelerini anlatır. ülkem aydınını, halkım insanını yani. yürekleri burkan bir seslenişi, serzenişi belki de vardır korkuyu beklerken kitabının bitiş cümlesinde 'ben buradayım sevgili okur! ya sen, sen nerdesin' yazmak yeterli sanırım bu kadarını, yorumlamak okuyana kalmalı.

    bir arkadaşımın yorumuydu: 'Niçe nihilizmin tanrısı ise Oğuz ATAY da türkiyede ki peygamberidir'

    Tutunamayanlar ülkedeki en iyi romanlardandır. Korkuyu beklerken kitabında ki 'Beyaz mantolu adam' bir Dosto ustalığı ile yazılmıştır ve Tutunamayanlar'ın Selim Işık'ı Türk edebiyat tarihinin unutulmaz karakterleri arasında yerini almıştır.

    Eşya ile farklı bir bağı olan ve nesneleri canlandırıp, konuşturan yazar olma özelliğini de taşır Atay, onun bahsettiği yangının kokusunu duyumsar mesela bünye.

    Günlüğünde babasına hayranlığını hayranlıkla okumamak mümkün değildir. 'Senin aynadan gördüğünü ben dıvardan görürüm' demiştir babası. Bütün taşlarını sarsmıştır, Ölü babasına mektup yazmasına neden olmuştur.

    Bir bilim adamının romanı her bilim adamının hayatı gibi merak edilmediğinden ve hayal gücünden ziyade, yaşanana dayandığı için tutmamıştır. Ama görevini yerine getirmiş bir biyografi-kitap olarak iyi yazılmıştır. okunması alana duyulan ilgiyle alakaladır.

    Oğuz Atay'ı okumadan türk edebiyatından söz etmek gaflet olur.
    9 ...
  41. 9.
  42. tutunamayanlar gibi bir başyapıtı türk edebiyatına kazandıran aşmış yazar. (bkz: disconnectus erectus)
    4 ...
  43. 8.
  44. Cumhuriyet dönemi roman ve hikaye yazarı. inebolu'da 1934'te doğdu. istanbul Teknik Üniversitesi inşaat Fakültesi'ni bitirdi (1957). i.Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi inşaat Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı.

    Başlıca kitapları :

    Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Korkuyu Beklerken.

    Daha sonra Günlük'ü yayımladı. Yıldız Ecevit "Oğuz Atay'da Aydın Olgusu" adıyla bir kitap yayınladı.
    7 ...
  45. 7.
  46. orhan pamuk'un gizliden gizliye taklit ettiği yazar.
    14 ...
  47. 6.
  48. kitapları iletişim yayınları tarafından basılan,büyük yazar.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük