1934 dogumlu yazardır. k dergisinde ve "size selim diyebilir miyim oguz bey" adlı yazıda ayrıntılı bilgi edindim kendisi hakkında. yazar dergiye gore bir dahidir. 5 yaşında okumayı ogrenmiş ve okula 2. sınıftan merhaba demiştir. ilk ve orta ogrenimi boyunca asosyal bir tiptir. bunun sebebi kendisinin cevresindekilere gore daha olgun olması, olaylara farklı bakması ve kitap okuma merakıdır. bir donem müzige egilim gostermiş, babasının:"hayatta üç meslek vardır; doktorluk, muhendislik ve hukukçuluk" sozu üzerine istemeyerek mhendis olmuştur. ilk evliligini kendinden beş yaş buyuk bir hanımla yapmış, anlasamamıs boşanmıştır. ikinci evliliği ise bir edebiyat eleştirmeniyledir. tutunamayanlar adlı kalın eserini bu iki kadına itafen yazmıştır. bu romanın dışında biyografi turunde bir eseri ve hikayesi vardır. beynindeki tümör nedeniyle olmuştur.
"oğuz atay okumaya o.d.t.ü.'de öğrenciyken başladım. dilimizden düşmezdi yapıtlarından cımbızlanmış cümleler. isminin etrafında bir hale örüyorduk. 'oğuz atay'ı okudun mu?' diye sorar insanlar birbirlerine. geçilmesi gereken bir aşamaymış gibi. oğuz atay okursun ve o dakikadan itibaren onu bilirsin, bir referans olarak kalır adeta."
"toplumda bir tür gevşeme yaşanıyordu; ağır politik sorumlulukların, katı bir düşünsel ortamın, toplumsal görevleri her şeyin önüne koyan bir anlayışın ardından hayatın hep görev olarak değil, bazen oyun olarak da yaşanabileceğini keşfeden bir kuşak yetişmişti. oğuz atay biraz da bu anın ruhsal ihtiyaçlarına cevap verdi; uzun süredir ifade imkanı bulamayan özgürlükçü, şakacı yönümüze seslendi. her dönem olduğu gibi bu da abartılıp atay'ın kendisinin de dalga geçtiği bir tutunamayanlar edebiyatına dönüşünce atay'da önemli olduğunu düşündüğüm yan bence gözardı edildi,"
"politikanın ve konuşmanın rafa kaldırıldığı (... ) depolitizasyonun uygulandığı bir dönemde oğuz atay'ı apolitik, her şeyle alay eden ve yaşamını pek anlamlı bulmayan bir aydın tipi olarak tanıttılar. sağlığında, eserlerine ilgisiz kalınırken (... ) yıllar yılı adından bahsedilmezken, 1984 yılında birden hatırlanması rastlantı sayılmamalıdır. aynı şekilde büyük bir kampanyayla oğuz atay adının olumsuz roman kişileriyle özdeşleştirilerek sahneye çıkarılması da rastlantı sayılmamalıdır. (... ) oysa ki, oğuz atay'ın, romanlarının kahramanlarının olumsuz taraflarının toplumdan çıkan bu aydın tipolojisiyle alakası yoktur. ilk eşi fatma fikriye hanım'ın bize anlatımında, her akşam koltuğunun altında iki kitapla eve gelen bir oğuz atay var; barlas özarıkça'nın anlatımında 'tutunamayanlar'ı (... ) neredeyse daktilonun başından kalkmadan bitiren bir oğuz atay var; halit refiğ'in anlatımında, menderes istibdatı ortalığı titretirken, aydın hareketi yaratabilecek bir sosyalist dergiyi (olaylar) çıkarmak için varını yoğunu ortaya koyup seferber olan bir oğuz atay var; cevat çapan'ın anlatımında, çok okuyan, çok araştıran ama çok mütevazı bir oğuz atay var."
oğuz atay'ın yaşam oyunu, sayfa 47-48 (dipnot).
hasip akgül
"ölümünü çok soğukkanlı bir biçimde kabullenmişti, davranışlarında panik havası yoktu, ölümü hakkında sıradan bir olaydan söz edermişçesine konuşuyordu. ömrünün çok sınırlı olduğunu, birçok şeyi ona göre düzenlemek zorunda kaldığını soğukkanlı bir biçimde anlatıyordu. hatta, acaba oğuz'un yerinde ben olsaydım böyle davranabilir miydim, diye kendime sorduğum olmuştur. bir bilim adamı rasyonel bakar yaşama diye düşünüyor insan, ama bu her zaman böyle olmuyor. dünyanın en büyük matematikçilerinden bilgisayarın babası john von neumann 54 yaşında kanserden ölmeden önce ölüm korkusundan delirmişti. mustafa inan da kendisine konulan lösemi tanısını bilmesine rağmen, bunu kabul etmeden öldü."
"... belki de anlaşılacak, önemsenecek bir şey yazmadım, yapmadım. sadece yazı hayatı denilen çamura bulaştım, yeni öfkeler edindim o kadar... "
"... şu Türkiye'nin ruhu için yapacak ne çok işim var... "
(oğuz atay - günlük / 24 ocak 1976) *
adı daha çok tutunamayanlaradlı ilk kitabıyla anılır oğuz atay'ın. ama tutunamayanların gölgesinde kalmış tehlikeli oyunlar; hem tutunamayanlardan daha açık, hem tutunamayanların (oğuz atay'ın) daha net anlaşılmasını sağlar, hem de tehlikeli oyunlarda tutunamayanlar çok daha kolay belli eder kendilerini.
oğuz atay kitaplarında gençliğini yaşadığı dönemin, 1950'lerin şehirli yarı aydınlarını, yani dönemin burjuva sayılmayan ama öyle olduğunu zanneden tutunamayanları; onların diliyle, büyük bir ustalıkla hicveder. aslında müthiş bir mizah gizlidir atay'ın dilinde.
hem doğulu hem batılı, hem köylü hem şehirli, hem aydın hem cahil; arada kalmış insanların şartlanmalarını, saplantılarını, kendi bilinçaltını yoklayarak, selim ışık, ziya özdevrimsel, süleyman kargı, hikmet benol, hüsamettin tambay karakterlerine atıfta bulunarak, aslında geçmişten bugüne alışılagelmiş türk aydınına ışık tutmuştur. ve atay'ın kitaplarında trajik son; hikmet benol'un gecekondu mahallesine taşınırken insanların kendisini yollarda törenlerle karşılayacağını umması, fakat tam tersi kimse tarafından önemsenmemesi, varlığının bile anlaşılmaması sonucu düştüğü yalnızlığın onu intihara sürüklemesi örneğinde olduğu gibi ölümdür. kendi kapalı dünyalarında ufak tefek konuları kafasına takan sevinçleri de hüzünleri de kendileri kadar basit, "diğerleri"ni anlamakta zorluk çeken, bir o kadar anlaşılamayan aydıncıklar atay'ın tutunamayanlarıdır.
son olarak kitaplarında geçen isimler ve yer adları ile okuyucunun zihninde gerçekle ayırt edilmesi zor çağrışımlar yapar. ziya özdevrimsel cumhuriyet dönemi devrimcisi, selim ışık, hikmet benol 50'lerin aydını, süleyman kargı selim ışık tarafından anlaşılamayan devrin insanı, hüsamettin tambay ise emekli albaydır. zaten ziya'dan müteahhit, hüsamettin'den devrimci, turgut'tan şair, hikmet'ten futbolcu olması mümkün değildir. coridos adası, childharoldshire üniversitesi, josef georg fichte, gustav willibald franz hegel derken sanki birşeyler çağrıştırıyor atay.
"emsalsiz bir piyes muharriri olmak için fevkalade gayret sarf eden mümtaz bir kalemdi (... ) muhayyelesindeki büyük piyeslerin tamamını kaleme alamadan bu fani dünyadan şu veya bu sebeple ayrılmak zorunda kalan hikmet bey (... ) sanat dünyamızın hakiki bir kaybıdır. cemiyet, bu aziz şahsiyeti yalnız bırakmakla büyük bir facia külliyatından mahrum kalmıştır. sizi temin ederim ki, eğer gene aynı alakasızlık devam ederse kat'iyen muasır medeniyet seviyesine çıkamayız (... ) asıl mesele, bu gibi piyes muharrirlerinin ihtiyaç duyduğu geniş ve samimi bir muhitin teşkilidir; böyle ender nebatat, ancak münbit bir arazi üzerinde neşvünema bulabilir."
kastamonu eski milletvekillerinden merhum cemil atay'ın ve merhume muazzez atay'ın oğulları, pakize atay'ın eşi, özge atay'ın babası, okşan ögel'in ağabeyi, zahire pugal ve ayşe uskan'ın yeğenleri, füruzan düzkan'ın kuzeni, zeynep ve ömer ögel ile ayşe düzkan'ın dayıları, turhan ögel ve sedat düzkan'ın kayınbiraderleri
dymma öğretim üyelerinden, y.mühendis doçent
yazar
oğuz atay'ı
13 aralık 1977 günü kaybettik. cenazesi 15 aralık 1977 perşembe günü, öğle namazından sonra sultanahmet camii'nden kaldırılacaktır.
okurunu arayan ve seçen bir yazar evet ama bu, onu anlayamayacağı halde kitabını elinde taşıyanlara engel olmuyor. tutunamayanları etraftan duymuş, derinliğine inemeden okumuş kişiler de farklı bir modayı takip ederek anıyor onun ismini. ikiyüzlülüğün dikâlası...
eserlerini üç gecede zihnimin karanlık köşelerine kazıdıktan sonra, yazılacak her şeyin(ulaannn... )bitmiş olduğu acısını bana yaşatan tutunamayanlar familyasının kralı olan şahıs.. bu dünyaya kim neden yolladı, halen çözebilmiş değilim..
"Bütün rüyalar artık birbirine karışıyor Olric. Düş ve gerçek arasındaki çizgi siliniyor. " sözüyle modern dünyanın karanlığını içimize bir ürperti gibi sokan yaratıcı romancı.