"içimden geçenleri bilselerdi beni dünyanın bir numaralı vatandaşı sayarlardı. insanları dinlerken sıkıntılı bir görünüşüm vardı; sanki her zaman onların sözlerini ve konuşma sırasının bana gelmesini sabırsızlıkla beklerdim. Bana kalırsa bu görünüş çok aldatıcıydı. Bana kalırsa, bana kalırsa; ne yazık ki hiç kalmadı bana. Benden önce davranıp ne olduğumu ne kadar bencillik ettiğimi suratıma haykırdılar. Oysa hepsiyle tek tek ne kadar ilgiliydim. insanlar benim için soyut kavramlar değildi. Birlikte bulunduğum sırada onlar için ayrı ayrı bir şeyler yapmak isteği ve imkansızlığı beni sarıyordu. Hangi birine yetişecektim? Hemen ortaya çıkmaya korkuyordum. Her biri bir öncekinden o kadar farklı davranış gösteriyordu ki. Ben gene hepsine yetişmeye hazırdım. Fakat, birinin yardımına koşmak, onun düşüncelerini paylaşmak diğerine ihanet olacaktı. Bu nedenle çekingen davranıyordum"
kendine has uslubunu en guclu sekilde ortaya koymus, en begendigim turk romancisidir. en onemli eseri ise cok bence cok bilinen tutunamayanlar degil tehlikeli oyunlardir.
romanlarındaki mükemmel sözleri oraya buraya yazıldığını hepimiz görürüz. fakat sanırım buna en çok oğuz atay üzülürdü. onun yapmaya çalıştığı şeyde tam olarak bu yozlaşmış sanatseviciliğiydi. hatta kendisinin bu yazıları görünce tehlikeli oyunların sonundaki " aptal. o kadarini biz de anladik." tepkisini vereceğini düşünürüm. ayrıca her oğuz atay sözü gördüğümde çevrede, kapitalizmle savaş veren fakat sonra kendi resmide bizzat kapitalizm tarafından tshirtlere basılmış olan che gelir aklıma.
'' Beni anlamalısın. Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.
Oğuz Atay / Tehlikeli Oyunlar
dün gece yarısından sonra tarihe baktığımda 13 aralık olduğunu gördüm. içimde bir burukluk hissettim, hatırlamaya çalıştım 13 aralık neyin tarihiydi? bir ölümü çağrıştırdı..aklımda kalan 2 ölüm tarihi vardı benim. birisi cemal süreya'nın ölümü, öbürüyse oğuz atay'ın. sonunda hatırladım oğuz atay'ın ölüm yıldönümüydü; 33. ölüm yıldönümü. ona dair bir şeyler yapmak istedim bugün. bu yazıyı yazabildim sadece üzüldüm.. ruhun şad olsun en canım yazar..
--spoiler--
...ülkemizin birçok yerinde buğday yetişir ama ülkemizde en çok yetişen köylüdür. köylü bütün iklimlerde yetişir, çabuk büyür, erken meyva verir. biz köylüleri çok severiz. şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız..
--spoiler-- tehlikeli oyunlar
romancı demek hangi derecede altını doldurur oğuz atay isminin bilmem lakin kelime haznemiz onun ki kadar geniş olmadığı için bu şekilde bir tanım ile yetinmek zorundayız.
uzun zaman önce hayatını kaybetmiş olmasına rağmen son dönemler nedenini anlayamadığım bir şekilde popüler olmuştur. her ortamda bir oğuz atay ve tutnamayanlar muhabbeti dönüp duruyor. anlam veremiyorum açıkcası. bu tutnamayanlar denilen 60 lı yılların sonunda kaleme alındı. anlayacağınız, nereden baksan otuz kırk yıllık bir maziye sahip. benim asıl akıl sır erdiremediğim nokta ise tam da burada başlangıç buluyor. ne oldu da bunca yıldan sonra bu derecede bir popülarite kazanmayı başardı oğuz atay? ölye böyle bir popülarite de değil bahsettiğim. size yemin ediyorum adamda midem bulandı. artık ismini bile duymak istemiyorum.
iki dakika başka tarafa bakalım dedik herkes tutunamayan olmuş çıkmış. hayırdır? ne ilginç insanlarız lan biz? sen yıllar yılı adamı yoksay; görmezden gel, sonra bir anda meşhur et. ilginç değil mi?
bana, adam yaşarken kıymetini bilmedinz muhabbeti de yaptırdınya sözlük, daha da bir şey demem ben.
bu konuda içim çok dolu aslında; bu, bir kitap okudum hayatım değişti, diyecek kadar mal olan çocuklara içimdeki bütün nefreti kusmak, içimin alevlerini dindirmek istiyorum lakin gerek yok. dyeceğim tek şey var o da; olum daha nice yazarlarımız var lan bizim, sizin haberiniz yok. büyük ihtimalle birileri meşhur edene kadar da olmayacak çünkü sizler öyle bir öküzlükle donanmışsınız ki önünüze konan ottan başkasına bakmayı aklınızın ucundan bile geçiremezsiniz.
yaşasaydı diyorum bazen, ne düşünürdü? madara ettik lan adamcağızı. yıllar yılı romanlarında eleştirdiği, taşşak geçtiği insanların bir numaralı adamı oldu çıktı. tövbe tövbe....
neyse ya oğuz atay dan bir araklama ile bitirelim olayımızı;
bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım. mürekkeple yazmışlar oysa. ben kurşun kalem silgisiydim. azaldığımla kaldım.
--spoiler--
3 ekim 1977, londra
Yakında istanbul'a dönüyorum. bugün dr. morgan'a gideceğim, ilaç vs. için görüşeceğim. içim karışık - düşüncelerle değil, bulanık. yalnız, vaktim ve kafa gücüm olursa 'eylembilim' ve 'geleceği elinden alınan adam' adlı hikayelerimi bitirmek istiyorum. ikisinin de ana hatlarını bu deftere yazmıştım, ama yazacak kuvveti ve düşünme çabasını kendimde bulamıyorum. belki bu deftere bazı ayrıntılar yazabilirsem bir yerden yürütmeye başlıyorum -başlayacağım- diyebilirim. bu çaba bana çok anlamlı görünmüyorsa da bütün günümü aynı sonuçsuz düşüncelerle geçirmekten daha yararlı olabilir. üstelik 'eylembilim'in belki türkiye için -iyi yazılırsa- bir şeyler ifade etmesi mümkün olabilir. tabii önce bana tamam gelmesi şartıyla. artık kafamın bulanıklaştığını ve saçmaladığımı düşünsünler istemiyorum. 'onlar' için bir şey yazmanın gerginliği değil bu; ama gene de -düşünme zorluğunun dışında- bir gerginlik duyuyorum bu nedenle. biraz önce 'eylembilim'in son sayfasını da -yarım kalmıştı- bulamadım. bu küçük evde kağıtların kaybolması olur şey değil. 36. sayfa cümlenin hatta kelimenin tam ortasında kesilip kalmış. neyse bu hiç önemli değil. bu deftere gerçekten bir şeyler not edebilirsem -papi benden bir hafta on gün önce gidecek- kendi başıma hikayeyi biraz yoluna koyabilirim. tabii bu güne kadar neler kurdum, ne kadarını gerçekleştirebildim ayrı mesele. belki, bir iki kişinin dediği gibi ancak kendini ve aklına nasıl geliyorsa öyle yazan biriydim; ben de son zamanlarda buna gittikçe daha fazla inanıyorum. oysa mustafa inan da başladığım bazı değişik şeyler vardı sanki. ya da bazı şeyleri kendime göre anlatmayı deniyordum. düşüncem geç gelişti, biraz geç başladım; biraz da erken bırakmak durumunda kalıyorum. geleceğini kaybetmek yaşanan zamanı da boşlaştırıyor. ne yapalım, henüz biraz da ayakta durma gücüm var; deneyelim, sonuç almaya çalışalım.
--spoiler--
Güçlü olmak artık beni yoruyor olric
herkese karşı dimdik olmak...
arkasında durmak attığım her adımın yoruyor...
Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde;
beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı
.........uyan olric ... doğrul... seni bekliyor.....
düş değil gerçek
seni bekliyor...
oğuz atay
tutunamayanlar