oğluna tartıcılık yaptıran babanın namusu

entry5 galeri0
    1.
  1. 1.evet efendim... uzun zamandır kafa yorduğum bir konu var adı ''tartıcılık'' nedir tartıcılık? bir insan neden diğer insanları tartar? denizde kantar am siki tartar mı? başkalarının kilolarından sana ne sapık mısın? tartıcılık ve dilencilik arasındaki fark nedir? bir insan neden dilenir? tartıcı neden hep aynı yerde bekler? oturarak para kazanılır mı? başka ülkelerde böyle bir olay var mı? işte bu ve bunun gibi bir çok soru beni uzun zamandır rahatsız ediyor. tüm bu sorulara yanıt vermemin kısa hikayesidir.

    cuma günüydü namazdan çıkan cemaatin arasındaydım, ayakkabısını giyen merdivenden iniyor, manavın yolunu tutuyordu. bende tam ayakkabımı giymeye hazırlanıyordumki aşağıdan gelen çocuk sesi dikkatimi çekti. ''tartıym mı abi? tartıym mı amca? tartıyım mı abi'' merdivenden indim ve çocukla göz göze geldim. öğrencimdi bu 10 a geçmişti, adı yahyaydı.

    -''tartıym mı hocam'' dedi
    +''kimin fikri bu'' dedim.

    başını eğdi ve yanıt verdi

    -babamın hocam
    +yaa
    -yazın çalış eve para getir dedi.
    +baban şimdi evde mi?
    -evet hocam
    +beni evinize götürür müsün yahyacığım babanla konuşmak istiyorum
    -hocam...
    +sadece babanla konuşacağım yavrum.
    -tamam

    dedi tartısını koltuk altına aldı ve arabama bindik bana evini tarif etti. kısa bir yolculuktan sonra bir gecekondu mahallesine vardık arabayı park ettim ve gecekonduların içine girdik duvarlarda kurumuş südük lekeleri asfaltın yanında boş çimenliğe park edilmiş külüstür toroslar, arabaların boyaları soyulmuş, baş örtülü obez kadınlar, donsuz çocuklar ve yoğun bir koyun kokusu... tam bir varoş portresi, yahyagilin bahşesine girdik etrafta tavuklar falan, annesi çıktı beni annesine ve tanıttı eve geçtik uzun bir holden sonra karanlık bir salona geçtik babasıyla tokalaştık babası camın kenarına bağdaş kurdu bende bir sedire oturdum oğlanda yanıma oturdu. babasıda kapkara zayıf bir adam, kapçğığmsıda bir yüzü var, annesi 137 kilo falandı bol bir şalvar üstüne bir bluz onun üstüne krem rengi örgü yelek geçirmiş başındada yazma vardı. hemen konuya girdim adama oğluna tartıcılık yaptırmamasını bunun dilencilikten farkı olmadığını söyledim. adamı bir güzel fırçaladım, uzun uzun ahlak dersleri ve insanlık dersleri verdim beni örnek alması gerektiğini söyledim konuşurken ''indir o elini gerizekalı'' falan diyerek köpek misali azarladım. sonunda adam dayanamadı ayağa kalkıp kapıyı gösterdi ve ''evimden defol yoksa elimden bir kaza çıkacak'' dedi.

    ''kimin evinden kimi kovuyon lan sen'' deyip bende ayağa kalktım yahya korkudan dışarı kaçtı, ikimiz arasında yitişmeler başladı adam duluğuma yumruk çaktı ama kupkuru bir şey olduğu için yumruğu beni hiç etkilemedi. derhal biber gazımı çekip şişeyi adamın yüzüne boşalttım bunun üzerine düşmanım kendini yere atıp kuduz nöbeti gibi bir nöbet geçirmeye başladı. o anda avrat çığlığı bastı ''lo benim kocey astim hastasiysi loo'' arkamı döndüm kadın iki elini kenetleyip balyoz yaptı ve çeneme aparkatı çaktı blok bile koyamadım bu ölümcül darbeyle kendimi kaybeder gibi oldum ve döne döne yere kapaklandım. beynim zonkluyordu burnumdan kan geldi, sonra birde enseme balyozu yedim küüt! bu darbeden sonra kısa süreli bir beyin amcıklaması beni aldı bir şeyler yapmazsam sağ çıkamayacağım ortadaydı. ama ayağa kalkamıyordum sürünerek karının bacağına yapıştım karı fırsattan istifade yumruklarıyla sırtıma çalışmaya başladı vıççırığımın çıkmasını istiyor gibiydi darbeleri yedikçe iç organlarımın yer değiştirdiğini ve kıyıldığını hissediyordum tanrım! kadının dengesini bozmaya çalıştım ama nafile, fil bacağı gibi bacakları vardı.

    karının üstüne tırmanıp omuzlarına oturdum ve kafasına çalışmaya başladım, beni alıp yere çalmak istedi izin vermeyince daha kötüsünü yaptı beni tavandaki florasana bastı sonra makarna gibi duvara yapıştırdı şansım gitgide azalıyordu ve bu dev anasını yenmek imkansız gibiydi. kadın beni duvardan kazıdı yere iner inmez yan yuvarlanarak odadan çıktım yuvarlana yuvarlana holü geçtim ve sonunda kendimi bahçeye atmayı başardım. normalde tarkan gibi dövüşçüymüdür ama avratta wang yu gibi dövüşçü çıkmıştı varoşluk ve tezek içinde yaşamak onu hırçınlaştırmuş olmalı, ellerimle maymum gibi koşarak lanet mahalleden çıktım ve arabama atladım arkadan ''şerefini siktiğim!'' diye bir kadın çığlığı yükseldi, hava ciğerlerime fazla geiyor gibiydi darbeler yüzünden olmalıydı kadının beni yakalamasını bekledim ve iyice yaklaşınca gaza kökleyerek ona tozumu yutturdum. geriye sadece kadını ezmek kalmıştı muhteşem bir driftle dönerek karının üstüne sürdüm yuvarlanma tekniği kullanarak ezilmekten kurtuldu.

    son bir dirftle yerdeki bütün tozu kaldırdım ve varoş mahallesini arkama alarak kaçmaya koyuldum.

    albız alsın tüm fakirleri!
    2 ...
  2. 2.
  3. kendisi yatan ya da kahvede oyun oynayan, oğlunu sabahtan akşama kadar dilendiren şerefsizdir.
    0 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. oğluna "tartıcılık" yaptıran babanın namusu değil, vicdanıdır asıl tartışılması ve üzerinde düşünülmesi gereken konu. zira namus ile bir çocuğun çalıştırılması, çalışmak zorunda olması aynı kefeye konulmayacak iki ayrı uç konudur. genel bakış açısı ile (benim de dahil olduğum görüş) baba suçludur elbet.

    baba suçludur; çünkü küçücük evladını sokaklarda üç kuruş için çalıştırmaktadır. baba suçludur; çünkü okuluna gidip derslerine çalışıp geleceğini kurmak için (ki bunu çocuk adına zaten anne ve babasının yapması gerekir) çalışması gereken çocuğunu, bir sigara parası için sokaklarda ziyan etmektedir. ve elbette baba suçludur; çünkü dünyaya gelmesine vesile olduğu ve bundan ötürü de ömür boyu bakmakla mükellef olduğu küçücük evladını,kendisine ( babaya) bakmak zorunda bıraktığı ve hayatın acı yüzü ile çok erken yaşta tanıştırıp o küçük çocuk yüreğini bu kadar incittiği için suçludur.
    kimin hakkı vardı o masum yavrucağın hayatın ağır yükünü henüz küçücük bir çocukken omuzlarında taşımaya mahkum etmeye ve küçücük bir çocuğun sırtından para kazanıp hayatını elinden çalmaya? bu nasıl bir vicdandır ki kendi parçasını, yavrusunu sokağın acımasız koşullarına hiç düşünmeden atıversin üç kuruşun hesabına? oğluna "tartıcılık" yaptıran babanın namusu değil, vicdanı yoktur asıl, sol yanını çoktan yitirmiştir.

    biraz daha iyimser bir bakışı ile yaklaşırsak eğer; ya bu baba değil çocukları ve ailesine , kendisine bile bakmaktan acizse? o zaman bu babayı kim, ne diye kınayabilir? her gün gazetelerin ve televizyon haberlerinin baş köşesini süslemez mi bu tür dramlar? hayatımızın içinde yok mudur bu insanlar? peki bu durumda kim suçlayabilir bu babayı yıllarca ayakkabılarının tabanlarını çürütüp iş arayıp da bulamadığında yorgun ve üzgün bir yüzle evine döndüğünde ve bu durumda çocuğunu çalıştırmak zorunda kaldığında? ya da kim kınayabilir bu babayı yıllarca yatalak bir hasta olarak yaşadığından evladının ona bakmak zorunda kaldığı için tartıcılık yapmak zorunda olduğu için?

    oğluna tartıcılık yaptıran babanın namusu'nu bu iki bakış açısından da görmek gerekir. zira insanların ne koşullar altında, ne şekilde yaşamak zorunda olduklarını bilmeden önyargılar içerisinde bir insanın namusuna dil uzatmak, bunu tartışmak vicdan işi değildir.
    0 ...
  7. 5.
© 2025 uludağ sözlük