orgazm mezarlarda edilen aşk yeminleri,
muhkem kahpeliklerin tesevvür sesi,
kirpiğine ilk aşk değmiş kağıttan peygamberim;
hatırasına söz verdi
hatırasına son verdiğimin gözlerine iki yalan borcum var şimdi...
bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga
uzun bir aranın ardından, taassub egolarımı bir kenara bırakarak halkın içerisine karışma fikrinin iyi olabileceğini düşünmüştüm. elastikiyetini her dönemde korumayı başarabilen şuh benliğimi alıp kendimi sokağa attım. karbondioksit tesirli caddelerin aristokrat barındıramayan garibansı kokusunu ciğerlerime çekmekten mutluluk duyuyordum. sokakları ne kadar da özlemişim... karşıdan karşıya geçerken son derece temkinli davranan ve muhtemelen hayat sigortası olmayan fakir dede, ozon tedavisi görme şansı olmadığından dolayı sivilcelerini gömleğinin yakasına gizlemekle yetinen liseli genç sevgili, temmuz ayına kadar ugg'larını ayağından çıkarmayan subliminal dullar, pH değeri "6,5 - 8,0" arası bir değerde sabit tutulamamış ve tuz konsantrasyonu "5000" ppm değerlerde gezen kalitesiz sularla sulanmış olan gariban palmiye ağaçları... her birisini ayrı ayrı özlemiştim. her nedense avamdan ayrı kalmaya dayanamıyordum.
sağ elim cebimdeydi. sol elim ise gökyüzünü işaret ediyordu. gol atmış bir messi gibi arşı işaret ederek ücra sokaklarda ilerliyordum.
tam da bu sırada yolumu iki delikanlı çevirdi. sol taraftaki genç diğerine nazaran biraz daha uzundu ve muhtemelen çirkin de olsa bir sevgilisi vardı. aynı zamanda elektronik casıo saatlerden kullanıyordu. bunu göz önünde bulundurmamız gerekirse; annesi ve babası görücü usulüyle evlenmiş, ve babası askerliğini iç anadolu bölgesinde yapmış olmalıydı. sağ taraftakinin ise neredeyse hiç saçları yoktu. tırnaklarının kesim şekli onun dün gece halısaha maçı yapmış olduğunu, ve son derece passız oynayarak takımının mağlubiyetinde büyük pay sahibi olduğunu ele veriyordu.
henüz delikanlıları analiz edişim bitmeden, sol taraftaki öne doğru atıldı ve ürkek bir ses tonuyla seslendi:
- abe meraba. iznin varsa bir şey soracağız. biz iddiaya girdik de; elin neden göğü gösteriyo?
+ sizin tahminleriniz nelerdi?
- valla abi ben terör gazisi olduğunuzu düşünüyom. arkadaşımın düşünc...
arkadaşı bir anda söze girerek haykırdı:
- bence sen şerefsiz bir ibnesin! hahaha! xD xD :S
çok sinirlenmiştim. bir anda rengim attı ve sendelemeye başladım. ömrümde böyle bir hakarete maruz kalmamıştım. bu davetsiz mihman kalbimi kelimenin tam manasıyla paramparça etmişti. nasıl olur da beni bir terör gazisi sanmıştı!
inanılır gibi değil. bu ani şoku kısa bir sürede atlattıktan sonra sol taraftaki genci bakışlarımla abluka altına aldım. korkmuştu...
bunu hissettiğim an, sağ arka cebimden çıkardığım krom dildoyla gence saldırıp darp etmeye başladım. sağ taraftaki genç de bana katılıp yere düşürdüğüm arkadaşını tekmeliyor, ve fütursuzca kahkahalar saçıyordu. çocuğu etkisiz hale getirene kadar nefretle darp etmeye devam ettik. işimiz bitince de yerde yatan giryân çocuğu ardımızda bırakıp kalabalığa karıştık. demek terör gazisi he?.. bu ona iyi bir ders olmuş olmalıydı.
kalabalığa karışırken, müttefikim olan genç kolumu dürterek sağ taraftaki lokantayı işaret etti. "ibne abi gel şuraya gizlenelim. hem karnımızı da doyururuz." diye de ekledi. çocuğun yüzüne 600 tl çarparak onu onayladığımı anlamasını sağladım.
lokantaya girdiğimizde içeride hiç kimsenin olmadığını fark ettik. yalnızca beyaz yakalı bir garson ve kulak tırmalayan "kral fm" jingle sesi ile yapayalnızdık. özensizce silinmiş bir masaya oturup garsonun yanımıza gelişini bekledik.
garson ağır adımlarla yaklaşıp arka cebinden adisyonunu çıkardı. adisyonu çıkarırken titrettiği kalçasının lobları içimdeki pembe hakikati ele geçiriyordu. müttefik genç de benimle aynı düşüncede olacak ki; o da garsonun tombul ve sakallı suratına bakarak derin derin nefes almaktan kendini alıkoyamadı. bu sırada garson bizi selamlayarak seslendi:
- hoş geldiniz. buyurun ne alırdınız?
müttefik genç ile bir süre göz göze geldikten sonra aynı anda cevapladık:
+ göt.
garson şaşırmıştı. minik bir latife yaptığımızı düşünerek samimiyetsizce gülümsedi. fakat yüzümüzdeki ciddiyetten de işkillenmeye başlamıştı. ayağa kalkıp üzerindekileri kırmadan masayı ters çevirdim. o sırada saldırma planları yapan garsona dönerek seslendim:
"merhaba efendim, ben pembe tolga. bu kalifiye genç ise yeni tanışmış olmamıza karşın, gönül rahatlığıyla itimat duymaktan son derece memnuniyet duyduğum naçizane müttefikimdir. evet, hissikablelvukunuzda hiç haksız değilsiniz; az sonra sizi şu masanın ayaklarına bağlayarak becereceğiz. rica ediyorum, insiyaki benliğinize hürriyet tanıyarak zorluk çıkarmayınız." dedim.
"ağzını yüzünü sikerim lan şerefsiz adamlar hayatınızı sikerim gidin! hayatsız piçler defolun lan! ağzınızı yüzünü..." diye yanıtladı. ön gömlek cebimden çıkardığım 6.000 tl'nin, 3.000 lirasını masaya, diğer 3.000 lirasını da garsonun yüzüne çarptım. iyiden iyiye şaşırmıştı. şaşkınlığını atlatamadan hemen söze girdim:
- evli misin bebeykettom?
+ e evet de, neden?
- çocuğunuz da olmalı... aylık 800 liralık bir maaşla onlara gelecek kurabileceğine gerçekten inanıyor musunuz? pışıık.
+ sana ne ki bundan?..
- bencilce onlara bu hayatı yaşatmaya hakkınız yok. hadi hadi...
bir 5.000 tl daha çarptım yüzüne. artık müteessir bir yüz ifadesiyle dudaklarını bükmüştü. yüzünün terler içinde kaldığını fark ettim. derin derin yutkunuyor, gözleri doluyordu. ürkek bir sesle, "hemen şimdi burada mı?" diye sordu. sualini başımla yanıtladım. cevabımdan sonra ağır adamlarla kapıya yönelip "kapalıyız" yazısını astı ve kapıyı kilitledi. utancından gözlerimizin içine bakamıyordu.
müttefik gence talimat verip onu soymasını istedim. soğukkanlılıkla soyma işlemini gerçekleştirdi. bu sırada garson bir anda atıldı:
"lütfen bekleyin biraz!" dedi. cüzdanının içinden bir adet aile fotoğrafı çıkardı. becerilirken ailesine bakmak istemişti. gözyaşlarıyla ailesine bakıp, fotoğrafa minik bir öpücük kondurup gözlerini kıstı, ve elleriyle poposunun sağ ve sol lobunu girişe uygun şekilde ayırdı. garsonun anüsünün üzerine bir tutam karabiber ekip mpt'yi (minik pembe tolga'yı) içine empoze ettim. seri darbelerle içinde gelip giderken bir yandan da ensesini yumrukluyordum. tanrım ne de güzel yumrukluyordum... onu bir yandan beceriyor, diğer yandan da darp ediyordum. müttefik genç ise son derece minimal ebatlarda olan penisini garsonun suratına vurup hayalarını emdirmeye çalışıyordu. garson canı yandıkça ağlıyor, ağladıkça da elinde tuttuğu fotoğrafı daha kuvvetli sıkıyordu. bu teessüf edilesi ve konsantrasyon bozmaya meyilli hadiseye son vermek için fotoğrafı elinden çekip aldım. sikilirken bile bu kadar sinirlenmemişti... fotoğrafı geri alabilmek için adeta minik bir savaş verdi.
fotoğrafa baktığımda sanki red bull içmiş koalalara dönmüştüm. meğer iki kızı, bir de oğlu varmış. ve o tek oğlu da az önce darp ettiğimiz çekingen gençmiş. bunu görür görmez şen bir kahkaha patlattım. cebimden 200 dolar çıkartıp, iki benjamin franklin'in de dudaklarına öpücük kondurdum. garson şaşırtmıştı... şaşkınlığı sonlandırmak adına az önce oğlunu da siktiğimiz yalanını söyledim. ve ekledim:
- üstelik az önce yüzüne çarptığım paraları oğlundan aldık. her hafta kendisini bize becertiyor, ve bunun için de bize para ödüyor. söylentilere göre bu paraları da çalıyormuş. kaderin oyununa bakınız efendim... oğlunuzun parasıyla sizi hoplattık. bugünkü fantezisi biraz garipti; ilişkiye girerken kendisini bize darp ettirdi. zaten akşam eve geldiğinde halini görürsünüz...
adam ağlamaya başladı. biz de yanına oturup, sırtını sıvazlayarak onu teskin etmeyi denedik. sık sık "olur öyle" dedik. uzun bir süre dertleştik. attığımız iftiraya tamamen inanmıştı. akşam oğlunu öldürebilmesi için gerekli olan tüm manevi desteği ona verdik. utanmasak bu çirkin garsoncanla rakı masası kurup beraber ağlayacaktık. bir süre sonra da haklarımızı helal edip garsonla vedalaştık. cinayet planları için lokantada yalnız kalmak istemişti.
biz de koşarak lokantadan uzaklaşıyorduk. müttefik genç ile günah mahallinden kahkahalar içinde kayboluyorduk. ne kadar da mutluyduk...
genç müttefik başarılı bir maiyet olabileceğini kanıtlamıştı. bu başarısını, ona izimi kaybettirip kaçarak ödüllendirdim. ayıptır söylemesi, pili bitmiş bir vibratör gibi öylece kalakalmıştı. artık ondan da kurtulmuştum...
muhayyil karakterimle ne kadar övünsem azdı. olağan bir günden uhrevi mutluluklar doğurmuştum.
ne de güzel bir gün, huzur adına ne ehemmiyetli bir başlangıçtı bu...
mutluluk ab ı çeşmleri süzülüyordu yanaklarımdan. ağlıyordum yine, ama mutluydum. bedbaht kaderim nihayet dönmüştü tersine.
ben ağlıyordum yine, ama bu kez mutluydum.
fakat ne değişir ki; ben yine ağlıyordum işte...
orgazm mezarlarda edilen aşk yeminleri,
muhkem kahpeliklerin tesevvür sesi,
kirpiğine ilk aşk değmiş kağıttan peygamberim;
hatırasına söz verdi
hatırasına son verdiğimin gözlerine iki yalan borcum var şimdi...
benimle sevişen bir diğer erkek de babam olur ve herhangi bir delici kesici alet ile beni kesip, cansız bedenimin üzerine beni aşağılayıcı sözler yazarak yol kenarında bir çalılıklara atar. zerre de pişman olmaz.
Oğlum 'ya ölseydi!' diyeceğine sevinmesi gereken babadır. işler ticarete döküldüğünde paranın a..na koyacak babadır. E ne de olsa utanmazlık diz boyudur, Allah kimseye vermesindir.
Not : Memlekette erkek kalsın diye duayı kendim için ettim.