clockwork orange mesela, güzel bir kafayla izlenmesi için yapılmıştır, pink floyd'u giyinip, okula giderken dinlerseniz, sigur ros'u güneşli bir yaz öğleden sonrası ayık kafayla dinlerseniz olmaz bence. ankara'da yaşamışsanız yıllardır, gecenin üçünde tophane'nin bir sokağında şaşkınlıklarla ortada kalırsınız.
işte oyuncakdunya'nın yazdıklarında böyle bir atmosfer var. clockwork orange gibi, pink floyd gibi. uzun uzun yazıyor, ama kafanızda binlerce yere çekerek okuyabilir, bambaşka bir ruh haline bürünebilirsiniz.
sözlük selebritisi değil, olmak gibi bir iddiası, telaşı da yok. zaten olamayacak da, ama benim şu bulunduğum ortamda arada bir, ne yazmış diye bakacağım nadir yazarlardandır, bilinmez pek, ben bilirim. en çok da bu yüzden severim.
bim bam bom, bu ses kimde ne çağrıştırır bilmiyorum, kim bilmek istiyorsa ayağa kaldırsın ve el kalksın, oyuncakdünya'ları niçin okumalı? bu sorunun cevabını bulamıyorum. değil mi ki albatrosun soyu tükendi, semender hangi paralel ve meridyenin kesişim noktasında'nın cevabını da merak edenimiz yok. o halde kim takar özgürlükler ülkesinde bir palyaço trajedisinin şerhinini? kim takar yakasına bir karanfil ve nişantaşında yüzük atar. kim takar rabbim oyun teorisini? Bir oyuncunun elde ettiği kazancın diğerinin (veya diğerlerinin) kaybını oluşturduğu mutlak çelişki durumunu; çelişki ile işbirliğinin karma durumu şöyle ki, bu durumda oyuncular ortak kazançlarını artırmak için işbirliğine girişebilirler, ancak yine de kazancın dağıtımı konusunda bir çelişkisini. zaten:
şükrü bakkaldan aldığım misketler
sahte çıktı çıkalı disneyland da
dahil hiçbir anarşist reflekse
itimat/
tek kişilik toplumlarda demokrasi/
her ben anarşist kesilirse/
oyun teorisine göre misketlerin
ellerimizden karaya vurması gerekmez
miydi?
bom bam bim, yüksek sesle wagner dinlerken kulaklarım, ellerime ait parmaklarımın temasıyla gerçekleştirebildiğim yaşama edimi bu dali sergisinde göremeyeceğimiz ve lorca'nın mezarından da çıkamayacak ve oyuncak-dünyazat sensin biliyorum, sinsi sinsi hikayeyi dinleyen; hazdan vecde ulaşmış huşulu ihlaslı kamile dinleyici, sensin o, seni karıştırıyorum, sen varsın, iki şişeden birini kırayım diyen şaşı çırak benim...
efendim zat-ı şahanelerinizi hangi divan şairinden hangi mısra-i berceste ile anlatabileyim; bilgi değilsiniz anlatılabilirliliği hat safhada narrative bir dinleyici, dinlendirici...
'Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil' dememiş mi godot'u beklerken.
sözlükte ne kadar takip edilebilecek, entrylerini okuyunca keyif alınan ne kadar yazar varsa gitmiş. bunlardan biri de oyuncakdunya.
nerdeyse bütün entrylerini okudum. hepsi kitap mısraları tadında.
eğer bu entryi okuyorsan yazdığın bütün entrylerle kültür dünyama katkıkada bulunduğun için, bilmediğim şair ve şiirlerden haberder ettiği için çok teşekkür ederim...
olağandışı bünyelerin normal üstü, ya da altı yani her ne halt ise, hislere tercüman olan, sözlüğün en spiritüel insanıdır. keşke yazmalarına devam etseydi...
derinleri sevmezler, gemi bu yüzden icad olunmuştur.
kendisinden bir aforizma saçmak isterim, çoğunluğu oluşturan asıl histerik ruhların asla bilemeyeceğini bilerek;
'' bir " umutla " var olmak için, dahası hiçleşmek için eyvallah dersin ve gerçekten çürüyeceğin gün için bir bilet kesersin...biletin üstünde umut yazar...'' *
onun dünyasında kurallar farklı, oyunlar acıtsa da keyifli, hiç bir zaman mutlu olamayacağınızı bilmek bile büyük bir mutluluk; fakat umud bitmiyor hiç bir zaman, bir tür saklambaç bu, darılmaca gücenmece yok; şems i arıyorsunuz el yordamıyla...
sezgiler... hissetmek...
çok büyük, büsbütün bir dünya; atmosferinde müzik var, kitaplardan yapılmış patikalar ve çepeçevre pitoresk bir manzara...