oyun oynayanlar

entry1 galeri0
    1.
  1. yeni dergi'nin şubat 1971, 77.; ve mart 1971, 78. sayısında yayımlanan on bölümlü edip cansever şiiri.

    ...

    menzil cambazi

    i

    tam orada, kuru ağacın altında
    ey gök, gülümseme, kayboluyorum.

    menzil cambazi
    (ağacın kurdu içinden olmazsa ağaca zevk yoktur)

    ii

    vardı ki bir menzil cambazı pembe iskeletini
    sığdırıp kan kırmızı ölüsünün içine
    doğrulur, evet, oyun özgürlüktür, der
    asar kendini sonsuz deve kemiğinden çengeline

    onurudur anlaşılmamak elbet
    san saçları sarı kalbini örten onun
    ki bütün gün bir damla gözyaşının içinde

    bir gül bas oraya, tekrarla kalbini.

    menzil cambazi
    (çerçi ne satar? kalbindekini satar)

    iii

    odur kasabaya her gün bağıran bir çocuk
    taş kesilen bir oyuncuyu anımsamaktan
    yankılanır: paşmağı ince nohudî
    bir boynu ki gök doyuran soyundan

    bir tek evi bile olmaya olmaya olmuş bir kentten geldi
    ufuksuz günlerinde bir han soluyan buraya
    bunaltısını sümbülî bir kuzgunun çektiği
    ve götürdüğü yaz saydamı bir menzil cambazına

    ve odur
    uyanınca her zamanki uykusuzluğundan
    sevilmemek umududur diye gösterdiği her şiirin
    ve taşlaşmış kasabasında yalnız
    çocuk çocuk içindir bir daha.

    menzil cambazi
    (ses gelir oynar, söz gelir ağlar)

    iv

    aynı zamanda bir çağrışımlar atlasıdır
    dizer şeylerini dünyasına bir bir ve harcar
    yaşayanlar iyi bilir, yaşamak
    bir altılı fesleğeni kanatmaktır biraz
    ruhlarında büyüyen

    ve o fesleğenin simgesidir yaşlandıkça
    yüzlerce çocuğa bölünmüştür ve yanıtı yoktur
    akşamları ruhtan ve gülümsemekten gelen
    gölgesi beyaz bir kederin yok olmuş biçimidir

    odur değil mi
    kokusundan gelir kokusuna koşarken
    harcar ölümsüzlüğünü
    fesleğenin bir yaz akşamı dalgınlığında.

    menzil cambazi
    (gün çarığı, çarık ayağı akar)

    v

    o gider oyun kalır yanmış bir kâğıt gibi
    çiçekli bir mintanın yalnız çiçeği kalır
    gene mi yaşlandın yüzün ağır ağır gitmekte

    ey sürahisinden hiç çıkmayan çocuk
    dürter yumuşak bıçağıyla gözlerini
    gözleri dışardaki kuşların kalbinde

    o gider oyun kalır bir dağılmışın üstünde
    bir bayram öncesi suskunluğuyla kalır

    ve şudur
    ben ben deyince dudak dudağa düşer.

    menzil cambazi
    (ot parmakta durduğu kadar durmaz)

    vi

    demek ister ki en çok: doğadır sözüm
    ateşler papatyasını göz çukurlarından
    sesi işlemeyen saatidir bir saatçinin
    böceklerin tırnaksızlığından duyulan

    sunar elleriyle saygısını
    süslü bir bizans haçı gibi kızaran şafağa
    haç mı değil mi
    parmaklarının ucunda bozulur
    parmaklarının ucuyla duyduğu

    oynar sessizliğe ve şafağa
    doğadan büyük oyun var.

    menzil cambazi
    (bazı kuşların yuvaları kanatlarıdır)

    vii

    orhan peker'e

    iki limon düşürür ellerinden dua gibi
    gökten soluğuna bir işaret beklerken
    kısar gözlerini, o gözlerini kısınca
    gündüzün kabuğundaki deprem
    dörde böler ona ışıktan bir güvercini
    kanatları dört gözlü bir akşamı ateşlemekten gelen

    sürer efsanesi yıllar yılı üstünde tuzlu menekşelerinin
    mor bir gözyaşı fosiline benzeyen
    ey bozkır! ey saçmalara, karabina kurşunlarına takılı
    acı kuş
    acılığı bozkıra bir belge gibi iliştirip giden
    niye bir menzil cambazının ölümsüz yüreğidir

    ve yolcu, sanrı değildir senin gördüğün
    gelir o yüreğin pınarına bir kurt bile çömelir.

    menzil cambazi
    (kekliğin alası içinde olur)

    viii

    sarı bir dakikanın mor bir dakikaya sorduğudur
    dudakları bakır çalığı bir menzil cambazı
    evlenmemiştir ve çocuğu yoktur o çocuklarından başka
    gece gündüz kara bir mendille oyununu savurur
    ansızın ve çocuklarsız bir han avlusunda

    ve gider bir gün bir kenti bir kente bırakmak için
    ki bunun düşünden önce kendisi varır kente
    sarı bir dakikanın öldüğüdür ki, sıvar ipince gövdesiyle düşünü
    silerekten elini bozkırın ince bezine

    ne demiştik, konuk bir aşk gibidir
    her an kendi titreyişinin selinde.

    menzil cambazi
    (kan ısbatsız kaynar)

    ix

    o beyaz bir kısrağın taranmış yelesidir
    boyasıyla ve bakır çalığı dudaklarıyla
    çocuklarından gelmiştir bu zamana, çocukları onun
    uçsuz bucaksız bir tiyatronun soluklanışıdır

    çok değişken armalardır açık gözkapakları
    ah bin yaşlarında değişken armalılar
    sorar ki menzil cambazı: ben şimdi nerelerdeyim

    anadolu kuyularında ve kar yağışlarında
    cevap: o hangi hancıdır ki yurdunu tanır

    ve zamanlar armasıdır bozkırların
    yorgun bir menzil cambazını içererekten.

    menzil cambazi
    (görgülü kuş gördüğünü işler)

    x

    sahici bir kavaksa tek başına kalır
    gül eğiren bir kadının pembe teninde
    gülü mü eğirir yoksa kendini mi
    bir otelde yazman mısın ki, soruyorsun
    kaç yıllıktır diye bir menzil cambazının kalbi

    kendi kurar kendi yıkar meyhanesini
    yalnız iyi insanlara yazılmış bir şiirde
    geçe kalmış biri misin ki o meyhanede, soruyorsun
    bir menzil cambazı yüzünü nasıl işler diye

    söyle
    kim kopardı bu armayı ölümsüzlüğünden.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük