uyarı: buradaki kaka, real madrid'te oynayan kaka leite değildir. sonra yok efendim ben o kaka sandım da bilmem ne demeyin. he bundan sonra siz kaka leite'nin oyun esnasında oluşturduğu baskıyı tanımlayabilirsiniz tabi, hakkınız. buradaki kaka boktur, evet bildiğiniz bok.
henüz ilkokula yeni başlanmış, o zamanlar evde vakit geçirecek çok fazla meşgale olmadığı için, okuldan eve gelir gelmez üst baş değiştirilip sokağa çıkılırdı. internet falan nerde? trt var sadece. tv1 di ismi de. siyah beyaz televizyonda tv2 hiç görülmemiş, orada duran 1 in nedenini çözmek için beyin fırtınası yaptığımız zamanlardı.
eylül ayının son günleri yaşanırken, yine okuldan geldiğimiz bir gün, mahalledeki o toplanma meydanı ana baba günü kıvamına gelmiş, bütün çocukların toplanmasıyla saklambaç, horozum sek sek gibi çeşitli sosyal aktivitelere katılım giderek artıyordu. biz ise 3 kafadar sporcu kağıdı oynuyorduk. etrafdan gelen "sağım solum saklanmayan ebe", "birdir bir" sesleri arasında, son rakamı aynı olan kartları üstüste getirmeye çalışıyorduk. o seslerin arasında birden bizden birinin sesiyle irkilen çocuklar oynadıkları oyunları bırakmışlar, hepsi o sesle irkilip kulak vermişlerdi.
- üç, iki, dört, döööööörtt, ehehe aldım.
+ anaaaaaam.
- uğur noldu?
+ aaaaah, lan karnım, aaaah.
* noluyo lan, hamile misin yoksa. hehe.
uğur, normalde çok değer verdiği kartları elinden atıp anlamsızca sağa sola koşuşturmaya başlamış, diğer herkes de "n'oluyor lan" havasında uğur'u izliyordu. evi, meydanın hemen yanında olduğu için, eve gitmesi gerektiğini anladığında çok fazla bir şey kaybetmemişti. ama unuttuğu şey, mahallede altın günü olduğuydu; evde kimse yoktu.
uğur'un çektiği acı yüzünden belliyken, ısrarla zile basıp, evin önünde sağa sola depar atması yıllar sonra bile unutamayacağımız görüntüleri sergiliyordu bize. zile bas-depar at, zile bas-depar at. uğur bu kısır döngü arasında gidip gelirken, herkes malum sonu bekliyordu, uğur'a acıyorduk. hani ölecek birine "ölmeyeceksin, daha çok güzel günler göreceğiz" tarzı yalanlar söylenir ya, evet ben de uğur'a "dayan uğur, kapı açılacak ve tuvalete yetişeceksin" demeyi çok istemiştim. söylesem de uğur duymayacaktı zaten, ben de söylemedim.
ve sonra, uğur son kez zile bastı. depar atmasını bekliyorduk, koşmamıştı; koşamamıştı. yüzündeki rahatlama onun huzura eriştiğinin göstergesiydi. kıpırdamıyordu ve sanki bizi duymuyordu. şortun paçalarından dökülenler içinde biriktirdikleriydi ve rahatlamıştı. kurtulmuştu canını yakan şeylerden. herkes adeta donup kalmıştı taa ki bir ses duyulana kadar.
- olum sıçtı lan bu. memed, git annesini çağır şunun, nazmiye abla'da hepsi.
+ tamam tamam. yazık lan...