'ordu tarafından yönetilmek', 'diktatör taraından yönetilmek' gibi kötü haller için kullanılabilmesinin yanında halkın en yüksek oranda seçtiği partiye/partilere oy vermeyen kişiler içinde geçerli durumdur; ki bu durum kişilere bunu değiştirme imkanı tanır. zira; demokrasi olmasa bu kişiler sonsuza dek bu durumda kalmaya mahkumdur.
(bkz: darbe)
(bkz: diktatörlük)
(bkz: monarşi)
(bkz: saltanat)
(bkz: demokrasi)
(bkz: cumhuriyet)
bir "diktatör tarafından yönetilmek" değildir. demokrasinin cilvesidir. ancak demokrasi, 4-5 yılda bir oy atmakla kısıtlanacak bir şey değildir. muhalefet ve eleştiri haklarını da kapsar.
2002 genel seçimleri: akp %34,43 oy
2007 genel seçimleri: akp %46,66 oy; o zaman bu hükümeti istemeyen insan sayısı %53,34. insanlarının yarısından çoğunun istemediği bir hükümetle 8 yıl boyunca yönetilmek biraz ironik.
demokrasinin en büyük cilvesidir.akp ye de şükür, halk apoyu seçse başbakan apo olacak bunun adıda halk iradesi olacak..gözünü sevdiğimin demokrasisi...
türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşundan 1950'ye kadar resmen gerçekleşmiş durum. sonrasında çok partili düzene geçmişsek de arasıra yapılan darbelerle aslında oy vermediklerimiz tarafından yönetildiğimiz hatırlatılmıştır.
demokratik ülkeler gibi seçimlerle oy verdiğimiz insanları seçiyoruz. meclise gidiyorlar. sonra demokrasi de yasama, yürütme ve yargı'nın her üçünün de meşruiyetinin kaynağı halk olması gerekirken yasama ve yürütme halk tarafından seçilmişken bağımsız bir yargı ortaya çıkıyor. bağımsız yargı özgür karar verebilmek için gereklidir ama yargının üst düzeyindekiler bağımsız yargıyı benim istediğim gibi olacaksın diye zorluyor. üst yargının halktan almadığı bir gücü var. bir şekilde halk ile bağlantısının kurulması yargı diktası oluşmaması için gerkli. yargının tarafsız olmadığını gösteren, bağımsız karar verebilen yargıç ve savcıların yanlış karar veriyorsunuz diye kafasına göre görevden alan bir hsyk varken tarafsız yargıdan söz edilemez. herkes ağzına bir laf dolamış bağımsız yargı. ama bağımsız yargı söylemi amaç değil araçtır. asıl amaç tarafsız yargıdır.
ne hsyk, ne yargıtay, ne danıştay, ne anayasa mahkemesi üyelerini halk seçmedi. ama bunlar halk adına yetkilerini aşıp ülkeyi yönetmeye kalkıyor. asli görevleri meclisin yaptığı kanunları uygulamak. birçok örnek verebilirim ama sıradışı bir örnek ve klasik bir örnek vereyim. 367 ve türban kararlarında anayasa mahkemesi yazılı anayasal kanunların dışına çıkıp kafasına göre karar oluşturuyor. o kadar bağımsız ve hesap verebileceği bir halk gücü yok ki kimse buna karşı koyamıyor. demokrasiler hesap verme rejimleridir. insanlar yaptıklarının karşılığını halk önünde oylarla alır, verir. diğer bir örnek vereyim. hepimiz dtp'nin kapatılmasını isteyebiliriz, hepimiz nefret edebiliriz. ama hukuk böyle haklara sahip değil. önünde yazılı kanunları uygulamak zorunda. birçok parti kapatma yapıldı ve hepsi aihm'den döndü. sebebi iç hukukumuzun yanlış karar vermesi, kanunları yanlış uygulaması.
bazı hukukçular öyle aksettiriyor ki sanki parti kapatma davaları aihm'de sadece kendi kanunları kapsamında değerlendiriliyor. pekala bunun sebebi ne? çünkü aihs sözleşmesini imzalamışız ve aihs sözleşmesinin anayasal hükümlerin üzerinde olduğunu anayasanın 90. maddesinde kabul etmişiz. ama o kanun orda dururken anayasa mahkemesi değişik kararlarında bu kanunu, siyasi partiler kanunu kapsam dışı diye nitelemiş. defalarca aihm'den ceza almışız. kendi anayasal hükmümüzü uygulamadığımız için. her kapatma davasında aihm yanlış yapıyorsunuz dediği halde bizim anayasa mahkemesi bu kanunu devre dışı bırakmaya çalışmış. hukukçular yazılı kanunları uygulamakla zorunlu insanlardır. kanun yapamazlar, yapılmış kanunları uygulamamazlık yapamazlar. fakat kanunları uygulamayan bir dikta bu ülkeyi yönetmeye kalkıyor. yeri geliyor içerik denetimine giriyor. sanki bişlirkişiymiş gibi katsayının kaç olacağına karar vermek istiyor. uzun lafın kısası. bu ülkede gücünü halktan almayan diktatörler var. ben yargıdan bahsettim. birileri de halkın karşısında olan 4. kuvvet basını ve demokratik rejimlerde adı bile olmayan 5. kuvvet orduyu konuşsun.
bir ülkede yasama ve yürütme yasal görevlerini yaparken yargı, basın ve ordu halktan gücünü almayan yasal olmayan yetkileri kullanmaya kalkıyorsa halktan oy alan siyasetçileri değil oy vermediğimiz halde bizi yönetmeye kalkan yargıyı, orduyu ve basını eleştirmeli. *
herkesin tek bir partiye oy vermesinden daha demokratik olan yöntemdir. buna muhalefet edileceğine, partilerin örgütlenme çalışmaları önündeki engeller kaldırılmalı, düşünce özgürlükleri genişletilmeli, siyasi tutuklamalar son bulmalı, seçim barajı düşürülmeli ve daha çok partiyi demokrasi içinde söz sahibi yapmalıyız.
böyle olduğunda bu gün meclise milletvekili sokamayan partiler de kendini halka anlatabilecek, örgütlenmesinin önündeki engeller kalkacak ve iktidar olma şansını yakalayacaktır. o zaman da yine bir kesim insan tarafından oy verilmemiş olsa da, hedefleri doğrultusunda onları da memnun etme şansını yakalayacaktır.