sanırım yirmi dokuzdan farklı değildi benim için. insan büyüdükçe hayalleri küçülür mü diye sormuştu çağan ırmak "babam ve oğlum" filminde.
durduğum yerden ve yıldan cevap veriyorum şimdi.
otuz yaşında olmak, otuz yıl yaşamış olmak, bence seksen öncesi kuşağın artık son temsilcileri olmak demektir. hala siyah beyaz televizyonların önündeki yalancı yeşil filtreleri hatırlayabilmek.
otuz yaşında olmak, bu ülkeyi, acılarını , hadi ilk beş yılını saymayalım; nerdeyse yirmi beş yıldır yaşıyor olmak demektir. büyük bir dayanma gücü ister.
tahsil imnkanı olanlar için okul sınavlarının bitip , hayat sınavlarının başladığı, iş hayatında herkes tarafından çelme takılmaya müsait , şaşkın, ve genelde hep kullanıldığını düşünerek harcanan yıllardır sanki.
otuz yaşındasın, ve henüz çizgiler düşmedi alnına. saçında bir beyaz bulunca hala gülümseyebiliyorsun , şimdilik.
otuz yaşındasın ve altmış yaşına gelene kadar daha çok var sanıyorsun.
ama yanılıyorsun arkadaşım. bak benim iki senem geçti bile.
dündü otuz yaşım, bugün otuziki. yarın kırk.
o yüzden otuz yaşındaysan sevdiklerine dolu dolu sarıl şimdi, tüm enerjinle bırakma.
zaman tutulamayan bir şey çünkü.
elimizden kayıp giden seneler. zihinde hep bir nemlilik hali.
en sonunda, yirmiler bitmiştir. kararsızlıklar içinde kalıp; ne yapacağını bilememenin, rüzgarlara kapılıp kendini oradan oraya savurup; tanımadığın kıyılarda bulmanın, o kıyılardan tekrar kendine dönmeye çalışmanın yaşları yirmiler, nihayete ermiştir.
sor bir kendine, başka başka adamların ve kadınların peşinden kendinden epey uzaklara gidip, sonra o tanımadığın bilmediğin uzaklardan, kendine geri dönmeye çalışmadın mı?
güzeldir otuz yaş!
çünkü artık çocuk değilsin. büyümek iyidir. çocuklar hiç ummadığın kadar acımasız olabilirler. çocuklar insanlara hiç ummadıkları merhametleri gösterebilirler. çocuklukla ilgili bir tek "şaşırmak özelliğini" alabilirsin yanına. almalısın, ilerleyeceğin yolda gerekli olacak! çünkü şaşıracak çok şey karşına çıkacak.
çocuk yerine koyup seni aslında hiç de çocukça olmayan cümlelerini arada kaynatmadılar mı?
artık sen de "büyüklerin" arasındasın, sözlerinle onların ağırlığındasın.
otuz yaş güzeldir!
hayatın en güzel yerindesin. gençliğin o tatlı kıvamıyla, yaş almanın bilgeliği arasındaki en üst noktada duruyorsun. ister tekrar uçuşur, ister beğendiğin yerde durursun.
şimdi sen büyük yolculuklara hiç korkmadan çıkabilirsin.
şimdi sen tam kendine göresin.
güzeldir otuz yaş!
bundan sonra başkalarının senin hakkında düşündükleri de önemli değil. sen artık görkemli bir kayalıksın, hayat bu görkemli kayalığa dalga dalga vuruyor. sözler, kötülükler, su kabarcıkları gibi yok oluveriyor. sen yine o görkemli yerde duruyorsun. rüzgar uğulduyor tepelerinde; saçların uçuşuyor sanki gülüyorsun.
muhteşemdir 30 yaş!
o görmekli kayalığın tepesinden etrafı seyretmek;
peşinde sanki bir rüzgarla yürüyor olmak.
artık sen yürüdükçe rüzgar estiriyorsun.
böyle hissetmek iyi geliyor ya da.
ama kendini sevme işini abartmayacak kadar da kendini biliyorsun.
efendisin, iyisin.
canın fena sıkılsa da ara sıra;
artık kendini tedavi etmeyi de biliyorsun...
tüm otuz yaşını kutlayanlara armağanım olsun... *
--spoiler--
yolun yarısına beş yıl kalması demektir.
yirmili yaşları bozuk para gibi harcadığını hissetmek, geçmiş yılların geri dönmeyeceğini, dönemeyeceğini algılamaktır.
ardında keşkeler bırakmadıysan gelişim açısından has olmak; keşkeler arkandan ağlıyorsa geri dönebilmeyi istemek* açısından ağlayanlara bir yenisini daha eklemektir.
beynini daha dikkatli kullanman gerektiği uyarısıyla karşı karşıya kalmaktır.
çocukluğu "hey gidi günler", ergenliği "daha dün gibi" diye anımsamak demektir.
şu anı kapsama alanına aldığımızda 80 lerde çocuk olmak başlığındaki çoğu şeyi iç geçirerek okumaktır.
...ve kim ne derse desin çocuk olmaktır aslında...hangi yaşta olursak olalım hiç değişmeyecek bir gerçektir bu da...