eskişehir'den bursa'ya gelinecektir, otostop olayına baş vurmaya karar kılınır.
iki arkadaş besmeleyle kütahya yol ayrımında eskişehir'den çıkan arabalara acıklı ve "allah belanı versin almazsan" manasına gelen bakışlar atmaktayız.
ve olan olur bir bmw x5 zembille inmişcesine yanımızda durur.
-gençler nereye ?
--bursaya abi
-atlayın...
beleş vasıta bulunduğuna mı sevinmeliydik, otobüsün yarı zamanında evde olacağımıza mı, bindiğimiz vasıtanın mahiyetine mi? karar vermek zordu...
önde oturan balyancho damardan glikoz verme gayretiyle sormaya başlar.
-abi ne kadara aldın bu arabayı,acayip hoş bi alet
--çok para çoook
-bursa'nın neresinde oturuyosunuz
--istanbul'da oturuyorum, eskişehir'de bir işim vardı bandırma'ya gidiyorum
- bu arabayla nereye gidilmez ki güzel abim?
-kaç bastın abi en fazla ?
--onu sorma, ben çok hızlı kullanıyorum arabayı. ceza mühim değil ama radar limitim doldu bi ceza daha yersem ehliyet gider...
-vaaay abi o direksiyondaki tuşlarla mı hızlanıyor bu meret
--evet gaza gerek yok, tuşla hızlanıyor
-bu arada habire "+" tuşana basmaktadır ve araba gittikçe hızlanmaktadır
--yürü be abi, biz böyle teknoloji görmedik...
başa gelecek ya nasılsa... çok geçmeden trafik çevirir bizi
adam hafiften tutuşmaya başlar polis gelir 195 ile radara girdiğimizi bildirir ve adamı arkadaki ekip otosuna çağırır, abinin dil döktüğü, ikna yöntemlerinin tümünü denediği arabadan izlenmektdir. sonra adam hafiften rahatlamış olarak gelir
-ehliyeti olan var mı gençler?
--var abi,
-ben polislerle konuştum cezayı sana yazacaklar ben parayı ödicem olur mu, yoksa ehliyet gidecek?
--ne demek abi lafı mı olur *
ve o trafik tecrübesi olmayan ehliyet sahibi balyancho'nun bmw x5 ile 195 km aşırı hız nedeniyle trafik cezası aldığı yer almaktadır sicilinde.
hey gidi x5, cezası bile mutlu etmeye yetiyor adamı...
maceraperestliğinin ilk yıllarında salca daha 17 yaşındayken arkadaşlarında kalma amacıyla bursa'dan yalova'ya gidecektir. saat 23:00'te bursa terminaline geldiği vakit bursa - yalova otobüsünün o saatten sonra olmadığını öğrenir ve başka şehirlere giderken yalova'dan geçen otobüs firmalarını araştırmaya başlar.
bartın'a giden as 74 adlı firmanın, bartın'a giderken yalova'dan geçtiğini öğrenir ve bu firmanın otobüsünden bilet alır. neyse yola çıkılır, otobüs; belediye otobüsü tarzında, rahatlıkla cep telefonu açılabilecek, bırakın absyi normal freni bile iyi olmayan, ikram servisi bulunmayan bir otobüstür. yola çıkıldığı vakit host diye tabir edilen elemana "ben yalova hızlı feribotlarının kalktığı yerde inicem, beni orada indirirsiniz, biliyorsunuz değil mi şehir girişinde ki yeri ?" diye sorulur. elemanda "evet tabi, sen dert etme, biliyorum ben orayı, indiririz" der. salça gönül rahatlığıyla her yolculuğunda olduğu gibi yine derin bir uykuya dalar.
kapkapranlık bir yerde olduğunu farkeden salça'ya kendisine dürterek uyandıran eleman şu sözleri söyler ve diyaloglar gelişir..
- hemşehrim kalk, ineceğin yere geldin. *+ burası hızlı feribotların kalktığı yer mi yahu ?
- burada karşıdan arabalı feribotlar kalkıyor, yalova'da başka feribot var mı ki ?
+ ya abi olur mu ? burası arabalı vapurların kalktığı yer, topçular'dı galiba adı.
- haa yeğenim biz burayı biliyoruz valla. ** senin söylediğin yer merkezde 10-15 km geride kaldı
- ee ben oraya nasıl gidicem
+ valla yeğenim karşıdan atla birinin arabasına ya da bin minibüse. vardır herhalde.
- abi saat 01:00'i geçti, yoktur ya bu saatte bırakın beni şehre.
+ vardır yeğenim vardır, hadi sen geç karşıya. kaptaaan devam et
- abi durun yaaa bırakmayın beni.. şerefsizleeeeeeeeeerrrrrrrrr
o andan sonra salça'nın otostop macerası başlar. önce arkadaşlar aranır
- oğlum bu şerefsiz otobüs firması beni topçular mıdır nedir orda indirdi
+ muahahaha topçular mı ? napıosun oğlum sen orada. ulan bursalı olduğunu bu kadar mı belli eder insan. top topu çekmiş ahahahhaa
- bırak stand-up yapmayı yavşak! napcam ben burda, gelin alın beni
+ mauahahah dur oğlum gülüyoruz biz birazdan ara
- dümbelekler sizi, bakarım ben başımın çaresine, bekleyin orada..
.. bu sırada yağmur çiselemeye başlar..
o an feribottan inen arabalar geçmeye başlar ve biri durdurulup binilecektir, yapacak birşey kalmamıştır. tek gidiş yolu budur. farlardan arabanın markası ve içindekiler gözükmez, sonunda bir araba salça'nın işaret etmesiyle durur.. salça bir bakar gecenin 2. şoku! şahin marka ve içinde dört tane izbandut gibi ağır abi vardır, salça son duasını etmeye başlar. diyaloglar gelişir..
- eee abiii merhaba.. ben yalova'ya gidicem, bırakır mısınız beni ?
+ ne işin var burada bu saatte senin ?
- ya abi hızlı feribot dedim, arabalı vapura getirdiler beni. merkezde arkadaşlarım bekliyor
+ atla bırakırız seni
- ee abi sıkıştırmayayım ben sizi, kalabalıksınız..
+ gel gel birşey olmaz.
sıkış tepiş binilir arabaya, arkadaşlar o sırada mesaj atar
- lan nerdesin oğlum, açsana telefonu!
+ ulan durun hayatım tehlikede olabilir, bekleyin 10 dakika sonra gelebilirim.
- oğlum birşeyin yok dimi, iyi misin sen ?
+ lan bir susun be geliyoruz
abilerle muhabbet edilir. cüsselerine rağmen hepsi şeker gibi insanlar çıkar. o zamanlarda bilgisayarcılıkla uğraşan salça, neredeyse abilere bilgisayar satacaktır. abiler salça'yı bırakır, salça abilere teşekkür eder. sonunda zar zor da olsa arkadaşların yanına varılır, arkadaşlara sarılınır ve eve gidip içki muhabbetine başlanırken arkadaşların ömür boyu unutamayacağı, bir misafirlerinin başına gelen hatıra meydana gelmiş olur.
adamın biri arabasıyla giderken yolda bir yolcu alır arabaya. adam
arka tarafa biner...
şöför:
"- eee hemşerim kimsin nereye gidersin?"
yolcu:
"- ben Azrailim, canını almaya geldim!."
şöför alaycı bir tavırla :
"- sen mi Azrailsin, yaw senin gibi Azrail olur mu hiç"
yolcu sakin bir tavırla:
"-sen daha önce Azrail gördün mü de tarif ediyorsun" der.
ve ekler yolcu:
"- inanmadın bana öyle mi ?"
şöför:
"- inanmadım tabii.. "
yolcu:
"- o zaman 200 metre ileride bir adam daha alacaksın"
gerçekten de adamın dediği gibi şöför 200 metre ilerde
bir yolcu daha alır..
yolcu ön tarafa oturur...
olaylar bundan sonra daha da enteresanlaşır.....
şöför yanındakine:
"- ee sen kimsin, nereye gidersin"
öndeki:
"- abi beni merkezde bir yerde indirirsen çok sevinirim adım felanca."
şöför:
"- yaw şu arkadaki adam bana Azrailim diyo görüyon mu şu herifi
hem iyilik ediyoz hemde dalga geçiyor zibidi"
öndeki arkaya bakar ve şaşkınlıkla cevap verir :
"- abi arkada kimse yok ki."
şöför hışımla arkaya bakar ve
"- kör müsün be adam arkada oturuyor ya" der....
öndeki arkaya bir daha bakar ve :
"- abi senin kafan iyimi yoksa dalga mı geçiyorsun"
bu sefer arkadaki söze girer....
"- gördün mü, öndeki beni ne duyabilir ne de görebilir" der şöföre.
şöförün bir anda dizlerinin bağı çözülür beti benzi atar....
arkadaki şöföre...
"- hadi " der
"-arabayı kenara çek 2 rekat namaz kıl canını alacam.."
şöför ağlamaklı çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve
iner arabadan.....
sonra....
sonra ne olmuş biliyor musunuz?????
şöför namaz kılarken arabayı alıp tüymüş ibneler. *
çanakkaleden geyikliye gidilmektedir. gece saat iki. otostop çektiğimiz altıncı kamyon sonunda durmuştur. üç arkadaş kamyona binilir. ramazan ayı olduğundan, şoför az ileride sahur için duracağımızı ve daha sonra yolumuza devam edeceğimiz söyler.
şoför: hadi gençler, allahın sevdiği kuluymuşsunuz. yemeklerde benden.
arkadaş: çok sağol abi. kime el attıysak durmadı. demek şansımıza yemekler şirketten olacakmış. kamil koç gibi a.ına koyyim.
şoför: gençler sizede alkol kokusu geliyor mu?
arkadaş: bizden gelebilir abi. biz alkollüyüz.
çorum mu çankırı mı tam hatırlamadağım bir istikametten ankara'ya giden bir kamyona otostop çektim. daha doğrusu geçen bir çok araca el attım ama bir tek o durdu...durmaz olaydı
benden bir iki yaş büyük biriydi şöför ve orta bire giden kardeşi yarenlik ediyordu yolculuğunda...
üç vakit hoş beş edip yol aldıktan sonra susadım.
- "su var mı hocam" diye sordum. neticede otobüs yolculuklarına alışmış bünyeleriz, hiç ikram olmayan firmalaarda bile su dağıtılır bizim memlekette.
-"var tabi olmaz mı" dediler.
-şurada beyaz bir bidon var. yanda da plastik bardaklar. al iç oradan.
aldım doldurdum bir bardak su.
içerken hafif deterjankokusu burnuma geldi.-pril mi cif mi duyumsayamadım tam. ama bidonun üzerinde bu ikisinden biri yazıyordu- "her halde elim detarjan kokuyor ondan bu koku" diye yorumladım. ve bir bardak suyu diktim tek seferden.
--hasssikti lan...noluyooo a.k....
ağır deterjan kokusu, ağır deterjan tadı. baktım bidona pırıl pırıl su var içinde...
intihar etmek için yarım şişe çamaşırsuyu ve porçöz içmiş vatandaş gibi hissettim kendimi..
adamların yaklaşımı intiharı daha çok anımsatacaktı bana..
dedim ki "müdür ne iş deterjan kokuyo bu su?"
-abi deterjan bidonundan daha temiz şey mi var suyu koyacağımız. geçen gün şifalı bir su var düzcede oradan doldurmuştuk !!!
--eee tadı garip değil mi?
-yoo iki gündür içiyoruz tertemiz, şifalı...
cidden bidon bitmeye yakın bir haldeydi...içmişler abi hakikaten diye düşündüm.
velhasıl eve vardım nihayet. bütün gece kusmaya çalıştım. kusma adetim olmadığı için-en son ilkokulda kusmuştum sanırım- mide krampları geçirinceye kadar klozetin dibinde öğürdüm.
3 gün deterjan koktu nefesim.
işerken bile baloncuklar oluşuyordu.
adamlar öldü mü bilemiyorum...allah akıl fikir versin herkese !
manisa'dan izmir'e gitmek için bir kamyon durdurulur. iki kişi olduğumuz için sıkışma derdi yoktur. orta yaşlı kamyoncu abiyle bir süre muhabbet ettikten sonra arkadaş "abi iti var uğursuzu var sen böyle herkesi alıyor musun arabana?" sorusunu yönelttikten hemen sonra cevap gelir; "tipine bakıyorum adamların önce, eli ayağı düzgünse alıyorum muhabbet ederiz zaman geçer diye, yok tipi bozuksa döverim zaman geçer diye alıyorum" der ve koltuğun altından siyah bantla sarılmış demir su borusu çıkarır bize gösteririr. abiye teşekkür edilir izmir'e girer girmez hafif tırsarak inilir..
yaz okulu işte her zamanki gibi çekmişim otostopumu tırla yol almaktayız dayım 40 lı yaşlarda avrupayı falan gezmiş balkanlar falan... ee tabi muhabbet acıldı karı kızdan..(K:kamyoncu dayı, T:Teksomania)
K:ya kamyoncular falan serefsiz ya çogu gidiyolar kendi karısının üstüne gül kokluyolar baska ülkelerde coluk cocugunun rızkını ona yediriyorlar ayıptır günahtır ya..
T:(ilk kez böe bi soför gördüm.. şaşkınlıkla) ya abi haklısın da şimdi bi rusyanın falan hatunu da baska oluyor ya o kadar da sövme adamlara zaten karısından falan uzak adam.. derken sözüm yarıda kesildi
K:sen ne diyosun birader evde 2 yapamazken onlara 5-6 gidiyor bee
T:?!?! *
Diyarbakır'da her zamanki gibi sıcak bir günde, öğrenciler minibüs ücretlerine yapılan zammı yasal olmayan fakat kimsenin müdahale edemeyeceği bir şekilde "şehiriçi minibüslere binmeme" eylemi yaparak protesto etmekte ve şehir merkezine yürümektedir. en az 1-1,5 saat sürecek olan bu yürüyüşe rektör ve dekanlar da pek olumlu yaklaşmamaktadır ancak öğrenciler kararlıdır.
umxa ve can dostu hemen çözüme ulaşır; şehiriçi minibüse binilmeyecektir ancak bu otostop çekmeye engel değildir. şansa bakın ki oldukça şık bir araç denk gelir. araç sahibi ile muhabbet aşağıdaki gibi cereyan eder;
umxa: durduğunuz için sağolun abi
Şoför: önemli değil gençler
arkadaş: bu sıcakta ölürdük yürüseydik
Ş: o zaman ne diye eziyet ediyorsunuz kendinize?
u: öyle deme abi iş inada bindi
ş: ne inadı?
u: zam üstüne zam. hadi rektör sallamıyor bizi, peki bu dekanlar ne işe yarar? hiç mi vicdan yok bunlarda? insan olan bir parça acır şu çocuklara da yanlarında olur, bla bla bla.
3-5 dakika sonra, inmeden hemen önce;
u: çok sağolun
a: eyvallah abi, allah razı olsun.
ş: estağfurullah ya ne yaptık ki?
a: abi siz ne iş yapıyorsunuz bu arada?
ş: tıp fakültesi dekanıyım.
u: hskktr (sessiz ama derinden)
the kene okula gidecektir.parası yoktur her zamanki gibi.otostop çekmeye karar verir.ordan bir araba durur 06 plakalı.
-abi benim okulum şu ilerde de oraya kadar atsan?
-olum sen geçen gün de bana otostop çekmemiş miydin?
-??*
bir gün arkadaşımla otostop çekerken, başımdan geçen anıdır.
arkadaşım, bacağını göstermeye çalışmıştı yanından geçen arabalara.
belli bir süre sonra, bir araç yanımıza yaklaştı. bizim erkek olduğumuzu anlıyabilecek görüş mesafesine gelince, hız limitini aşarak yanımızdan uzaklaştı.
arkadaşım buna rağmen devam etti.
10 dakika sonra, bir araba yanımızda durdu ve "oğlum burdan ibneler geçmez." dedi. daha sonra bana yönelerek;
"oğlum, hava soğuk. baksana erkek arkadaşının eli üşümüş. ne biçim sevgilisiniz siz? tutsana elini. romantik olun biraz. "
hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum.