yalnız gidildiyse en huzur dolu melankolidir. bir şehri daha arkada bırakmak, yeni maceralara doğru yola çıkmak. uğurlayacaklar varsa insana geri de bıraktıklarını hatırlatır, boyut değiştirir, yaş olur gözden akar, sümük olur burundan aka.
şu anda yollarda olan bütün otobüsleri, o otobüslerin farklı şehirlere, farklı hayatlara dağılan yolcularını düşünüyor. gece olunca, yoldaki bütün otobüslerde kim bilir kaç insan uykusuz bakıyor yola, kaçı başını cama dayayıp uyuyor, kaçı rüya görüyor, kaçı iyi, kaçı kötü şeyler görüyor rüyasında? memleketine geziye gidenler, tayin olanlar, kentten kente gezen satıcılar, müfettişler, mecburi hizmete gönderilenler, büyüklerin elini öpmeye giden yeni evliler, tatile çıkanlar, baba ocağını bırakıp büyük şehirlerde bir umut arayanlar, büyük kentlerde tutunamayıp baba ocağına geri dönenler, bir yerden bir yere sürgün edilenler, emekliliğine yakın sakin bir yere yerleşmek isteyenler, boşanıp ailesinin yanına gönderilenler, askere uğurlananlar, askerden dönenenler, bir şeylerden kaçanlar, birilerini kovalayanlar, gideceği yere bir an önce varmanın arzusuyla içi kendinden önce koşan tezcanlılar, doğduğu yeri yıllar sonra ölmeden son bir kez görmek isteyenler, kız istemeye gidenler, evden kaçanlar, yolda kimlik kontrolü yapılmasından korkanlar, izne çıkanlar, izinden dönenler, sadece seyahat edenler, öylesine seyahat edenler... içinden bir bir sayıp çoğaltırken yolları yolcuları, yollarda çatallanan yazgı olasılıklarını farkında olmadan usulca uykuya dalıyor.
........ *
çağrışımlara bağlanabilmesi muhtemel melankolidir. mesele otogar'da değil bundan eminim... ışıklar, renkler, sesler... hiçbiri değil mesele. olay "gitmek" fiilinin soğukluğunda. insan, hayatı boyunca sürekli bir yerlerden gider, birilerinden gider, uzaklaşır. ve bu gitmelerin hemen hepsi kendi efkârında vuk'u bulur insanın.
misal üniversite hayatımı düşünüyorum... okula her gidişimde aynı şarkılar çalıyordu fonda... sırası bile şaşmadan: sevda değil*, gidenlerin türküsü*... besleyip, doyurduğum efkârımdan kurtulmam gerektiğini ise kulağıma "smooth up in ya" diye bağıran marq torien hatırlatıyordu.
eve dönüş yolunda da süreç benzer şekilde devam ediyordu. bir şehirden gidiliyordu, bir hayattan gidiliyordu yollar uzanıyor, uyku kaçırıyordu... oysa çok sevdiğim o şehre, istanbul'a gidiyordum ama gitmek kısmı hala efkâr ve melankoliyi gizliyordu koynunda.
kısaca gitmek tarafından senaryosu yazılan, otogarların renkli ışıkları ve aceleci, bezgin konukları tarafından sahnelenen melankolidir... yaşatmayı bilmek mühim meseledir. ilk molada derin bir nefes çekmek gibi cigarandan...
kısa zaman içinde fazla kavuşma ve ayrılık yaşadıktan sonra bünye ne hissetmesi gerektiğini bilemez duruma gelir. zaten yorulmuştur yoğun hislerden, biner otobüse boş gözlerle bakar çevresine, otobüs hareket eder hala birşey hissetmemektedir bünye. otogar melankolisi vs vs hakgetire.