- buyur geç teyze
+ yok ben inicem oğlum
- haaa. tamam o zaman, ben de burda yaşıyorum zaten. diye bir entry girilmiş koltuktan düşürdü. ibneliğin alemi yok oturun işte. ben içimde ne fırtınalar yaşıyorum götümü koltuktan ayırana kadar.
eğer ikili veya dörtlü koltuklardan birinde bayanların arasında oturuyosanız ve bir hacıya yer verdiyseniz, hacının ben oturmam oraya diye çıkışıp göt gibi kalmanızdır.**
nankörün tekidir. yaşlıdır, hastadır, ayakta durmaya hali yoktur ama yer veren iyi niyetli kişiye adeta gurur yapar. insan ayağa kalksa bi dert, kalkmasa bi dert. herkes size mal mal bakar.
yer verdikten sonra oturulmaması durumunda boş kalan koltuğa bakarak;
-acaba geri otursam odunluk olurmu?
-bu şimdi niye oturmadı?
şeklinde sorular silsilesi eşliğinde devam edecek olan otobüs yolculuğudur.
son derece moral bozucu bir durumdur. boşu boşuna yerinizden olmanıza yol açar. otobüsteki diğer insanların size 'salak' der gibi bakmaları da cabasıdır.
- buyur otur amca
* ahmet !
- aa baba
* yaa ben
- şey kem küm senin ne işin var burda baba
* kim lan bu kız
- a kız tanımıyorum sizi haanfendi elinizi çekermisiniz
= ....*
hiç başıma gelmeyen durum.
hayır; ben yer verdim ama oturmayan olmadı.
ayrıca; oturmayan kişi "sen beni yaşlı mı sandın ben senin gibi kaç genci cebimden çıkarırım" havasında olabilir. bir durak sonra inme ihtimalide var tabi.
bunu genellikle bayanlar yapıyor bunun sebebi sanırım o kadar kötü haberler izlemişlerki başlarına bu iyilik altında bir kötülük gelebileceğini düşündüklerinden bunu geri çeviriyorlar, diye düşünüyorum.
daha moral bozucu-sinir olanı;
yazık amcam yaşlıdır ayakta kalmasın diye ihtiyara amcaya yer verirsiniz, amcak iki dakika sonra yanında biten taş gibi 20 lik hatuna sanki bi bok yapabilecekmiş gibi yalakalık olsun diye yer verir.
lan ihtiyar amca, o hatuna yer verecek olsam ben verirdim. sana ne oluyor!
okul çıkışı ya da iş çıkışı çok yorgun ve argın bir şekilde binmiş olduğunuz belediye otobüsünde tek boş koltuğa sizle birlikte uçan diğer üç kişiden önce siz oturursunuz. hafif bir mağrurlukla sırıtırsınız hatta.
"senden bi bok olmaz" diyen annenizin silueti geçer gözlerinizden. sonrasında kulaklığınızı takıp dinlemeye başlarsınız katatonia'yı. duraklar birer birer atlatılmaya başlandığında evdeki yemeklerin kokusu gelmeye başlar burnunuza. ve, nihayetinde o biner.
bazen yaşlı bir teyzedir, pazardan evine dönen. bazen de emekli maaşını çeken yaşlı bir amca. bir anlık, yorgunluğun vermiş olduğu tereddütle kalkmaz istemezsiniz yerinizden fakat geri dönüp baktığınızda tüm gözler sizin üzerinizdedir. mecburen verirsiniz yerinizi. kulaklığınızı çıkarıp eklersiniz:
"buyurun efendim."
sonuçta, yaşlı insan. tüm metabolizması bozulmuştur. mecburen işitme sorunu yaşıyordur. kulağına girip tekrarlarsınız:
"buyurun efendim."
elinizle de boş koltuğu gösterirsiniz. yüzünüze dahi bakmaz. ve, teşekkür dahi etmez. hiçbir tepki vermez. öylece durur. bir anlığına gözlerinde de sorun olduğunu sanıp hafifçe eğilirsiniz. hayır. sorun yokturdur. yine de oturmaz koltuğa.
tekrar kulaklığı kulağınıza taktığınızda nasreddin hoca ile küçük çocuk arasında geçen o meşhur eşeği sırtlarında taşıma fıkrası gelir aklınıza. hafifçe gülümsersiniz.
bir kaç durak daha ilerlenir. ne binen vardır ne de inen. yaşlı kişi ile yan yana boş koltuğu izleyerek devam edersiniz yolculuğa. biraz daha ilerlendiğinde nedensizce bir suçluluk duygusu kaplar içi. tüm yolcuların ters ters bakışının etkisi de büyüktür bu suçluluk duygusunu çekmekte.
kendi kendinize konuşursunuz:
"ya, şerefsizim buyurun dedim. o oturmadı. niye mi oturmadı? bende bilmiyorum ki.vardır elbet bir bildiği. tabi ki, anlıyorum. bir gün bizler de yaşlanacaz. ama ben böyle olmam ha. yer verildiği zaman otururum hemen. ne diyorsunuz? teşekkür mü ediyorsunuz?
"teşekkür ederim evladım."
bir anda irkilirsiniz. yaşlı kişidir teşekkür eden. iç sesler değil.