son zamanlarda çok sık rastladığım içimi parçalayan ancak yardım etmek için birşey yapamadığım kişiler ile karşılaştığım manzaradır.
yalan yok benimde başıma gelmişti.
geçen gün çok güzel bir hatunun taksim-kabataş hattındaki metroda ağladığını gördüğüme benzer durumdur.
o an yanına gidip göz yaşlarını silip kahve ister misin demek geldi ama. sonra kahve yerine viski önermenin daha doğru olduğunu düşündüm.ama onu da yapamayınca bir an göz göze geldik ve o an telefonum çaldı.damn it.
bir kere başıma gelen olay.
dedemin hastaneye kaldırıldığını öğrenince tutamayıp kendimi otobüste sessiz sessiz ağlamıştım. kendinizi ne kadar tutmaya çalışırsanız çalışın olmuyor tutamıyorsunuz, o yaşlar illa gözden akıyor..
iki şehir arasında bazen yüzyıllar vardır.. ışık yüzyılları..
Bileti hep otogardan alma alışkanlığı vardi bende. Çünkü plan yapmayı hiç sevmezdim. Hem de elimin ayagima govdeme dolaşıp da bir yere yetişmeye calismaktan da nefret ederdim. Birçok defasında yolculuk öncesinde unutmamam gerekenleri dışımdan soylememe karşın bu acele durumlarda en hayati şeyi unuturdum. Cuzdan gibi.. Ya da kendim gibi.
O gün bu alışkanlığımin dışına çıkıp bileti önceden almıştım.. Saat 18:45 ankara bileti.. Otogara gitmeden şehir merkezine uğrayacak, lokum alacaktım, sipariş etmislerdi ankaradan. Dolmuşa bindim, yanında hayallerimi sigdiramadigim ufak bir bavulla. Bir öğrenci parasi uzattim kolay gelsin demeyi ihmal etmedim. Yavaş yavaş boğazımi yakan bir sızı vardi. Dolmuşta ayakta giderken bavulun devrilmesinin verdiği izdirabin da etkisi vardi belki de buna.. Ama daha başka şeyler vardı, daha önemli..
Dolmuştan indim. Bavulum ağır sayilmazdi, icinde laptop ve birkac kitap dışında birkac parca giysi de vardi. Kaldirimlar cok kalabalikti. Hava kararmış, dünkü yağan karın ayazi tüm sehri kaplamıştı..
Gözlerimdeki lens gözümü kasindiriyordu ama lensimi cikarip gözlüğümu bavuldan alip takacak zamana ve mekana sahip degildim. Gözlerimin kızardigini hissedebiliyordum. Hızlı adımlarla lokumcu dükkânına doğru gittim. Birçok insana çarpan bavulum icin birçok kez özür diledim, pardon dedim. insanlar aldirmiyorlardi. Ne ayaklarına çarpan bavullara ne de özür dileyenlere..
Lokumcuya girdikten sonra iyi aksamlar dedikten sonra yarim kilo sultan kaymaklı fıstiksoyledim. Gözlerim dukkandaki aynali duvarlardaki gözlerime takıldı. Kendimi ağlamamak için Zor tutuyordum..
Tadına bakmam için bir parça lokum uzatti dükkândaki çalışan. Aldim. Agzima attim. Tadi cok iyiydi ama gözlerimden 1 damla yaşın süzülmesini engelleyemedi..
Kimse görmesin diye sol kolumla sildim yanagimi. Anladim ki deri ceketinin kumasi gözyaşlarını saklayamazmis..
Ücreti odeyip çıktım, iyi aksamlar hayirli işler diyemedim. Sesimin catallanmasindan korkmustum..
Yine ayni insanlar vardi kaldirimlarda. Yine ayni bavul çarptı aynilarina. Ve bu kez dilenilmeyen özürler, söylenemeyen pardonlar kaldi boğazın içinde. Ve ben herkes yaşarken bir şekilde otogara gidecek olan dolmuşa atladım..
iyi aksamlar demedim yine. Bir öğrenci uzatmak yerine bir tam uzattim bir sey dememek için. Sesimden korkuyordum dedigim gibi. Boğazımda hissettigim yanik..
Kelimeleri öldüruyordu sanki..
Otogara geldik. Çok kalabalikti yine. Süs havuzunun taşlarına oturmustu insanlar yer bulamadigi için. Belki de epeydir bekliyorlardı otogarin içinde. Bense her şeye ucu ucuna yetişmeye calisirdim hep. Çoğu kez de her şeyi kacirirdim..
Ben koskoca adam gozyaslarima hakim olamamıştim. Bir yandan atkima siliyordum gözyaşlarimi diğer yandan biri gormesin diye uyuyormus gibi yapıyordum. utanilacak bir şeydi
ağlamak.
Otobüs yavasca kalktı..
Yol bana hiç olmadigi kadar iyi gelecekti. Öyle umuyordum..