öncelikle 20 sene sonra sözlüğü okuyup da "beş kuruş ne lan?" diyecek geleceğimiz çocuklarımıza beş kuruşu açıklayalım. beş kuruş dediğimiz bir para birimi. öyle bir para birimi ki, bakkala gidip, "abi şu parayla ne alabilirim?" deyu uzattığında, bakkalın "bi saniye bakıp geliyorum" sözlerinin akabinde arka tarafta hızır acili arayıp "iyi günler, hızır acil mi? ben öztuncerler bakkaliyesinden arıyorum. burda bi manyak var, beş kuruşa ne olup olmadığını soruyor, ne yapayım? hıhı. hıhı, dinliyorum sizi. evet var silahım var. var altıpatlar var. tezgahın altında. hıhı, tamam doktor bey, vuruyorum o zaman ben bunu. kafasına mı, garanti olsun diyosunuz. hıhı. hıhı. çuvala mı koyayım leşini? ha size kadavra olsun, tamam, anlaşırız doktor bey, beş yüz liraya olur. hıhı, ben şunu vurup geleyim, konuşuruz fiyatı, sen hiç şey yapma, yaparız bi güzellik. çok öpüyorum abicim, yengeye selamlar." şeklinde bi konuşmasına şahit olabilirsin. yani sakız bile vermiyorlar o paraya öyle düşün.
bi de otobüs ne demek diyeceksin tabii. onu da şöyle anlatayım, hani senin bindiğin uçan cisimler var ya, ben şimdiden pek adını bilemiyorum. onun tekerleklisini, yerde hareket edenini düşün. aynı vasıtada sabahları 150 kişinin alt alta üst üste seyahat ettiğini düşün. anlamadın. ee, ayak kokusu, ter kokusu, fortçu falan. yine anlamadın. hmm neyse siktir et.
şimdi muhteremler, bu hadise o anki para durumunuza bağlı olarak insan evladını şekilden şekile sokabilir. hadise büyük ihtimalle muavine para çıkarırken ayaküstü para sayma işlemini gerçekleştirirken, bozuklukların avucu doldurması sebebiyle, arkadakileri de bekletmemek içün yaşanan telaş arasında o g.t kadar paranın otobüsün zeminini bulmasıyla cereyan eder. şöyle bir bakarsın, beş kuruş ya s.kmişim, deyip elliliği bozdurursun. beş kuruşun bi s.ke yaramadığı doğru da, ya kalan yol paransa, ya harbiden; beş kuruş lan nolcak, deyip s.klemediğin o paraya ihtiyacın varsa? aha bak:
- bi öğrenci alabilir miy.. hassiktir..[tık..tık..tık,tık..tıkıtıkıtıkıtıkı(paranın yere düşme efekti bu)
- hadi kardeşim, seni mi beklicez allah allaaah![bu pezevenk ön kapıya sıkışmış, can havliyle nereye saldırdığını bilmiyor, kurban sensin. zaten kıpkırmızı olmuşsun, hemen arkandaki kızlara durakta poz kesmişsin, şimdi tespih böceğinden farksızsın]
- hah, aldım. al abi, bi öğrenci.
- ehahehe. yav beş kuruş için mi, yav önemli değildi kardeş.[muavin yavşak. adı üstünde muavin. muoaovin, okurken bile şey.]
- yok abi, üstünde atatürk resmi var ya ondan, hehe.[allah belanı versin, hala mı karıya kıza poz?]
burada yine şanslısın cücüm. hayatta bütün şanssızlıkların bulduğu adamlardansan, o düşen para yuvarlana yuvarlana, otobüsün en arkasına kadar usul usul gider, sen de peşinden koşturursun. eğilirken pazar malı penye boxerın da sıyrıldıysa, otobüstekileri beleş açıkhava sergisinin gönüllü konuğu, açılışı da arka koltuktaki hacı amca'nın "allaaah muhtac etme yarabbiiim" şeklindeki duasıyla yapabilin.
parayı düşürmenin bir başka şekli de var tabii, benim başıma gelen modeli bu da. vakti evvel direksiyon sınavı için cehennemin dibine götürdüler bizi. dönerken de, otobüsle kızılay'a gelicem, oradan da evime. yalnız cebimde sadece yol parası var, bir kuruş fazlası da yok. bindim otobüse verdim parayı, yerime oturdum fakat, adamlar koltukları resmen g.t g.te sokmuşlar. e bizde de maşallah 1.90'a yakın boy var, bacaklarım sığmıyor, mecbur dizlerimi ön koltuğa dayayarak gidiyorum. hal böyle olunca, pantolonun cepleri doksan derecelik açıyla yere bakıyor. beş dakika geçti geçmedi şangır, şungur, bütün bozukluklar yerlere döküldü. yanımdaki teyzeyi hafif ittire kaktıra, hmff, hmff, oyhh, sesleri eşliğinde toplarken, cebimde cüzdan, telefon, anahtar, traktör römorku, termik santral, ne varsa yerlere saçıldı. topladım hepsini de, para ucu ucuna olduğu içün bozuklukları saydım, aha, beş kuruş eksik y.rağı yedik. zaten sığmıyorum koltuğa, yanımdaki karı 211 kilo nasıl sığmış belli değil, çekilmiyor da. sonra sonra, o gün kız arkadaşımın dersanesi olduğunu hatırladım, indim, kızın dersaneye.
- aa, hayırdır enis bu saatte?
- ehheh. aşkım, ehhe napıyon? görmeye geldim seni?
- git be salak, sen ikiden önce uyanmazsın, noldu?
- ya ımm, işte, ımm, para var mı sende? elli bin lira falan?
karı çıkardı 10 milyonu dayadı. ben de allah'ın gerizekalısı.. arkadaşlarla buluşcaz de, bok de püsür de, beş milyon de bişey de, elli bin istiyo kızdan. bi ay hesap ödemedim şerefsizim. kız acımadı, direk çitlenbik muamelesi yaptı abura koyim.
muhtac olduğun beş kuruş, kaldırım taşlarının arasında mevcuttur. ne ona buna
metal 50 bin lira alınır. okulun en işlek koridorunda herkesin görebileceği bir yere bırakılır. bundan sonra uygun bir yere geçilerek ilk talihli beklenir. ilk kurban her şeyi hiçe sayarak yere eğilip parayı aldığında, paranın arka yüzüne yapıştırılmış kağıtta ufacık yazılarla onu bir süpriz beklemektedir:
'50 bin lira için domalmaya değer miydi?'
(bkz: lise yılları)
alsan bir derttir almasan başka bir derttir. sen o beş kuruşu düşürür düşürmez bütün gözler sana çevrilir. alacak mı, almayacak mı? bu soruyu sen de kendine sorarsın zaten alsam mı, almasam mı? alırsan, "adama bak beş kuruşa bile tamah ediyo" diye iç geçirir dolmuş ahalisi; almazsan "bak dürzüye bak o beş kuruş için kaç saat çalışan var beğenmiyo musun lan o parayı?" diye de epey söylenirler. en güzel hareket paranın düştüğünü görmemektir. ayrıca evet bu bir mahalle baskısıdır.*
bu oldukça çetrefilli durumu daha da bok eden, bazı otobüslerde yere konan o yuvarlak delikli çamurluklar. çamurluğun delikleri de tam para boyutunda. yani para düştüğünde çıkarman imkansız. zaten kalabalık ve sürekli sallanan bir ortamda alman imkansızken, o eşşek bozukluğun kendinden başka hiçbir şeyin sığmayacağı bi deliğe düşmesi nice yiğitleri bitirdi yusufpaşa - taksim hattında.