osmanlı da eşcinsellik

entry125 galeri4
    96.
  1. açmayın bu konuları komple insanlar üzülür. boşverin şahane insanlar diye bilsin millet.
    tarihin arka odasında bu konuyu açtılar. Özellikle 2. mahmut'un bir mektubu çıktı insanların moralini bozar.
    4 ...
  2. 95.
  3. anlatılanlara göre harem ve ordu gay paradise imiş.
    4 ...
  4. 94.
  5. acemi ocağı yeniçerilere, yeniçeriler cebecilere, cebecilere topçulara, sonra hep beraber padişaha.
    1 ...
  6. 7.
  7. Vardır.Yanlıştır bunları görmek lazım.
    0 ...
  8. 87.
  9. çok yaygın bir konudur.zaten ben osmanlı torunuyum diyenlerin ortak özelliği anne-babalarını bilmemeleridir.padişahların 1-2 tanesi hariç hepsinin eşi yabancıyken,ben osmanlı torunuyum demenin manası bellidir.ha eşcinsel torunuyum mu diyor yoksa anam-babam belirsizdir mi diyor,orasını ben bilmem.
    0 ...
  10. 86.
  11. Eşcinsellik yoktur diyen tarih bilmiyordur. Bir halk şimdi nasılsa o zamanda da öyledir arkadaşlar. Şimdi aramızda eşcinseller var, geçmişte de aynı şekilde eşcinseller vardı. Minyatür sanatında osmanlıdaki eşcinsel ögelere rastlanabilir. Lütfen osmanlı dönemini ilahlaştırmayalım. O dönemdeki insanların bizden farkı yoktu.
    0 ...
  12. 85.
  13. s'kerler oğlum hepimizi s'kerler.
    1 ...
  14. 5.
  15. Saray için Orhan gazi den sonra başladığı düşünülmektedir ne kadar doğru bilmiyorum.
    1 ...
  16. 3.
  17. süper olay.

    e noldu şimdi osmanlı'da eşcinsellik var diye kabul edilebilir bir şey mi oldu? sapkınlık yine sapkınlık. sanırsın her ibne düşmanı osmanlı sevici de bu başlıktan rahatsız olacak.
    1 ...
  18. 2.
  19. 1.
  20. Bakınız, bir kültürü anlamak için önce o kültürü “tarihselliği içinde” değerlendirmeyi öğrenmeniz gerekir. Fakültelerin TARiH bölümlerinde önce bu öğretilir öğrencilere… Örneğin, Osmanlı kültürüne bugünkü bakışınızla bakarsanız “SAPIK” kültür der geçersiniz…

    Ki zaten öyle yapılmıştır… (Okullardaki edebiyat ve tarih öğretmenlerimiz sağ olsun.) Biz, Fatih Sultan Mehmet’in “istanbul’u alışını” kutlarız da aynı Fatih’in “bir erkeğe yazdığı aşk şiirini” “yok” sayarız…

    16 Türk devleti kurduğumuzla “övünürüz” de kimsenin aklına 16 devlet kuranın en az 15’ini yıktığınından söz etmeyiz… (Her Türk devletini da başka bir Türk devleti yıkmıştır ha…)

    Halk şiirini “halkın dilini kullanır ve halkın acılarını anlatır” diye anlamışızdır da; oysa en “baba” halk şairlerimizin “halkın acılarından çok sevgililerini anlattığını” pek okumadığımızdan o halk şairlerinin bu tür şiirlerini “pas” geçmişizdir…

    Önce şunu bilelim.. Osmanlı toplumu bir “şeriat toplumu” asla olmamıştır… Yani “bugünkü iran ya da Afganistan’ın Taliban’ı” değildir Osmanlı… Görünüşte bir “şeyhülislam” vardır da “asla” “ulema” sınıfı yönetmemiştir Osmanlıyı… Şeyhülislamı padişah atamış, atanan şeyhülislam da padişahın dediğinden pek çıkmamıştır… Çıkar gibi görünenler de görevden alınıp bir eyalete “vali” ilan edilmiş, ilan edilir edilmez de boğdurulmuştur.. Osmanlı da öldürülen “şeyhülislam” yoktur… Şeyhülislam, padişahın dediklerine “hık mık” ederlerse, o görevden alınır, bir eyalete vali ilan edilir, sonrada da boğdurarak öldürürlerdi… Yani Osmanlı’da atanan şeyhülislam, ancak siyasi göreve alınınca idam edilirdi.. (Şimdiki iran’da bir ULEMA’yı boğdurmak AHMETiNECAT’ın bile yapacağı iş değildir…)

    Osmanlı kültüründe Halk şairlerinin yaşamları pek bilinmez; ama Divan şairlerinin ve padişahların neredeyse doğum ölüm günleri bile bilinir. O nedenle günlük yaşamaları da mercek altındaydı… Divan şairinin en büyük dileği “saraya” girmekti… O dönemde padişah, güçlü ve anlamlı şairlere sarayında yer açar, (biz cumhuriyette hapse attık) onlara adeta dokunulmazlık verirdi… Koca Kanuni Sultan Süleyman, BAKi’nin onca şımarıklarına bile katlanmıştır…

    Osmanlı padişahları, entellektüelleri ve zenginleri için yaşam, “yaşamdan alabildiğince zevk almak” tı. Dünya devletiydi ya Osmanlı… (ABD başkanı oral de sekreteriyle oral yapmıştı da kimse sesini çıkaramamıştı.. ABD dünya devletiydi.. Bu yüzyılın… ) Evli oldukları ve çocukları oldukları kadınlar yanında “cariyeleri”, “sevgilileri” hatta “oğlanları” vardı…

    Osmanlı da üst düzeyde yaşanların onca kadınlarının yanında bir de “oğlanları” vardı… Bu oğlanlar genellikle yakışıklı genç Hıristiyan çocuklardan oluşurdu… Osmanlı üst düzeyde yaşanları “kadınla birlikteliği” ancak “çocuk yapmak” diye düşünürlerdi… “Oğlanı” olmayan bir üst düzey yaşayan Osmanlı, pek ciddiye alınmazdı… “Oğlanı olmak” zengin ve güçlü olmanın bir göstergesiydi…

    CEVDET PAŞA (koca “Cevdet Paşa Tarihi” yazan Osmanlı tarihçisi) Tanzimat ilan edilince (bugünkü AB yasaları gibi düşünün) “ya şimdi OĞLANLARIMIZI saklayacağız” diye yazmaktaydı…

    Bakınız, o istanbul’u fetheden FATiH SULTAN MEHMET “Avni” mahlasıyla bir erkek Hıristiyan gence neler yazmış :

    “Bağlanmaz firdevse gönlünü Galata’yı gören

    Servi anmaz anda ol serv-i dilara gören

    (O servi boylu sevgiliyiyi Galata köprüsünde gören bir daha gönlünü Firdevse bile bağlamaz.)

    Bir firengi şiveli isa gördüm anda kim

    Lebleri dirilmiş der idi isa’yı gören

    (Bir Batılı şiveli isa gördüm, dudaklarını gören isa dirilmiş derdi (sanki onu isa diriltmiş sanırdı)

    Akl-ü fehmin din-i imanün nice zabteyleyesin

    Kafir olur mu müselmanlar o tersayi gören

    (Aklımı imanımı nasıl kısıtlayayım, onu o Hıristiyanı gören kafir olur )

    Kevseri anmaz o içtiği mey-i nabi içen

    Mescide varmaz o verdığı kilisayi gören

    (Peygamber kevseri içse de o hıristiyanı gören mescide bile varmazdı)

    Bir firengi dilber olduğunu bilürdi Avni ya

    Bel-ü boynunda o zünnâr-ü çelipâyı gören

    (Belki Avni bir Hıristiyan bayan sanırdı onu da beline takdığı kuşak olmasa)

    Aklım elverdiğince çevirdim de bu şiirde Fatih’in söz ettiği kişi bir kadın olamaz… Hıristiyan

    kadınlar bellerine “ZÜNNÂR” bağlamaz…. Onu sadece papazlar ve keşişler bağlar. Zaten AVNi de (Fatih de) “bir Hıristiyan dilber sanırdım onu…” diyerek belirtiyor bunu…

    Ben diyorum ki “bu durumu devrine göre anlayın” hepsi bu…

    Şimdi “oğlancı” olmak “sapıklıktır” da o dönemde ŞAN dır…

    Fatih Sultan Mehmet’in “Hıristiyan olan annesinin etkisiyle” saraya bir “kilise” yaptırmak istediği; ama halkın tepkisini çekmekten korkan yakınlarının bunu engellediğini yazsam… Hatta ve hatta, annesini çok seven Fatih Sultan Mehmet’in, bir ara “acaba Hıristiyan mı olsak” diye düşündüğünü…

    Dedim ya… Olanlar başka / olması gereken başkadır….

    Sorun, olanları anlamak, Tarih gerekenlerle UĞRAŞMAZ…

    “Osmanlı ve oğlancılık” la ilgili çok açık net şeyler yazarım da “blog” izin vermez…

    Sadece en güçlü kişi görünen FATiH SULTAN MEHMET’le yetindim.. (Kanuni Sultan Süleyman’ın “MUHiBBi” mahlasıyla yazdığı şiirleri almayayım…)
    9 ...
  21. 86.
  22. padişahın yeniçerilerce iğfal edilmesine kadar varmıştır. (bkz: genç osman)
    0 ...
  23. 85.
  24. civelekler de mi yanlış anlamda kullanılmış diye düşündürdü. bilindiği üzere varolan ve suç olarak görülmeyen eylemdir osmanlıda.
    0 ...
  25. 72.
  26. nedim'in çağından kısa bir süre önce yaşamış olan evliya çelebi, sadabat başta olmak üzere istanbul'un su başı mesire yerlerini anlata anlata bitiremez. oralarda aşıklar ve maşuklar "vasıtasız ve kimseden çekinmeden" görüşürler, "suyun içinde taklalar atarak, kucaklaşıp, öpüşerek cilveleşirler"!.. benzer anlatımları osmanlı coğrafyasındaki daha bir çok kent için de yapar...

    cumhuriyetin ahlakı bozduğunu söyleyenlere sorarım: gay barları ve malum onur yürüyüşünü saymazsak, var mı cumhuriyet türkiyesi'nde böyle tarig edilebilecek halka açık yerler? kaldı ki yakın geçmişe kadar gay barlar ve onur yürüyüşleri filan da yoktu..
    0 ...
  27. 71.
  28. Nedim divanında der ki:

    Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde
    Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e
    işte üç çifte kayık iskelede amade
    Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e.

    Gülelim, oynayalım, kâm alalım dünyadan
    Mâ-i tesnim içelim çeşme-i nev-peydadan
    Görelim âb-ı hayat aktığın ejderhadan
    Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e

    Geh varıp havz kenarında hirâman olalım
    Geh gelip kasr-ı cinan seyrine hayran olalım
    Gâh şarkı okuyup gâh gazelhan olalım
    Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e

    izn alıp Cuma namazına deyu mâderden
    Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
    Dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
    Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e

    Bir sen ü bir ben ü bir de mutrib-i pakize-eda
    iznin olursa eğer bir de Nedim-i şeyda
    Gayrı yâranı bugünlük edip ey şuh feda
    Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e

    Bu şiir, liselerde okutulan edebiyat ders kitaplarına girmiş bir şiirdir. Fakat dördüncü dörtlüğü çıkartılarak yer almıştır yıllardır ders kitaplarında. Halbuki şiirin zamiri asıl bu kıtada ortaya çıkmaktadır; dolayısıyla çıkarılan dörtlük olmadan şiir, tam bir içerik kaybına uğramaktadır. Dördüncü dörtlük olmadan Nedim'in bu Şarkısı sanki heteroseksüel arzuların dile getirildiği bir şiir olup çıkmaktadır ya da bu hale dönüşmektedir. Edebiyat öğretmenlerinin de yıllardır bu şiirdeki "Serv-i Revan"ın bir kadın olduğunu vurguladıklarından kuşkunuz olmasın.

    Halbuki bu şiirde Nedim, eşcinsel aşkı dile getirmiştir. Söz ettiği "Serv-i Revan" (salınarak yürüyen selvi) kesinlikle bir kadın değil, genç bir delikanlıdır. Bu tabir, delikanlının selvi ağacı gibi ince-uzun bir yeniyetme olduğunu gösterir.

    Oldukça şakrak ve rahat bir dile sahip bir şiir olmasına rağmen dili yer yer eskimiştir. Bu nedenle eskimiş sözcükleri açıklamadan şiirde yoğun bir biçimde sergilenen eşcinsel arzuyu yansıtabilmek olanaksızdır.

    ilk dörtlükte Nedim "Serv-i Revanım" diye seslendiği delikanlıya; bir sevinç kıpırtısına muhtaç durumdaki gönüllerini ferahlatmak gerektiğini söyleyerek, o günün gözde eğlence mekanlarından olan Sadabâd'da bir kaçamak yapmayı öneriyor.

    Peki ne yapılabilir Sadabad'da? Nedim'in basitçe söylediği gibi gülünür, oynaşılır ve dünyadan kâm alınır. Bugün de kullandığımız 'dünyadan kâm almak' deyimiyle Şarkıda cinsel arzuları doyurmak kastedilmektedir; gayet açıktır bu... ikinci dörtlükte söz konusu edilen bu durumların yanı sıra kullanılan özellikli sözcükler de vardır ki tamamen cinsellik çağrışımlıdır: "Mâ-i tesnim" bengisu demektir, efsanevî bir sudur; içen güya ölümsüzlüğe erişir. Tabii zordur bu suya ulaşmak. Fakat şiirde mâ-i tesnim, penisten fışkıran meniyi sembolize etmektedir. Yani mâ-i tesnim içmekle kastedilen şey, eşcinsel argodaki tabiriyle "süpet alıkmak"tır; daha açıkçası iki erkeğin, meni gelinceye değin penislerini yalayıp emmesidir. Şiirde bunun karşılıklı yapılacağına dair işaretler vardır. Şarkıdaki iki erkekten biri Nedim'dir ve yetişkindir; diğeri ise "Serv-i Revan" delikanlıdır. Bu bakımdan dörtlükte kullanılan "çeşme-i nev peyda" (Yeni ortaya çıkmış çeşme) ve "ejderha" sözcükleri de bilinçli seçilmiştir. ilk sözcük grubu yeniyetme bir delikanlının daha yeni yeni ereksiyon olmaya başlamış penisini ifade eder. ikinci sözcük (ejderha) ise ilk bakışta eskiden ejderha ağzı biçiminde yapılan çeşme ağızlarını anlatırsa da Şarkıda yetişkin bir erkeğin, belki biraz da büyük boyutlu ve ereksiyona geçmiş penisini anlatmak için kullanılmıştır.

    Şiirde aynı anlama gelen mâ-i tesnim ve âb-ı hayat sözcüklerinin bir arada kullanılmış olması bir şiir zaafı gibi görülebilirse de aslında eşcinsel arzunun yoğunluğunu gösterir: Sonuçta birbirlerinin penislerini yalayıp emerek boşalacaklar ve âdeta bir bengisu (mâ-i tesnim/âb-ı hayat) olan menilerini yutarak doyuma erişeceklerdir.

    ikinci dörtlükteki gülüp oynama safhasında âdeta öpüşmeyle başlayan ve birbirinin penisini yalmakla ivme kazanan bir sevişme sahnesi çizilmektedir.

    Fakat bu kadarla yetinilmeyecektir elbette. Üçüncü dörtlükte sevişme mekanı olarak havuz çıkar karşımıza. Havuzda sevişme de; "havuz kenarında sarılıp dolaşmak" biçiminde açıklanır. Fakat bunu anlatmak için kullanılan sözcük olan "hırâman" sözcüğü sadece salınarak dolaşmak anlamını içermez. Aynı zamanda "haram kılınmış şeyler yapmak" anlamı da vardır.(1)Nedim bir söz sanatı yaparak sözcüğün iki anlamına da vurgu yapar. Burada kastedilen "haram kılınmış şey" ise açıktır ki eşcinsel ilişkidir.

    Bu dörtlükte sevişmenin rengi, Sadabad'daki göz alıcı sarayları seyretmek, kâh şarkı, kâh gazel okumak suretiyle yoğunlaştırılmaktadır.

    Dördüncü dörtlük lise ders kitaplarına alınmayan dörtlüğüdür Şarkının. Bu dörtlüğe gelinceye değin betimlenen sevişmenin, şairin hayalinde gerçekleştiğini ve aslında bunca kelâmı, genç bir oğlanı sevişmeye ikna etmek için ettiğini anlıyoruz. Böyle güzel tasvirlerle yeniyetme Şarkı kahramanımız (Serv-i Revan) ikna edilecektir edimesine de, o yaştaki bir çocuğun Sadabad gibi -ne de olsa- şaibeli bir aşk mekanına gönderilmesine ailesi razı olacak mıdır bakalım? Belki de çocuk ikna olmuştur, fakat annesinin izin vermeyeceğini söylemiştir şaire... Nedim'in bu sorunu çözmek için bulduğu yol, oldukça zekicedir diyebiliriz: Bir Cuma günü oğlanın annesinden Cuma namazına gitmek için izin alınacak fakat gizli yollardan Sadabâd'a gidilecek ve felekten bir gün çalınacaktır.

    işte burada Nedim'in sevgilisi "Serv-i Revan"ın bir oğlan/yeniyetme bir delikanlı olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Cuma namazını sadece erkeklerin kılması gelenek olduğuna göre, ikna edilip Sadabâd'a götürülmeye çalışılan kişi bir erkektir; hem de annesinden izin alması gerekecek kadar küçük yaşta bir oğlandır. Yaşı konusunda en iyimser bir tahminle, penisine yeni yeni su yürümeye başlamış çağlarda olduğu söylenebilir belki. Dolayısıyla bu dörtlüğün niçin ders kitaplarına alınmadığı ortaya çıkar.

    Son dörtlük ise ilginç söz oyunlarıyla süslüdür. Genel kabule göre burada söz edilen "Sen", "Ben", "mutrib-i pakize-eda" ve "Nedim-i şeyda", dört ayrı kişi değil, sadece iki kişidir, yani şairle sevgilisidir. "Mutrib-i pakize-eda" şairin "sen" diye seslendiği sevgilisinin sıfatı, "Nedim-i şeyda" ise şairin "ben" diye söz ettiği kendi sıfatıdır. Dolayısıyla şair kendisinden hem "ben", hem de "Nedim-i şeyda" diye söz eder. "Şeyda" sözcüğünün "sırılsıklam âşık" anlamında olduğunu bildiğimize göre Nedim'in bu delikanlıya olan aşkının gücünü de daha iyi anlayabiliriz. Sevgilisi için ise ilk dört dörtlükte "Serv-i Revan" nitelemesinin dışında bir niteleme kullanmazken, son dörtlükte "mutrib-i pakize-eda" (Saf bir edayla çalgı çalan/şarkı okuyan) (2) ve "şuh" nitelemelerini kullanmıştır. Buradan da delikanlının güzel sesli ve güzel şarkı okuyabilen yakışıklı bir genç olduğu anlaşılır. Nedim kafaya koymuştur; o gün diğer arkadaşlar ve dostlar "feda edilecek" (ekilecek) ve şair, delikanlı sevgilisiyle yalnız kalacaktır; tabii böyle bir ilişki için gerekli önlemleri aldıktan sonra.

    Nedim bu şiirinde dile getirdiği arzusunu gerçekleştirebilmiş midir? Şiirde açıkça belirtilmiyor bu durum; zaten belirtilmesi de gerekmez. Çünkü şiir kurgusuna ters düşer böyle bir tutum. Yalnız şiirde sadece Sadabâd'a gidip sevişmek arzusu vurgulanıyor; dizelerdeki coşkuya bakarak Nedim'in bu arzusunu gerçekleştirmeden önce bu Şarkıyı yazdığını düşünebiliriz. Çünkü tamamen sevişme arzusuyla yanıp tutuşan bir şairin kaleminden çıkmış görünmektedir. Sanırım şair "vuslat" yorgunluğu ve doymuşluğuyla böyle bir şiir yazamazdı..
    0 ...
  29. 70.
  30. kimisinin enderunlu fazıl'ın hikayesini wikipedia'dan okuyarak, "aha da enderundan kovulmuş, osmanlı'nın namusu kurtuldu!" gibi bir izlenim oluşturmaya çalışmasına vesile olan mevzudur.

    kovuldu ama neden kovuldu? kendi anlatımını okumaz, wikipedia'ya bakarsanız böyle yanılırsınız işte!.. buyurun kendi anlatımı:

    http://www.academia.edu/1...u_Fazil_Defter-i_Ask_2005

    görüleceği üzere enderunlu fazıl en baştan beri eşcinsel ilişkiler yaşadığı halde tam 17 yıl enderunda tutulmuştur. işlerini bozan "şehlevendim" lakaplı bir hanendeye aşık olmasıyla bozulur. zira söz konusu oğlan yaşlı bir enderun ağasının "himayesindedir"!.. fazıl'ın başını yiyen olay, güçlü bir ağanın yattığı oğlana asılması olur. aynen fatih dönemindeki meşhur vezirlerden ahmet paşa'nın (ki eşcinsel içerikli çok sayıda şiiri vardır) fatih'in gözde oğlanlarından birine göz koyması üzerine başına gelenler gibi!..

    peki "ahlaksız" fazıl'a devlet kapıları tamamen kapanır mı? hayır!... bir süre sonra anadolu ve rumeli'nde memuriyetlere gönderilir. bu sefer başını yiyen hicivleri olur, son yıllarını perişan bir halde geçirir...

    o değil, yazılanları okuyanlar sanırlar ki fazıl bir tek kendisinin "ahlaksızlıklarından" bahsetmektedir. hayır, tam tersi, eşcinsel ve biseksüel ilişkilerin son derece yaygın olduğu bir toplumdaki çok sayıdaki kişiyi isim isim, marifetleriyle birlikte zikretmektedir. ayrıca bu konudaki tek kaynak fazıl da değildir...

    yobazlar, hiç çırpınmayın, savunucusu olduğunuz aşağılık kaç-göç sisteminin eşcinselliğin ve biseksüelliğin yaygınlaşmasını sağladığını itiraf edin.
    1 ...
  31. 69.
  32. Kemalist - hdp tayfasının gerici fofta diye yaftaladığı Osmanlıda vakti zamanında bünyesinde "hizip oğlanları" nın bulunduğu erkek genel evi mevcuttur. her ırka her dine bünyesinde bulunan her farklılığa saygı duyan Osmanlı devletine boşuna hoşgörü devleti dememişler.
    0 ...
  33. 68.
  34. civelekler yeniçeri ocağında mutfak işi yapanlardır. zorunuza gitmesin. yeniçeri ocağında eşcinsel ilişki var mıdır? elbette vardır. lakin bunun için tabur kuruldu demek tam anlamıyla ahlaksızlıktır. madem eşcinsellik normal karşılanıyor enderunlu lakaplı fazıl neden kovuluyor enderundan ne de olsa normal?
    0 ...
  35. 67.
  36. kimi cahilin o "onur yürüyüşlerinin" padişahın önünde yapıldığını bilmediğini anlamamıza vesile olan mevzudur.

    bir zahmet aç, oku, öğren... üstelik mesele öyle tek bir yürüyüş filan da değil... gittiği şehirlerin bir çoğunda konuyla ilgili anlatımı var. üstelik evliya'nın nerede abarttığı, nerede ciddi olduğu son derece açıktır. okursan görürsün... kaldı ki evliya konuyla ilgili tek kaynak olmadığı gibi, en önemli kaynak filan da değildir.

    padişahların, paşaların, şairlerin yazdığı kıyamet kadar eşcinsel ilişki içerikli şiiri ne yapacağız? halk şairlerinin yazdıklarını ne yapacağız? dönemin usulünü adabını ve yaşananları anlatan gelibolulu mustafa, naima, katip çelebi ve cevdet paşa gibi sayısız kaynağı ne yapacağız? yabancı elçilerin yazdıklarını ne yapacağız?

    günümüzde eşcinseller devlet erkanı önünde yürüyüş yapabiliyor mu? devlet erkanı eşcinsel ilişki içerikli şiirler yazıp, birbirlerine okuyabiliyorlar mı? yahu günümüzde eşcinsel olduğunu hepimizin bildiği, kendilerinin de kabul ettiği şairler bile böyle şiirler yazmaya cesaret edemiyor!...

    hiç kıvırmayın... o dönemin gerçekleri sizlerin fikri atalarının marifetidir. artık gurur mu duyarsınız, yalan söylemeye devam mı edersiniz, aklınızı başınıza toplamayı düşünür müsünüz bilemem...
    0 ...
  37. 66.
  38. yaygınlık saçmadır. bugünde gidin soruşturun illa çıkar. çelebi ilginç hikayeleri yazmış yeri gelmiş abartmıştır. misal 3 gün önce onur yürüyüşü yapıldı hatta bir kaç tanesi sokak ortasında soyundu ve oral seks yaptılar şimdi bunlara bakarak 500 yıl sonra biri istanbul da eşcinsellik çok yaygınmış dese olur mu?
    misal 3. sayfa haberlerine bakarsak ülkenin tamamı manyak. iyi insan yok hiç iyi bir şey olmuyor kimse bir birine iyilikte yapmıyor. peki bu doğru mu?
    1 ...
  39. 65.
  40. velev ki öyle! hadi diyelim o kadar hatunu bıraktılar erkek erkeğe yapalım biraz da, diye düşündüler ve eyleme geçirdiler. adamlar 7 düvele hükmetmiş, istanbul'un eski sahiplerine taksimde kıçıkırık bir konsolosluk bırakmış. (bkz: osmanlı sikmiş)
    sanane amk sen dalgana bak.
    1 ...
  41. 64.
  42. 63.
  43. sebeplerinden biri aşağılık kaç göç sistemi olan eşcinselliktir.

    bu açıdan orhan gazi zamanlarında anadolu'yu gezmiş olan ibn'i batuta'nın anlatımlarıyla, 4. murat, sultan ibrahim ve 4. mehmet zamanlarında anadolu dahil tüm osmanlı coğrafyasını gezmiş olan evilya çelebi'nin anlatımlarını karşılaştırmak anlamlıdır.

    şöyle ki ibn'i batuta anadolu'yu öve öve bitiremez ama onu şaşırtan bir olay vardır: kadınlar erkeklerden kaçmıyordur. misafir edildiği evlerde kadınlar kendisine hizmet ediyor, giderken uğurlamaya çıkıyor ve hatta arkasından ağlayanlar ve de uğurlarken sarılanlar bile oluyordu!...

    ibn'i batuta'dan 300 yıl sonra aynı yerleri gezen evliya'nın anlatımı ise bambaşkadır. az sayıda istisna dışında gezdiği yerlerin kahir ekseriyetinde kadınların çarşıya bile çıkarılmadığını, evlerinden ancak ölülerinin çıktığını (kendi deyimidir) takdirle anlatır!.. tabi ibn'i batuta'nın seyahatnamesinin anadolu kısmında hiç geçmeyen eşcinsel ilişki anlatımları, evliya'nın seyahatnamesinde ibadullahtır kaçınılmaz olarak!...

    anlaşılan yobazların aradaki 300 yıl boyunca süren faaliyetleri, dede korkut hikayelerinde de gördüğümüz orjinal türk kültürünü büyük ölçüde tahrip etmiştir. eşcinselliğin ve biseksüel ilişkilerin bunca yaygın olmasının bir sebebi de bu tahribattır.

    şimdi görüyoruz ki aynı yobaz zihniyetin günümüzdeki temsilcileri, fikri atalarının yaptıklarının doğal sonuçlarını kabul etmeye yanaşmıyor, gerçekleri inkar etmek için bin dereden su getiriyorlar.
    3 ...
  44. 62.
  45. kimisinin tüm yeniçeri acemilerinin eşcinsel olduğunu iddia etmediğimiz halde iddia etmişiz gibi bir izlenim yaratmaya çalışmasına vesile olan mevzudur.

    yeniçeri ocağının acemileri doğuştan hissi öyle olan az bir kısım dışında elbette gönüllü eşcinseller değildi. ne var ki kimi kimsesi olmayan bu oğlanların, eşcinsel ve biseksüel ilişkilerin bunca yaygın olduğu bir toplumda ve hele ki yeniçeri ocağında kendilerini kollamaları o kadar kolay olmuyordu.

    hele ki ocağın son zamanlarına doğru, yeniçerilerin önde gelenlerinin, ilişki yaşadıkları oğlanları yüzlerine bir çeşit peçe takarak dolaştırdıkları bilinen bir şeydir.

    aslında şu veya bu olay özelinde tartışmanın manası yok. biz diyoruz ki osmanlı toplumunda eşcinsel ve biseksüel ilişkiler günümüzün toplumuna göre çok daha yaygındı, çok daha normal karşılanıyordu. bunun ana sebeplerinden biri aşağılık kaç-göç düzeni, diğeri ise hanefi hukukunun eşcinsellik konusundaki cezaları hafif tutmasıydı. eşcinsel ilişkiler ancak kabahat olarak görülüyor ve hatta bazı çevrelerde (üst ve alt bazı çevrelerde... sadece üst çevrelerde değil) öyle bile görülmüyordu. dediklerimizi kanıtlamak için elimizde orijinal osmanlı kaynaklarının sayısız anlatımı var. ciddi ciddi tartışmaya giren mahçup olur...
    4 ...
  46. 61.
  47. Şanlı Osmanlı Devleti'ni karalamak adına atılmış basit bir iftira.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük