sizi doğarken kandırmışlar iyi bir hayat uğruna, haberiniz yok. yok hbbia yalancıymış, yok dindar değil dalga geçiyormuş falan filan. ya siz çocuk musunuz allasen? yoksa siz hala sevgilinizin elinden tutarken, üstünüzden geçen martıların sizin için ağladığını mı sanıyorsunuz? ha ha ne kadar da duygusalmışsınız. hayat sizi üzmeden ben sizi hazırlayacağım ama hee.
geçmişe mazi yenmişe kuzu derler, balığı elle yemeyeni anüsünden düzerler. ben sizi yalanlarla değil gerçeklerle avuturum, şuurunuz kaybolur!
şimdi sizin o lanet olası beyaz kıçınızı tekmelemeden uzaklaşın buradan. iftara az kaldı, donut ve kahve keyfim ruhuma müthiş haz verirken sizin ağlak suratınızı düşünmek bile istemiyorum!
arkadaşlar bi hastalık nedeniyle bugün sabah erkenden yollara düştüm. az gittim uz gittim, dere tepe düz gitti misali. özel muayanehanedeki randevuma tam 10 saniye önce geldim. zamanım gelince kapıyı tıklattım fakat akıl almaz birtakım sahneler de gördüm orada yani. doktor çay içiyordu. vay kahpe oruç da tutmuyormuş dedim. fakat içimden söyledim bunu. çünkü beni tedavi etmeyip güvenliği çağırtabilirdi.
hülasa, neticelerimi aldım ve halimin iç açıcı olmadığını zaten bildiğimden ne varsa söyle doktorcuğum. bu yaştan sonra ölsem de bir kalsam da bir, hayat üç beş kelime... içimdekiler ise bunları söylememden ibaret dedim. doktor üzülerek de olsa birtakım gerçekleri açıkladı ve suratı asıldı. asma suratını doktor, anam bile böyle üzülmedi ehehe diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştım.
hem zaten;
o demdeki perdeler kalkar, perdeler iner,
azraile 'hoşgeldin' diyebilmekte hüner...
neyse, doktorla oturduk sohbet ettik biraz da, sonra daha hastası yokmuş. o da evine gidecekmiş. vedalaştım ve sağlıcakla kalın diyerek oradan ayrıldım.
biliyorsunuz arabam eskiden vardı fakat şimdi yok. o yüzden minibüse binecektim mecbur, fakat orası da yaklaşık 500-600 metre yürüyüş mesafesine tekabul ediyordu. aynı dünyaya geldiğim gibi yapacaktım...
yürümeye başladım ve az ilerde takım elbiseli, küpeli ve uzun saçlı kalantör bir adam gördüm. tam yapılmamış bir binanın ikinci katında gariban, bareti bile kırık bir işçiyi acımasızca tartaklıyordu elinde yaptırmış olduğu dürümünü yerken. müdahale edemeden işçiyi aşağı attı ikinci kattan. gariban işçi düşerken yetiş ya muhamed diye haykırıyordu sanki.
hemen olay yerine vardım. fakat işçi için çok geçti. can çekişiyordu. kalantör patron ise 2.kattan elindeki dürümü hüpleterek, sırıtarak bana bakıyor, gördün mü ananın amını imajı veriyordu.
ağzından kan gelen işçinin kafasının altına gömleğimi çıkarıp koydum. ölüyordu, bir dindar kişi daha din mazlumu oluyordu. benim ise allaaaaah haykırışlarıyla göz pınarlarımdan delinircesine yaş boşalıyordu. hüngür hüngür ağlıyordum. aklıma ak partimizin bizim için yaptıkları, binlerce yıl önce verdiğimiz şehitler bile geldi. fakat o gariban işçi artık vefat etmişti. elimle açık kalan gözlerini kapattım ve kolluk kuvvetlerini arayıp oradan ayrıldım. işin açıkçası bu hain patron işçinin kuvvetten düştüğünü sanıp öldüresiye işkence yapıyormuş.
arkamda bıraktığım manzara nemrut'un bile taşlanmış kalbini umufak ederek kalblere nur yağdırırdı.
sarılmış küreğine uzanmış yatıyor.
bir bina uğruna ya rabb ne ameleler ölüyor...!
sıkıcı bir part olmuş. okumayın. normalde okuyun derdim ama eğlenceli yönü veya yaratıcı bir yönü yok. ramazandayız ve ramazan yazıları yazıyor hbbi. gereksiz.