Ne beklediğini bilerek -ama beklemeden- yaşayacaksın: en çok beklediğinin de gelse bile bir gün, hiçbirzaman beklediğin anlamda gelmeyeceğini bilerek...
Yaşamın bir bekleme olacak -ama beklemeden yaşayacaksın.
Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte...
(bkz: oruç aruoba: yürüme)
"Uygar kisi hem kendi yasamina disaridan bakabilen, hem de kendi yasam bicimi disindaki yasama olanaklarina icten, iceriden bakmaya calisan insandir...
...Hayvan "ben" demek isterken hep "o" der; oysa insan, "ben" der; ayrica, "biz" de diyebilir - sonra, yine, "ben" der. Hayvan hep tekil sahista kalir, geri donup kendine bakamaz; oysa insan, "ben" ile "ben" arasinda gidip gelebildigi gibi, "biz" ile "ben" arasindaki yolu da yurur - yuruyebiliyorsa, uygardir."
oruç aruoba, wittgenstein'ın özel dilin olanaklılığı sorgulaması konusunda haklı olduğunu kanıtlarcasına başarılı yazıyor. hakkında epeyce şey söylenmiş, kişisel bir anıyla-acıyla katkıda bulunayım. bir zamanlar kız arkadaşım, doğum günümde aruoba'nın 'ile' kitabını hediye etmişti. okurken dikkatini çeken cümlelerin altını çizip bana geri ver, ben de aynı şeyi yapıp sana geri vereceğim, demişti. okuyanlar bilir, 'ile' bir anlamda ilişki defteridir. şimdi o kız yok ve kitap başucumda 'o' nun altını çizdiği cümlelerle bir acı olarak duruyor.
oruç aruoba – ile’ (den)
biliyor musun, kalemimi sen açtın- -
- hayır, bilmiyorsun: –gitmiştin.
hani,birgün, benim için bir kolonya almıştın, ya:
eyüp sabri tuncer(miş); dükkana girip bir karışım yaptırmışsın:
lavanta ağırlıklı- başka bir şeyler de katmış tezgahtar. (benim boyuna rebul kullanmama tepkin mi vardı, bilmiyorum.) adam, ”bu bin kat iyidir” demiş – öyle dedin, bana verirken. (belki, yalnızca, benim kokumu bana getirmek – onun, senin getirdiğin bir koku olmasını – istemiştin — o sırada kavrayamamıştım bunu.) karışım bana fazlaca ‘tatlı’ ve ‘keskin’ gelmişti; kullanmamıştım onu – sen de, biraz küsmüş, ama birşey demeden koymuştun şişeyi bir kenara.
sonra, gittin.
ben de, uzun bir süre, birşey yazamadım; kalemim, masanın üstünde, kış güneşi altında, durdu. kurumuş. mürekkebin uçuşkan yanı yitince, uç ile hazne arasında kalan çökücü madde, katılaşmış, geçişi tıkamış; haznenin mürekkep çekme mekanizması işlemez olmuş.
bunun üzerine, aseton falan gibi bir inceltici gerektiğine karar verip; ama bu türden sıvıların (tiner?), yılların lastik haznesine zarar verebileceğini de düşünerek, mahalledeki eczacıya danıştım. kadın, aseton’un ‘reaksiyona girebileceği’ kuşkumu haklı bularak, ‘kolonya deneseniz?’ dedi.
birden kafamda ‘çaktı’ : kalemimi, benim için aldığın o kolonyayla, sen açacaktın–
hemen eve gittim, işe giriştim: şişeyi bulup çıkardım, kolonyayı, yavaş yavaş, uçtan içeri, hazneye damlattım – başarılı oldu: geçiş açıldı; mekanizma çalıştı; hokkadan mürekkep çekti; hazne doldu. kalemim yazıyordu yeniden – ucu da, kokuluydu. sen kokuyordu.
artık, her yazdığımda, hep öyle, kokuyor–
sonradan, hokkaya da koydum biraz, mürekkep eklerken – ne olur, ne olmaz…
''Biz, artık ayrı olabiliyor idiysek, sen ile ben arasındaki şu ‘ile’, artık yok demekti.”
Kitapta kendinizden bir şeyler bulacaksınız demeyeceğim çünkü, kendinizi değil karşınızdaki insanı bulacaksınız. ''ile'' isimli kitabında çok sevdiği sevgilisine ilişki defteri hazırlıyor, ne yaşadığını değil, kendisine ne hissettirildiğinden bahsediyor.
''Birine adanmanın,
Kendi hayatımdan kaçmanın bir yolu olduğunu anladım..
Kendimi düşünmekten çok daha kolaydı,
Başka birinin mutsuzluğunu düşünmek ve mutlu etmeye çabalamak..
Uzun yıllar boyu.''
''de ki işte ''kitabını kitaplığımdan alıp özenle paketlemiştim ,tabi kitap hediye etmek ''seviyorum'' demekti benim için . ayrılırken o kitabın nerede olduğunu düşünüyordum ve hala düşünüyorum...
Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da. dünya ne işe oydu; ben de ne isem o oldum uyuşamadık. Hepsi bu.
1'dik,
şimdi hangimiz (artık) bir başkası(nın) olan,
(olmuş)
diğerine birşey anlatsın ki?
el sıkışmadan da
(bile) bilmekteyiz,
2'mizin de elleri
kirli,(artık)
ikimizin de çamurlu*,
bizi 1'leştiremezler.
"Yaşamında şunları da yaşayabileceksin:
1) Birisini, ona söyleyecek bir şey bulamadığın için, aramak...
2) Birisini, onu artık görmeyeceğini söylemek için beklemek...
3) Birisini, onu görmemeye dayanamadığın için terk etmek...
Neler yaşamayacaksın ki!.."
Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte..."
"Belki temel hata, sevgiyi bir 'duygu' işi olarak görmekte. Duygu yanı yok değil; ama bu, bilinçle dengelenmezse -yalnızca duygusal kalırsa-kişinin özgürlüğü pahasına yürüyor. Bu oluşumun en önemli göstergesi, kıskançlık: Sevginin tek yanlı yozlaşması. Akıl dışı hale gelmesi, bilgiyi çeler hale gelmesi. Sevginin iki kişinin ilişkisi olmaktan çıkıp, bir kişinin ötekine yönelik bir tutumu haline gelmesi."
''Şunu bilmeni istiyorum: pişman değilim; hic de pişman olmadım. Ama şunu da bil ki, öyle gururlu falan da değilim- olmadım. Kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. Çok acı çektim ama başkalarına da çok acı çektirdim. Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim- hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de, dünyayı da.
Dünya ne ise oydu, ben de ne isem o-oldum- uyuşamadık.
hepsi bu..''
Bir zamanlar Ankarada parasız bir öğrenci iken dost kitapevinde bu muhteremin kitaplarından üç beş satır okur karanfilde yukarı aşağı dolaşırken düşünürdüm işimin ne kadar zor olduğunu, bir tavşan besleyen olarak.
"...Kendi olarak, sana gelen
Sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
Sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
Kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte..."
Yorgun musun?
Yattın mı?
Uyu
Düşünme beni.
Ben ki
Hiç düşünülmedim senden önceleri.
Senden öncesi:
Düşüncesi kızgın kumlara serpilen
Azgın yellerle savrulan
Bir damla gibi
Bir söz gibi:
Sağır kağıtlara serilen
Sessiz dudaklardan dökülen.
Ben, zaten
Hiç söylenmedim ki senden öncesi.
Uyu artık
Söyleme beni.
Yattın mı?
Yorgun musun?
Biraz kıpırdasan uyumadan önce
Bilemesen
Nereye koyacağını ellerini,
Biraz oynatsan bileklerini
Düşünürken beni
Uyuyamadan önce
Bilsen
Nasıl özlediğimi ellerini
Bileklerini.
.. aşk, çünkü, önemsiz;giderek,değersiz bir şeydir: kişinin başına, nedensizce; hatta, nesnesizce gelir : neden şu kişiye aşık olmuşsunuzdur; kimdir, aşık olduğun belirsizdir- çünkü, yalnızca bir etkilenim, bir tutkudur işte : bir tutulmuşluktur
sevgi ise dünyanın en önemli; giderek de(enderliğinden mi acaba-herhalde ) en değerli şeydir çünkü, kişinin bilinçle ve tam da belirli bir kişiye yönelik, bulunabileceği en yoğun ve en yalın anlamlı; amaçlı- eylemidir.