cahit koytak'tan şahane bir taşlama. kelimelerin böylesine güçlü/alegorinin böylesine vurucu olduğu çok az şiir var hali hazırda. cahit koytak gazeteler ile neleri örtemeyeceğinizi anlatıyor anlayana tabi ki. beni şu sıra bu kadar sarsan başka bir şiir daha yok. bu toprakların/bu topraklardaki insanların/kuşların/rüzgarın/göğün/ seslerini daha yüksek perdeden daha güçlü dile getirmiş cahit koytak. sesleri/sesinizi rahat bırakın!
bir gazeteyle her şeyi örtebilirsiniz,
ağaçları, çiçekleri, çimenleri örtebilirsiniz;
boydan boya bütün bir manzarayı,
baştan sona bütün baharı,
bir uçtan ötekine tüm memleketi,
hatta efsane tadına ulaşıncaya kadar
gerilere doğru tekmil tarihi
bir gazete kâğıdıyla örtebilirsiniz,
sahipsiz bir cesedi örter gibi,
gün ortasında
kalabalık bir kaldırımda;
ama kuş seslerini örtemezsiniz,
ezan seslerini, çan seslerini örtemezsiniz,
rüzgârın uğultusunu, göğün gürültüsünü,
rahmetin çatılarda, kaldırımlarda,
taşların ve kalplerin üzerinde şakırdayışını,
örtemezsiniz, beyler,
örtemezsiniz gazete kâğıdıyla!
halkın, meydanlarda, sokaklarda
- ne korku projeleri,
ne görüntü efektleriyle değil -
kendi cismi, kendi sesi, kendi elleri,
ayaklarıyla çoğala çoğala
ve değil darbeci generalleri,
şeytanı bile deliğinden söküp çıkaran
''bre yetti! bre yetti! bre yetti'' seyelânını
örtemezsiniz, efendiler,
örtemezsiniz gazete kâğıdıyla!
her şeyi örtseniz, her sesi örtseniz,
sarhoşların naralarını örtemezsiniz,
şairlerin uyanık sayıklamalarını
ve umudunu, yoksulların,
örtemezsiniz asla,
örtemezsiniz, gazete kâğıdıyla!
ne gazete kâğıdıyla,
ne gazete mürekkebiyle boyanmış
sahte gecelerle, kirli gecelerle!