ortodontik tedaviye başlayalı 2 yıl olmuştu. 2 yıldır her salı günü dişçinin yolunu tutuyordum. ilk başlarda zevkle iştirak ettiğim bu randevular, artık işkence gibi gelmeye başlamıştı. oraya gitmek için yeni bir nedenim olmasını istiyordum...
yine bir salı günü daha dişçinin yolunu tutmuştum, fena halde canım sıkkındı. bugün, haftanın diğer günlerinde yaptığım gibi, evin yolunu tutarak pijamalarımla yalnızlığın tadını çıkaramayacaktım. bugün dişçiye gidecek, sıra bekleyecek ve tedavi olacaktım. ortodontistimin birbirinden klasik esprilerini içten küfretsem bile dıştan yapmacık bir gülümsemeyle yanıtlayacaktım...
tedavimin bitmesinin ardından iyi akşamlar diyerek veda ettim o lanet ortama. çıkış kapısına yöneldiğim sırada, bir ömür boyu beklediğimle karşılaşacağımı, onunla ilk münasebetimizi yaşayacağımızı nereden bilebilirdim ? ...
adı zeynepti...
gözgöze geldiğimiz o anda kalbim küt küt atmaya başlamıştı, bana dişçinin kaçıncı katta olduğunu sorduğunda ise, gözlerimi acil serviste açana dek kapatmıştım...
gözlerimi açtığımda, zeynep başımdaydı. ellerimi avucunun içine almış okşuyor, diğer eliyle de ateşimi ölçüyordu. heyecandan zeynebe cevap veremeden bayılmışım... zeynep bir yandan endişeli davranıyor, diğer yandan ise kıkır kıkır gülüyordu. gözlerinin içindeki ışık, yüreğime su serpiyordu...
o akşam sabaha kadar beni bekledi zeynep. sabah olduğunda ise hastaneden beraber çıktık. kendisini kahvaltıya davet ettim, yedik içtik, birbirimize telefon numaralarımızı verip ayrıldık...
zeynep aklımdan çıkmıyordu. elim her an telefona gidiyor, rehberden zeynebi buluyordu. yüreğim onu aramamı söylüyor, aklım ise yüreğime engel olmayı her seferinde başarıyordu...
sanırım zeynep, hayatın bana güzel bir hediyesiydi. monotonlaşmış hayatımın renklenmesi için gönderilmiş, misyonunu tamamlamasının ardından hayatımdan çekilmişti. böyle düşünmeye başlamıştım, ta ki salı günü dişçiye gidene dek...
salı günü gelip dişçinin yolunu tekrar tuttuğumda, ortodontistimin odasına girdiğim anda, zeynep karşımda duruyordu. bir an hayata küsmüştüm, onun ortodontistimin sevgilisi olduğunu düşünüp sinirden patlayacak dereceye gelmiştim...
ayak üstü gerçekleştirdiğimiz sohbetin ardından, ''ortodontist bey nerede? '' sorusunu zeynebe yönelttim. zeynep kısa süreli bir kahkaha krizine tutuldu, ''ortodontist hanım var, beğenemedin mi ? '' diyerek beni de bir kahkaha krizine soktu. karşılıklı gülüşüyorduk, sevdiğinle gülmek ne güzeldi...
meğersem zeynep, benim dişçinin yerini devralmış. çok sevinmiştim, hayatın bana neden bu kadar güzel süprizler yaptığını anlayamıyordum...
o akşam zeynebin mesaisinin bitmesinin ardından, bir lokantaya gittik. çok güzel bir akşam geçirdik, ardından arabamla zeynebi evine bıraktım...
artık her gün telefonlaşıyorduk, birbirimizi çok seviyorduk ama belli etmek için henüz erkendi...
cuma akşamı zeynebi tekrardan yemeğe davet ettim, kabul etti. yine son derece güzel bir akşam yemeğinin ardından, arabamı sahile sürdüm. zeyneple sahilde çay içecektik, hem şu meşhur ''yanındaki bayana cekedini verme'' klişesini de gerçekleştirebilecektim bu sayede...
çaylarımızı içerken, birden zeynep beklediğim hareketi yaptı ve silkindi. üşüdüğünü anlamıştım, zaten üşümesini bekliyordum zavallının. cekedimi çıkardım, zeynebin üstüne bir güzel bıraktım. gözlerinin içi gülüyordu, hafifçe bana yaklaştı, dudağıma ufak bir öpücük bıraktı. dünyalar benimdi artık, o an evren sadece ikimiz içindi sanki. etraftaki diğer bütün objeler görünmez, hissedilmez olmuştu benim için. evrenim zeynepti sanki. sadece onu görüyordu gözlerim...
o akşamı bizde geçirdik, zeyneple muhteşem bir cinsel münasebette bulunduk. bombok hayatıma melekler müdahele etmişti sanki, yaşadığım ızdırap dolu günlerin ardından, çektiğim acıların mükafatını alıyordum resmen...