ortamda yalnızlığı saklamak için telefonla uğraşma

    1.
  1. çok defa başıma geldi. Eminim bir çok insanın da başına gelmiştir. Eminim diyorum çünkü çok şahit oldum bu duruma. Kız-erkek fark etmez şehirler arası yolculukta mola tesisinde, şehiriçi toplu taşıma araçlarında, antrakta sanki sevgilisine, nişanlısına, eşine mesaj çekiyormuş gibi yapıp telefonunu kurcalayan, radyodan mp3'ten müzik dinleyen, fotoğrafını çeken yalnız insanlar gördüm, yeri geldi ben de böyle davrandım. Niye bilmiyorum, sanki yalnızlık utanılacak bir duyguydu, sanki etrafımda safii kompleks bünyeler vardı da bana acıyan gözlerle bakacaklardı.. Hiçbiri de değil aslında, sanırım yediremedim, yediremedik. O an elele tutuşmuş çiftleri gördüğümüzde bizim neden o esnada tek başımıza olduğumuzu kendimize soramadık, sorsak bile gerçeği itiraf edemedik. işin kötüsü deli gibi bir kız/erkek arkadaş ararken elimize gelen fırsatları bonkör bir şekilde çarçur etmemiz. Aslında harıl harıl sevgili ararken, o mekanik zımbırtıyla ilgilenerek potansiyel partner adaylarımızı elimizden kaçırdığımızın farkında değiliz. Yalnızlık kötü bir şey değil elbette, ama bunu saklamak için "siz böyle yalnız olduğuma bakmayın, aslında benim de sevgilim var bakın ona mesaj çekiyorum, ben de sizdenim" imasında bulunmanın, yalnızlığı bertaraf etmek için sevdiceğe mesaj çekiyormuş gibi yapıp gelen-giden mesajlara bakmanın ne lüzumu var. Bizi böyle bir dertten muzdarip bırakanlar utansın, senin bu kadar hisli olabileceğini görmeyen sevgilin utansın, kendi yılışık sevgilerini dünya'nın merkezine koyup kör göze parmak ulu orta afişe edip seni ezenler utansın. nitekim hakikatten çok acı bir şeydir, çok zaman itiraf edemedim ben kendime. Molada sarmaş dolaş çiftleri görüp "basri napan la" diye mesaj çekmişliğim, sonra yüzüme müstehzi bir tebessüm takınmışlığım çok oldu. Yaptım, pişman değilim.
    107 ...
  2. 24.
  3. ben de bir tek benim bunu yapan sanıyordum. demek ki yalnızız; ama yalnız biz değiliz*.
    5 ...
  4. 10.
  5. ergen zamanların getirdiği hazin durum.aynı şekilde kalabalık bir grubun önünden geçerken artan stresle telefonla uğraşıyor gibi yaparak yaşadığımız dram.
    (bkz: hayali seyirci kitlesinin pek bi geniş olması)
    3 ...
  6. 30.
  7. Olsa olsa Fark edilmeyeni fark edilir kılmak, olur.
    3 ...
  8. 18.
  9. bu şahıslardan biri de bizzat benim.. evet... (bkz: ben bizzat yalnızım)
    okuldan içeri girerim...
    olmadı... cümleyi düzeltelim...
    okuldan içeri girmek zorunda kalırım.
    bir kızla göz göze gelirim genellikle... elinde sigarası ile çıkış kapısına yönelmiştir.. belli ki dumanaltı olmuş kapı önü güruhuna eşlik edecektir... işte göz göze geldiğim, gencecik bedenin, taze dilberin dudağında iğrenç kırmızılıkta bir ruj... ve bir de şey... far mı diyorlar şu gözlerine sıçtıkları boya badanaya... her neyse işte... gözlerinde de ağır tonlarda bir rezalet...

    sonrasında bir anadolu delikanlısı ile karşılaşırım... genelde sessizdir böyleleri... ve muhakkak surette sıkkındır... sıkkınlığında anlamsızlığı ve ümitsizliği gizlidir... gözlerimi ayırmam ondan mesela... çünkü kafası zaten öne düşmüştür... alnı ak... ama başı dik değildir çoğu anadolu çocuğu gibi...

    onu da ardımda bırakıp sınıfa doğru yol almaya devam ederim... kulaklarım yavaş yavaş cırtlak,patlak kızlı erkekli böğürme seslerini algılamaya başlar... bu algı başlar başlamaz da ellerim gayri ihtiyari bir şekilde ceplerime gider... telefonumla ilk temas bu şekilde gerçekleşir... sınıfa doğru ilerledikçe ve böğürtüler tiz kahkaha ve aptal cümle yığınlarıyla harmanlanıp kulaklarıma kulaklarıma daha bir yüklendikçe ellerimin telefonuma daha bir sıkı kenetlendiğini, telefonu dışarıya çıkarmak için daha bir tetikte beklediğini belli belirsiz fark ederim...

    ve sesler, tuhaf suretlere dönüştükçe, o suretlerin her birinden riya, her birinden şehvet serpili kıvrak mimikler aktıkça, beklenen anın geldiğine ikna olurum... telefonumu, tek mermi sürülmüş eski bir mavzer edası ile ortaya çıkartıp da avuç içinde bakışlarımın döküldüğü açının içine oturtunca, bir parça rahatladığımı hissederim...
    dudaklarımın ucuna da, mırıltımsı bir melodi yerleştirdiğim vakit, nasıl da basit bir çarkın içinde ezildiğimi fark edişlere bırakırım kendimi... bu yükün ağırlığı altında, kendimi binbir vesvese ve binbir sabır telkinleri ile sessiz bir savaşın tek faili ve mefulu olarak güçlükle masama atarım...

    ve rektöre kul, dekana köle olan ve özgürlüğü olmadığı, dili ve kalemi terbiye edildiği halde, kendisine bilim adamı demekte beis görmeyen adamın teki çıkar kürsüye... borusunu öttürür, ''geleceği piç'' biz şahıslar karşısında... ister istemez telefona sarılıp,

    --spoiler--
    ''evet ben bizzat yalnızım ey koca dağ'' diye içerden haykırırım... yar içerden...
    --spoiler--

    dersin bitimine yakın, ilk fırsatta, hızlı adım vitesine takıp da o fakülteyi ardımda bıraktığım vakit, telefonum azad, yüreğim yorgun olur...
    2 ...
  10. 6.
  11. 14.
  12. ortada ne mesaj vardır ne çağrı ama insan hele ki kalabalık yerdeyse kendini callcenter görevlisi zanneder.nedendir bilinmez...
    2 ...
  13. 2.
  14. Yahu ben de bu davranışımın nedenini düşünüyordum geçen gün, şimdi anladım hazin yalnızlığımı. iyi de ortamda yalnız olmaktan ibaret de değildir heralde.Hele kalabalık bir ortamda arkadaşlarla birlikteyken hissetmek o yalnızlığı ne trajiktir.
    5 ...
  15. 5.
  16. 11.
  17. önce menüye girilir ajandadan tarihe bakılır, '' bakayım doğum günüm hangi güne denk geliyo lan '' diyip ufak bir araştırma yapılır, saçma sapan menüde dolaşılır, baktın olmuyo kankana ''napıyon la yoraaaam'' tarzı bir mesaj atılır. sonra grup arkadaşlarının '' vay yavrum adamın elinden telefon düşmüyor az da bizle ilgilen lan '' ikazıyla zafere ulaşmış bir şekilde telefon bırakılır. yaşanmıştır, yaşanacaktır.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük