iyi başlasa bile beklendiği gibi sonuçlanmaz. olumsuz sonuçları en çok kadını yıpratır.
konuyu örneklendirmek adına kurgu hikaye denememi paylaşayım.
Şimdiden söyleyeyim hikaye +22'dir.
-------------------------------
Sıcak. ıslak, nemli, parlak...
Bu kelimeler sadece nefeslerin değil bedenlerin de birbirine karıştığı o anı tanımlamaya yetmezdi. Her dokunuşta yumuşaklığının verdiği hazza doyamadığı bacakları belinde, altında inlerken çıkardığı sesler kulaklarında, nefesi koynunda hissediyordu. Nemli olan sadece kadınlığı değildi. Her ikisi de terden sırılsıklamlardı. Ritmini artırdığında kadının kalçalarını yukarı kaldırarak en derinlerine ulaşmasına izin vermesini keyifle fark etti. Ritmini artırırken doruğa ulaşmaya saniyeler kaldığını hissediyordu. Tam o anda dudaklarında "ceyla" adı döküldü. işte o anda gözlerini açtı. Altında zevkten inleyen kadının ceyla olmadığını fark etmesiyle penisinin küçülmeye başlaması bir oldu. Saniyeler önceki aslan yerini süt dökmüş kediye bırakmıştı. Altındaki kadın penisinin boşalmadan önce küçüldüğünü anlasaydı gururu daha çok incinir miydi acaba? Neyse ki o orgazma ulaşmış suratında aptalca bir sırıtma ile uzanıyordu.
Bilirsiniz. Dünyanın en gizli sırrı değildir. Sevişmek keyiflidir. En olmayacak kişileri baştan çıkarmanın, en sapık fantezilerin uygulanacağı fahişeyle birlikte olmanın hatta sizi çekmeyen fiziğe/kişiliğe sahip kişilerle bile sevişmenin bir tadı vardır. Ama sevdiğinde sevişmek başkadır. Benzersizdir. Tarif edilemez. Sadece hissedilir. Sevişirken değil ama. sevişme bitiminde tüm kaslara tatlı bir yorgunluk yayılırken göz kapaklarınız bile açılamayacak kadar ağırlaşmışken zihninizde sevdiğinizin görüntüsü ya da kesif bir karanlık yerine alakasız bir görüntü canlanıyorsa ya da içiniz en ufak bir huzursuzluk hissediyorsanız sevdiğinizle sevişmemişsinizdir ve mutlak zevki tatmamışsınızdır. Ender işte bu huzursuzluğun pençesinde kıvranıyordu ve bir zamanlar tattığı mutlak zevki farklı bedenlerde arıyordu.
Ceyla'nın ısrara hiç tahammülü yoktu. Ama ısrar eden 4 yaşındaki torunu olunca karşı koymadı. dur dedi şoföre. Menüde hediye ettikleri oyuncaklarıyla çocukların kalbini fetheden bir fast food zincirine girdiler. Ceyla hiç hazzetmezdi bu tip yerlerden. Bu hissiyatın oluşmasında buraları kalitesiz, ucuz, bayağı bulmasının yanında halka karışmış olmanın verdiği huzursuzluk da etkiliydi. Sipariş verirken kendisine de su söyledi. Gelen su asitli içeceklerde ünlü bir markanın kalitesiz suyu olunca tezgahtan almaya tenezzül etmedi. Bilgün daha yemeğini bitirmeden oyun parkına geçince Ceyla da kendini ortamdan soyutlamak adına telefonuna daldı. Bilgün'ün çığlığı ile hızlıca yerinden kalkıp bahçeye koştu.
Gençten bir çocuk bilgün'ü kucağını almıştı. Bilgün'ün kanayan dizine peçete koymuştu. Ceyla koşaradım yetişti. Eğilerek bilgün ile ilgilenmeye başladı. Kandan korkan küçük kızı teselli ediyordu. Ceyla geldiği andan itibaren ender doğrulmuştu ama gidemiyordu. Bilgün'ün paniği geçmesiyle birlikte gencin hala ayakta durduğunu anlayan ceyla teşekkür etmek için doğrulurken gencin göğüslerine bakıyor olduğunun farkına vardı. Yakalanmanın verdiği mahcubiyetle pembeleşen yanaklarıyla çok sevimli geldi çocuğun yüzü.
Ceyla masaya davet etti. Bir yandan sohbet ederlerken diğer yandan en son ne zaman birinin pürdikkat göğüslerini kestiğini düşünüyordu. Epey olmuştu... Kızması gerekirdi belki ama gencin kendisinden etkilenmiş olması gururunu okşadı.
"Ender"di çocuğun adı üniversite 3. sınıftaydı, işletme okuyordu. Devlet yurdunda kalıyordu. Orta halli bir ailenin çocuğu olduğu her halinden belliydi. Kendisiyle ilgili bir sürü gereksiz ayrıntıyı anlatırkenki doğallığı çocuk yüzünü daha da güzelleştiren gamzeleriyle birleştiğinde dikkat çekici oluyordu.
Telefonu çalıyordu. Randevusuna geç kalmıştı. Aceleyle kalktılar. Çocuk onları arabalarına kadar eşlik etti. Ceyla arabada neden kartvizitini ender'e verdiğini düşünüyordu. Kartını uzatırken öğrencilere burs veren bir vakfın başkanı olduğunu söylemeyi ihmal etmemişti. Kendini düğünlere sahip olduğu tüm takıları takıp takıştırarak giden görgüsüzlere benzetti. "aman neyse ne" dedi başına buyruk bir şekilde uzun yıllardır yaşamadığı kadar farklı birkaç saat geçirmişti ya önemli olan oydu.
tanım: orta yaşlı kadının; anne, arkadaş, sevgili rollerini oynamak zorunda kalacağı ilişki çeşidi.
kurgu hikayenin devamıdır.
-----------------------------
Eve gittiklerinde ceyla hanım şarap servisi yapıyordu. Efes güneşine alışkın damak için zevke açılan kapıydı bu şarap. Karşısında ceyla'nın bacak bacak üstüne atmış olması ve gözlerinde iştahla kendini izliyor olması da ayrı bir keyif veriyordu ender'e. Kendisi kuklaydı, ceyla kuklacı. iplerini ceyla'ya teslim etmişti. Kuklacının kendisini şehvet denizinde boğulmaya götürdüğü hissettiğinden olsa gerek hiç de şikayetçi değildi halinden. Bilakis hoşlanmıştı bu oyundan. Yine çadır kuruyordu. Penisinin olur olmaz zamanlarda kalkmasını engellemek isterdi hep ama bugün o günlerden değildi. Bacaklarını ayırarak ceyla'nın da dikkatini çekmesini sağladı. Ceyla mesajı almış, elinde şarap kadehi olduğu halde süzülerek yanına kadar gelmiş teklifsizce dizlerinin üzerine çökmüştü...
Ender'in gözleri kapalıydı ve bu durumun kaç dakikadır sürdüğü konusunda bir fikri yoktu. 17 yaşından bu yana 4 farklı kız arkadaşı ile onlarca defa cinsel deneyimi olmuştu. Ama ceyla'nın sadece ağız ve diliyle yaptıkları cinsel deneyimlerinin toplamından fazla zevk almasını sağlamıştı. Gözlerini açtığında ceyla'nın halinden memnun ve kendinden emin bir şekilde gülümseyerek ayakta durduğunu gördü. "Bu kadar kolay elimden kurtulamazsın çocuk" sözlerini duyduğunda uzun bir gecenin kendisini beklediğini anlamıştı.
Boşandıktan sonra duygusal olarak yaklaştığı birkaç erkek olmuştu ceyla'nın. Bu erkeklerin ortak özelikleri yaşları, kariyerleri, sosyo-ekonomik durumları vs. özellikleri itibarıyla aynı sınıftan olmalarıydı. Bazısıyla cinsel birliktelik de yaşamıştı ama kocası dahil hiçbir erkekle bir gece önceki kadar ateşli gece geçirmemişti. Yasak elmayı yemiş gibi hissediyordu kendini. Bir 3 mayıs gecesi kızını almıştı ama bir başka 3 mayıs gecesi kadınlığını geri vermişti. Meleği yanında mışıl mışıl uyuyordu. Onu bu kadar hırpalamış olmak kendisiyle gurur duymasına vesile oldu. Hala formdaydı demek ki.
Günler geçtikçe ceyla ile ender daha çok vakit geçiriyordu. Beraber alışverişe, sinemaya, konsere, tenise gidiyorlardı. ikisi de halinden memnunlardı. Ceyla çalan telefonunda boşandığı kocasının ismini görünce şaşırdı. Sinirli konuşmasından ender ile birlikte görüldüğünden haberi olduğunu anladı. Eski kocasının bir süre süre havladıktan sonra verdiği birkaç saniyelik es "o çocukla yattın mı?" sorusuna cevap vermesi içindi. "bu soruyu sormak senin ne haddine" diye cevap verebilirdi daha aşağılayıcı bir cevabı olmasaydı. "Çocuk dediğin gecede 3 defa boşaltıyor beni. Ayrıca o çocuğun (çocuk kelimesini özellikle vurgulayarak) erkekliğini görseydin adamlığından utanırdın!" bel altı vurmuş olmanın hazzı mı? eski kocasının diyecek bir şey bulamayarak sinirli ama çaresizce telefonu kapatması mı? bağımsız olduğunun altını çizerken takındığı arsız tavır mı? yoksa yılların intikamını almış olmasından mı bilinmez çok keyiflendi. Kocasının sekreterler ilişkisinin başladığı dönemlerde çapkınlık arkadaşı ile yaptığı telefon konuşmasını hatırladı "ceyla kadın ise Zeynep nedir bilmiyorum" Yıllar sonra içi soğumuştu.
tanım: toplum tarafından yadırganan ilişki türüdür.
kurgu hikayenin devamıdır.
-----------------------------
Buluştuklarında Ceyla'nın her zamanki haline göre daha durgun olduğunu anlamıştı. Ne demekti "her zamanki hali" Sanki çok mu yakından tanıyordu. sadece birkaç kez görüşmüştü. Bu görüşmelerden zihninde kalan dudağının kenarındaki hafif gülümsemeydi. Çok beğendiği bir espri olduğunda attığı kahkaha kulaklarındaydı. Nasıl tanımlamalıydı o kahkahayı? Şuh, yırtıcı, dominant, özgür... Evet özgür. Doğru kelime buydu. Bugün ise onu neşelendirme çabalarına donuk bir tebessümle karşılık veriyordu.
Moralinin bozuk olduğunun ender tarafından anlaşılmıştı. Ender onu neşelendirmek için türlü komik olayları anlatıyordu ama ne kadar istese de gülemiyordu. Şoföre izin vermişti arabayı kendi kullanıyordu. Bir alışveriş merkezinde lüks bir mağazaya geçtiklerinde aptalca bakan ender'e "sana birşeyler almak istiyorum sen beğen ama son onayı ben vereceğim" dedi. Ender'in şartsız itaati ve onun üzerinde hakimiyeti olduğunu bilmek durumdan keyif almasını sağlıyordu. Ender birkaç ürünü denemek içim soyunma kabinine gittiğinde aklına bu mağazayı nereden hatırladığı geldi. Kocasının o şırfıntı sekretere elbiseler aldığı mağazaydı bu. Fişlerini bulmuştu. 15 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen bazı şeylerin unutulmadığını anladı. Düşünceleri kabinden çıkan ender'i görmesiyle dağıldı. Beğenmişti üzerindekileri. "Sen de yeni bir şey almalısın. Bugün yeni cicilerimizle dolaşalım" dedi ender. "Cici mi?" diye düşündü ceyla. "Bebelerle takılırsan bunları çekersin" diye geçirdi içinden. Ama söylendiği durum gülümsetmişti de kendini. "tamam sen seç" dedi. Sırtın bir kısmını açıkta bırakan göğüs dekolteli ve bir tarafı dizlerinin altındayken diğer tarafı üstünde olan asimetrik bir elbise ile geldi ender. Uzun zaman olmuştu bu kadar iddialı bir elbise giymeyeli. Ama yine de kırmadı ender'i. Göğüs dekolteli bir elbise seçmiş olması da hoşuna gitti. Demek beğenmişti göğüslerini...
Elbiseyi değiştikten sonra ender'e doğru yürüdü. Yavaşça eğildi. Ender'in yavaş çekimde önce göğüslerini, sonra dudaklarını, sonra da gözlerini görmesini sağladı. Sonra ender'in gözleri dudaklarının hizasına gelene kadar yükseldi ve şuh bir şekilde "yakışmış mı?" diye sordu. Ender'in cevap vermeden önce yutkunması cevap olmuştu zaten. Tam üstünü değiştirmek için kabine geri dönüyordu ki ender'in seslendiğini duydu "ceyla üstünü değiştirme lütfen" ilk kez ona "ceyla hanım" dememişti. Hoşuna gitmesine rağmen döndü "ama ayakkabılarım buna uygun değil" dedi. "uygun ayakkabıları da al o zaman" dedi pervasızca ender. Sonra ekledi "paran yoksa borç verebilirim" bu espri yüzünün gülmeyeceğini bile düşündüğü bir günde kahkaha attırmıştı ceyla'ya.
Beğendiğini ayakkabıyı denemesine yardımcı olan tezgahtarın bacaklarına baktığını görünce kıskanması ve "ben yardımcı olurum" diyerek tezgahtarı uzaklaştırması, sonrasında ayağını sanki bir hazineymiş gibi özenle tutarak ayakkabıyı giydirmesi, bu sırada çaktırmamaya çalışarak bacaklarını süzmesi ceyla'daki matem havasını dağıtmıştı. ilk kez o an sahip olmak istemişti bu çıtıra.
Ayakkabılar da tamamdı. Tam alışverişi bitirecekken. "Fileli çorap da giymeni istiyorum" dedi. Ondan herhangi bir şeyi emrivaki olarak isteyebilecek kimse yoktu dünyada. Ender'in çocuksu cüreti bir yandan kızdırsa da diğer yandan hoşuna gitti. "bu elbise ve bu ayakkabıyla uyumsuz olur" diyecekti ki vazgeçti. Bugün ender'in günüydü.
Alışverişi tamamlayıp mağaza dışına çıktıklarında ender koluna girmek isteyince refleks olarak izin vermedi. "bir göre olur" endişesi sınırsız özgülüğe sahip olan kişilerde bile vardı. Arabaya doğru geçtiler. Poşetleri yerleştirip arabaya oturduktan sonra ender'in yüzüne baktığında, elinden elma şekeri alınmış çocuk gibi somurtuyor olduğunu gördü. "Bozulma" dedi ve yanağına bir öpücük kondurduktan sonra kısık bir sesle noktayı koydu "evde sana kendimi affettireceğim".
-------------------
kadının sizden daha büyük ve sizden daha olgun olmasından kaynaklı gözünüzde büyür. ilk başta size çocukmuşunuz gibi davranması hoşunuza gider. e tabi bide kadın evli ise ilişki daha bi heyecanlı olacağından buda sizi çeker. ama bi kaç aydan sonra hiç bi hevesiniz kalmaz ve başta size çocuk gibi davranması artık sizi sıkmaya başlar. neticede yürümeyeceğini anlarsınız zaten yanlış bi şeydi der bitirirsiz. davul bile dengi dengine diye boşuna dememişler.
tanım: olumsuz sonuçları itibarıyla en çok kadını yıpratacaktır.
kurgu hikayenin devamıdır.
-----------------------------
Günler sonra ender aradığında, oltasına takılan balığı yavaş ama keyifle çeken bir balıkçı gibi hissetti kendini. Vakfa görüşmeye çağırdı. Hoş vakfa çağırmadan da bursu çıkarabilirdi ama "çıtırı" bir daha görmek hiç fena olmazdı. "Çıtır ha" nereden hatırlıyordu bu kelimeyi. "Evet ya şimdi oldu". Boşandığı kocası o sürtük sekreter için kullanmıştı bu kelimeyi. insan nasıl da nefret ettiğine benziyordu...
Tarihler 3 Mayıs'ı gösteriyordu. Uğursuz bir gündü. Kızı ile serseri damadının aşırı doz uyuşturucudan ölümlerinin yıldönümüydü. Bilgün'ün öksüz ve yetim kaldığı günün yıldönümü... Çevresindeki kalabalık bugün görmek isteyeceği en son kişilerdi. O da ender'i aradı.
Ender gelen telefona şaşırmıştı ama hemen hazırlanmaya başladı. Kıyafetlerinden hangisi daha ciddi durur ve kendini daha büyük gösterirdi acaba? Nedense ceyla hanımın yanında kendini çocuk gibi hissediyordu. Ceyla hanıma hem saygı duyuyor hem de onu beğeniyordu. Fransız asilzadelerini anımsatıyordu ona. Niye bu benzetmeyi yaptığı üzerine epey düşünmüştü. belki asil deyince aklına Fransızların geldiğindendi. Belki de Audrey tautou'ya benzettiğinden... Onun gibi duru bir güzelliği, ince dudakları, çıkık elmacık kemikleri, karanlığında kaybolunacak büyük simsiyah gözleri vardı. Ama hayalindeki audrey'in aksine otoriterdi ceyla hanım, vahşiydi.
ilk karşılaşmalarının gecesini hatırladı. Rüyasında onu görmüştü. Islak bir rüyaydı. Sabah üstü başı batmışken "dostum çok mu milf filmi izledin" diye kendi kendine söyleniyordu. Sonrasında birkaç kez mastürbasyon yaparken ceyla hanımı düşünmüştü. kendisine yardımcı olan kadınla ilgili ahlaksızca hayaller kurduğu için kendinden utanıyordu ama aynı zamanda tanıştıkları ilk günü ve dikizlediği göğüslerinin güzelliğini düşünüyordu. Büyük değildi göğüsleri, belki de bu yüzden sarkmamıştı ama belliydi ki hala sıkıydı. ince bir fiziği ve yuvarlak kalçaları vardı. Düzenli spor yaptığı belli oluyordu. ince uzun bacaklarıyla da tamamlanıyordu sanat eseri. Arkasından gören kimse yaşlı bir kadın olduğunu düşünmezdi. Her ne kadar torunu olsa da ona yaşlı denemezdi. "Olgun" evet kelime bu. olgundu o. Yaşından genç gösteren bir olgun. Yaşının izlerinin ellerindeki yaşlılık benlerinde, gözlerinin kenarlarındaki kırışıklıklarda ve biraz da gıdısında görülebildiği bir kadındı o. Sıkıca at kuyruğu yapılmış saçlarından bir tel ile o düzeni bozmaya cesaret edemeyecek gibiydi. Tam bir otorite abidesiydi. Bu onu daha cezbedici kılıyordu. Tekrar çadır kurmaya başladığını hisettiğinde "saçmalama" dedi kendi kendine "kadının torunu var sen nasıl bir adamsın? Sana biraz şefkat gösterdi diye şımardın hemen" sonra kalktı ve saçlarını jöleledi. Çok jöle sürmüştü, saçları yapışıyordu. Bir şekil veremeyince saçlarını yıkadı kuruladı ve tekrar jöle sürdü bu sefer fena olmamıştı.