tarih o zamanlar kılıçla yazılıyordu bugünlerde ise kurşunla yazılıyor. çok da kafayı takmamak lazım. adam gelip mafya gibi fakir fukaranın yıllarca biriktirdiği alın teri ile kazandığı mala mülke çökmüş sanki. adam asya steplerinden gelmiş bağırta bağırta yüz tane savaş yapıp kazanmış. bizans mal gibi paralı askerlere yatırım yapacağına ulusal birliğini güçlendirseydi de malazgirt savaşında yenilmeseydi.
Yunanların ve romalıların 2000 yıl önce yaptıklarını biz de 1000 sene önce gerçekleştirmişizdir. yoksa Anadolu'ya geldiğimizde Frig, Hitit gibi kadim anadolu kavimleri yoktu sonuçta! helenistik dönemde yunanlaşan, daha sonra romalıların Anadolu'yu ele geçirmesiyle rumlaşan bir bölgeden bahsediyoruz.
gelirken çiçeklerle karşılanmayanların yaptıklarıdır. kürtlerin, savaşarak toprak kazanılmasını garipsediğini göstermiştir. onlara göre toprak kazanma yolu, hızlı nüfus artışı ve göç yoluyla dost milletlerin şehirlerini istila etmek yada "biji serok obama" diye haykırmak herhalde.
her devletin belli bir hüküm devri vardır hiçbir devlet ölümsüz değil. öyleyse gücü bitene kadar bu topraklar türkiye cumhuriyetinin malıdır. ortada belli bir tapu yok, devletler arasında ve iktidarlar arasında kirli bir çıkar çatışması var.
kılıç artığı olarak yaşama şansı bulanların akıllarına takılan sorunsal. zira "kılıç hakkı" denilen mevzudan ve kalıcı olarak yerleşmeden yıllarca önce başlayan türkleştirme hareketlerinden haberi yoktur. bunlar da böyle işte, ne yaparsın.
orta asya'da çin boyunduruğu altına girmek istemeyen atalarımızın bu cennet vatan uğruna döktüğü kandan, bize bıraktıkları büyük mirastan duyulan gururdur.
anadoluda ilk medeniyet kurulduğundan beri anadolu toprakları türkün yurduydu ! türk milleti 1071 de kazandığı malazgirt zaferiyle doğu roma işgali altındaki türk topraklarını kurtarmaya başladı... olay bundan ibarettir...
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir seçkin varlığın yüksek belirmesine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 BiN YILLIK, en aşağı, bir TÜRK BEŞiĞiDiR. Beşik, doğanın rüzgârlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk, doğanın yağmurlarıyla yıkandı; o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları doğanın babası tanıdı; onların oğlu oldu. Bir gün o doğa çocuğu, doğa oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; TÜRK OLDU. Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTiR."
başbuğ mustafa kemal...