güzel ve yalnız ülkemin, cenneti andırın muhteşemlikte ki bursa vilayetinin, şirin mi şirin mustafa kemal paşa ilçesinin, ufacık tefecik bir orman köyü olan ömeraltı köyündenim efendim ben.
şimdi arkadaşlar köyümüz bir yörük köyü olduğu için ve tek geçim kaynağı salma hayvancılık olduğu için, gençler için iş sıkıntısı baş gösterdiğinden köyün genç nüfusu bursa'da ikamet etmektedir. köyümüzde sadece yaşlı nüfus ikamet etmektedir.
bursa'da genelde köyden bursa'ya ikamet eden vatandaşların toplandığı, sohbetler ettiği, kağıt ve tavla oyunu oynadığı, kendi köylüsün açtığı kahvehaneler vardır. bir gün akşam yemeğini yedikten sonra, bu kahvehaneye gidip bir çay içeyim dedim. kahvehanede bir koşuşturmaca ve bir telefon trafiği var ki sorma gitsin. benim olan bitenden haberim olmadığı için köyün ileri gelenlerinden birine bu durumun nedenini sorduğumda; baştan bir azar işitsem de, sebebini öğrendim.
meğer; istanbul merkezli siltaş a.ş köy yerleşme merkezinin 2 km. yakınına ve köy tarlalarının 500 metre uzağına şantiye kuracakmış. ancak şantiye kuracağız dedikleri yer hem köyü hem tarımı hem hayvancılığı bitireceğinden daha mühimi şantiye kuracakları alanda ormanlık alan olup, orada bulunan ağaçların 300-500 yaşında çam ağaçları olmasıydı. köylüler bu işe razı gelmeyeceklerini maden mühendislerine iletseler de, adamlar devletten aldıkları izinle bu şantiyeyi kuracaklarını ifade ediyorlardı. velhasıl kelam karşılıklı inatlaşmalarla köylüler ağaçların kesilmesine izin vermiyorlar, madenciler ile kavgaya varacak tartışmalara giriyorlardı. köylüler ağaçları kestirmemek için ormanlık alanda nöbetler tutmaya başladı. ilk ağaç kesimi köylüler cuma namazını kılmak için köye gittiklerinde başlamış ve köylüler şantiye alanına gelene kadar 20 den fazla ağaç kesilmişti. uyanık madenciler köylüler hazır namazdayken bu işe başlayalım çakallığında hareket etmişler ve köylülerin öfkesini daha da körüklemişlerdi. bu olaydan sonra köylüler şantiye alanında tüfekle nöbetler tutmaya başlamış ve cuma namazını ormanda kılmıştı.
köylüler, madencilerin elindeki devlet izninden sonra bunun bu şekilde bir sonuca varamayacağını anladıkları için, işi basın yoluyla ve doğa koruma dernekleri yoluyla çözmeye karar vermiştiler. doğa-der ve bir kaç yerel basınla bu iş için ilk adımı atmışlardı ama olayın daha geniş bir yankı uyandırması için ulusal basınında bu işe el atması gerekiyordu. ulusal basının dikkatini çekmek için kent konseyinden yardım isteyen köylüler doğan haber ajansına bir şekilde ulaşmayı başarmıştı. aynı zamanda chp üye olan köylüler chp bursa milletvekili ilhan demiröz beyfendinin de bu olayda köylülere destek vereceği duyulunca, bu bir anda ulusal basının dikkatini çekmiş ve büyük bir miting planlamasına girişilmişti.
benim bu olanların hiç birinden haberim olmadından bunları ilk duyduğumda şaşırmıştım. eylem yarın köyde, şantiyenin kurulacağı ormanlık alanda olacaktı. benim de gelmemi destek vermemi istedikleri için, bende bu eyleme katılacaktım. eyleme yarın sabah erken gidileceğinden erkenden eve gidip yattım. yattıktan sonra bir saat geçmedi ki; telefonlarım zır zır çalıyor. kalktım telefona cevap verdiğimde acele kahveye gelmemi söylediler bastım gittim. kahveye gittiğim gibi; elime 5 metrelik bir çarşaf 2 tanede sprey boya verdiler ve yarın ki eylem için ana bir pankart lazım bunu ancak sen hazırlarsın dediler. dedim abiler napıyosunuz saat olmuş gece 12 bu saatten sonra ne pankartı? başka yapacak kimse yok ancak sen yaparsın dediler ve yanıma da yardımcı birini verdiler. öfleye püfleye kabul ettik.
sonra başladık beyin fırtınası yapmaya bu pankartı nsıl yapıcağız diye, elimizde ne bir harf kalıbı var ne bir yazı... önce bir yazı bulduk ki işin kolay kısmı buydu. yazıları nasıl yazacaktık. o an aklıma bir fikir geldi. renkli kağıt bantlar ile harfleri yazacaktım ve çarşafı boyuyacaktım. bantları söktüğümde harfler ortaya çıkacaktı. bu planı uygulamaya başladık ama bir şeyi gözden kaçırmıştık. bize vere vere 2 tane sprey boya vermişlerdi ve bu ancak çarşafın çeyreğini boyamıştı. bu işlemi sokakta yaptığımız için davetsiz misafirlerimiz de eksik olmadı tabi. devriye gezen polisler burda ne yaptığımızı sorunca; yarın ki eylem için pankart yaptığımızı söyledik. tabi ki hemen kimliklerinizi göreyim bakayım oldu. kimliklerimizi gösterince ve kısa bir taramadan sonra gidin yatın bir daha görmeyeceğim sizi diyerekten gittiler. bantlar ile harflerin yazımını bitirdikten sonra ve elimizde ki boyalarla boyama işlemi yaptıktan sonra saat gece 3:00 gösterdiği için işi şimdilik burada bırakmayı ve yarın sabah sprey boya aldıktan sonra devam etmeyi düşündük ve karar verdik. 2 saat uykudan sonra sabah kalktığımızda harıl harıl sprey boya aramaya başladık ama ne çare her yer kapalı. tanıdığımız bir nalbura dükkanını açtırıp 5 tane daha boya aldık. velhasıl kelam başladık boyamaya.. 5 metrelik beyaz çarşafı kırmızıya boyadıktan sonra harf şeklinde olan bantları söktüm ve yüzümde bir gülümseme oluştu. çünkü başarmıştım olmuştu.şimdi bu çarşafın iki yanına iki sopa lazımdı. marangozdan gidip hemen iki tane üçer metrelik çıta aldım ve anneme çarşafı bu çıtalara dikmesini söyledim. başta suratını ekşitse de ve gönülsüz olsa da, oda bu duruma karşı tepkiliydi ve kabul etti. yarım saat sonra pankart hazırdı.
köylülerin bana verdiği görevi tamamlamış ve bizi eylem alanına götürecek otobüsü bekliyorduk. otobüsü nilüfer belediyesi ücretsiz olarak vermişti. otobüs bir saat rötarla geldi ve yola koyulduk. öğle vakti saat 12:00-13:00 sıralarında eylem alanına vardığımızda, en az 10 tane kamera ve bir o kadarda basın mensubunu görünce ne kadar çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim. ama beni daha çok şaşırtan hadise, eylem alanında ki jandarma sayısıydı. yüzlerce jandarma eylem alanına sevk edilmiş alanda bekliyorlardı. nitekim benim hazırladığım pankart en önde eylem yapan halk arkasında başladılar eyleme. milletvekili konuştu, doğader konuştu, köy muhtarı konuştu, herkes konuştu.
ancak konuşmalar boşuna değilldi. bir sonra ki gün ulusal görsel yazısal basında haberler çıkmış ve kesim işlemi durmuştu. tabi bu ne kadar sürecek bu şekilde bilemiyorum.
şimdi arkadaşlar bunlar olan olaylar. şimdi kendi fikrimi söyleyeceğim bu konuda..
ulan şerefsizler, gözünü para hırsı bürümüş allahsızlar, köydeki yaşamı bitireceksiniz, köydeki tarımı bitireceksiniz, doğal hayatı bitireceksiniz ve en önemlisi binlerce 300-500 senelik çam ağaçlarını keseceksiniz. peki sorarım neden? neymiş; bu alan için ankara'dan izin almışlar ve buraya maden atıkları için şantiye kuracaklarmış. size o izni verenin ben ta amuhagoym. yavşak herifler şantiye kurulacak alanı incelemeden, projede nasıl gösterildiyse tamam diyorlar ve izin veriyorlar. ulan dininiz imanınız para olmuş allahsızlar.
onu geçtim güzelim ormanı yok edeceğinize ve köyü yok edeceğinize, şantiye yapmayı planladığınız alanın hemen 3-4 km. ötesinde kurak bir arazi var, oraya neden yapmıyorsunuz. bu soruyu sorunca yavşak maden mühendisi hemen oradan atlıyor. oraya ulaşımda ve elektirik altyapısında sorunlar var. arabalar daha fazla mazot yakarmış, elektirik altyapısı kurulacakmış ve fuzuli masrafmış. ulan şerefsiz senin dediğin masraflar ormanlardan dahamı kıymetli. neyse arkadaşlar çok uzun yazdım bu kadar yeter. bu arada tv ye çıktım lan ben bu olay sayesinde. *
olayın linki= http://www.posta.com.tr/t...diler.htm?ArticleID=82362