arkadaşları ile nişantaşı'nda dolaşırken sizin ev burası değil mi demesiyle yoo o kitap için kurduğum bir evdi öyle bir evde yaşamadım esasında demiş ve kurgusunun doğrudan araştırmaya odaklı olduğunu anlatmaya çalışmış ve bunun yanında son kitabında mevlut'un hayatını anlatırken en ince ayrıntıya dikkat etmiş tam anlamıyla mevlut'un aile ağacını çıkarmış bir romancılık anlayışıdır.
havuzun içinde kıpraşan kuğuların kanat sesleri sanki kelebek etkisi gibi meksikadan yankılanıyordu. ayağımın altında ezdiğim izmarite az küfretmedim. ama o sigrayı içen kim bilir ucuz ekmek sırasının bu yağmurda nasıl çekileceğini düşünüyordu. bir köpek havladı ufak zayıf tıknaz bir şey. lanet yağmur başladı ama hakkımdaki yakalanma kararı halen iliklerime zehir bir soğuk gibi işliyor. artık kuğuların kanat sesleri yada ne bileyim köpek havlaması gibi paranoyamla baş başayım. uzaktan bir polis memuru gördüm. hemen en yakın ağaca tırmandım. cevizler ahhh o cevizler taze daldan düşenlerini taşla kırarken elime zirayet eden o renk ve koku. bir gün tepesine çıkacağımı hiç hayal edemezdim zira yemek daha keyifli. ağaca çıkarken küçük bir dalı elimi sıyırdı yaladım avucumu kanımı ve belki tüm hayatımı. kalbim nasıl atıyor. bir kuşu sapanla vursanız bu kadar kanat çırpmaz. polis memuru altımdan yürürken sigarasının söndürdü ve ayağını sağa sola çevirerek söndüğünden emin oldu. sanki hayatımda şahit olduğum en bitmeyen sigaraydı. çektiği her nefes işyerinde yaşadığı huzursuzluğu dünyaya soluyordu. hüseyin inan denen çocuğa dar ağacında son isteği olarak verdiklerinde iki fırt alıp atmıştı. polis biraz ileride öpüşen iki çocuğa dağılın gidin burası gülhane aklınızı başınıza alın dedi. çocuklar ah çocuklarımız küçük yüreklerine bir korku daha yüklendi. ama gittiler. benim için asıl önemli olan polisinin gitmesi idi. artık ben bir ağaçtım ve yaprakları ellerim. gülhanede bir fırtına esti ellerimi sağdan sola duvardan duvara vururmuşçasına tirtretti, bir yaprağım düşüverecek sandım. ...ağır bir yağmur; damlaların her bir tanesi sanki yeryüzünü yıkacakmışçasına öfkeli ve hüzünlü. fazla ıslanmadan ağaçtan inip yandaki seyyar köftecinin siperine sığındım. abi yarım mı çeyrek mi olsun dedi. plastik taburesine oturup bir sigara da ben yaktım. çeyrek ver çocuğum dedim. ayran? sigarayla ayranı sevmem ahhh dedim orda şimdi bi kadeh rakı ne iyi olurdu. köfteyi bitirdim ama yağmur o kadar güzel ki kalkıp gidemiyorum. bir sigara daha yaktım. kafamı çevirip hayatımı kurtaran ceviz ağacına tekrar baktım. biraz önce havlayan serseri ağacın gövdesine işiyor.
ya özgürlük böyle birşey olsa gerek...