son zamanlarda 'meyve sebzenin, etin tavuğun tadı çok değişti. artık tüketemez olduk' diyen toplumun içinden aslında geçen manyakça tek düşünce. tamam meyve sebzenin tadı kötüleşti. tavuk yenemez hale geldi. her şey çok kötüleşti. ama ne yapacaksın abicim? yapacak bir şey yok. bu kadar insanı beslemenin de kimse kusura bakmasın başka bir yolu yok. sayımız çoğaldıkça ve beslenme alışkanlıklarımızı da radikal bir şekilde değiştiremedikçe tatsız tuzsuz şeyler yemeye mahkumuz. ha ama nedir bir de bunun karşısında organik çılgınlığı var. organik tarım, kısaca "parası olan bari güzel yaşasın" demek zira öncelikle bütün dünyada sadece organik tarım yapılsa acımızdan ölüyoruz. hele besi hayvanları da organik beslerlerse zaten dünyada hepi topu otuz kırk kişinin karnı doyuyor çünkü bize zaten yetmeyen organik tarım mahsulü, besi hayvanlarını doyurmaya hiç mi hiç yetmiyor.
açıkçası ben bu "sağlıklı gıda" sektörüne de pek kılım. biri çıkıyor "ilk çağ insanı gibi beslenelim" diyor. allah allah? medeniyeti boşuna mı kurduk dedem? hepimiz ilk çağ insanı gibi yaşasak, gözlüklü adamsın, benden önce ölürsün uyandırayım. başka biri çıkıyor "dedenizin yemediği hiçbir şeyi yemeyin." arkadaş benim dedeceğimizin köyde yediğiyle yaşayacağım diye niye avokado mahrum kalıyorum ki? şimdi herkesin dedesi bir değil, böyle saçma sapan sağlık öğüdü olmaz. lgor'un dedesi, kahvaltıda votkanın içine havyar döküp yer, hans'ın dedesi domuz madalyonlarını lüpletir, silviyo'nun dedesi fettucine alfredo'ya yazılır, istanbullu'nun dedesi lüferleri lüpletirken benim dedeceğimizin yediği bir galdirik, iki kara lahana. nasıl olacak bu "deden gibi beslen" işi? hayır, benim payıma kara lahana düştüğü için itiraz etmiyorum ya da o yüzden itiraz ediyorum ulan, böyle saçmalık mı olur?
neyse, organik diye petrol içmeyin, inorganik su içmeye devam edin: televizyon doktorları sakın yemeyin ama bunu çok yiyin dedi diye de durduk yere ağzınızın tadını bozup yeni yeni sektörlere yem olmayın.