yıllar yılı duyulmaktan ve dillendirmekten öcü gibi korkulan söz öbeği...
iç savaşın eşiğinde, hırsızlarca yönetilen, hırsızların tahliye edildiği yasaların delindiği, paralel yapıların içerisine virüs gibi yerşeltiği, pis kokuşmuş demokrasiyi götünden anlamış bir ülke için kulağa ninni gibi gelen söz öbeğidir;
köprüden önce son çıkış...
utanarak söylüyorum ama; genç siviller rahatsız, ordu göreve!
askeri ulema ya da ahmak zannedenlerin en sevdiği slogan. asker memurdur amirinin verdiği görevi ifa eder. fazlası değildir. askeri ideolojik çıkarlarının maşası gören şeref yoksunu alçak tayfa son zamanlarda sıkça siki tutmaktadır. müebbet için yeterli olması gereken slogan.
sık sık duyduğum, tamam madem ki istediniz deyip geldiğini bizzat ve defaten yaşadığım çağrı.
çok da gerilere gitmeyelim, taze hatıra; cumhuriyet mitingleri.
bonapartizm bize has bir mefkure değil. erken kapitalizm şartlarında kıta avrupasında neşet etmiş bir tarz.
bir yazarımızın ku te da diye mizahi türkçeleştirdiği darbe, hemen her ulus devletin yaşadığı bir tecrübe.
çok gerilere gitmiyorum, devletin zuhur etmesiyle onun gücünden gelen bir gelenek.
asker, polis, yargı devletin sac ayağı.
darbe; devlete egemen sınıfların mevcut şartlarda idare etme yeteneğinin kaybolduğu şartlarda meydana gelebilecek bir hadise.
devrim; egemenlerin idare edemez halinin yanında toplumsal sınıfların da artık mevcut yönetim tarzıyla yaşamak istemedikleri bir momentin ifadesi.
devrimci durum tam da böyle bir şey; egemenler idarede acze düşer; toplumsal sınıflar artık böyle yaşamak istemediklerini haykırırlar.
yönetememezlik; özel-genel iktisadi krizi şart koştuğu gibi, devletin sac ayağı diye tarif ettiğim üç temelin iç ahenginin kaybolması bağlamı.
artık böyle yönetilmek istemiyoruz, çok ağır sınıfsal baskı ve sömürünün bir yansımasıdır.
bu şartların aynı anda tezahürüne devrimci durum diyor isek, her hangi birinin diğeri olgunlaşmadan, ağırlıklı olarak tezahürü "kriz" olarak ifade edilmelidir.
devrimci durumun devrime dönüşmesi ise, yatay olduğu kadar dikey ve sağlam bir örgütlülüğü şart koşar.
denebilir ki, türkiye bu bağlamda tarihinde hiç bir zaman bir devrimci durum yaşamamıştır.
türkiye, cumhuriyetten beri sürekli kriz halini yaşayan; belki bu süründüren süreklilik bağlamı dikkate alındığında nadir ve nadide bir ülkeyiz.
her kriz kendine has bilinç ve toplumsal refleksler yaratır. ardı ardına gelen-yaşanan krizler bu bilinç çatışmasında yeni krizlerin doğma zeminidir. spontane gibi algılanabilen krizin sürekliliği bu psikolojik arka plana dayanır denirse pek yanlış olmaz.
elbette sürekli kriz hali; toplumsal sınıfların kendinde ve kendisi için bilinç durumuyla yakından ilgilidir.
türkiye derin krizler yaşamıştır. krizler daima topal nüksettiği için, sistemde egemen sınıfın ya da onun erkine göz diken diğer egemenleşme arzusundaki bir sınıfın devletin sac ayağının birine dayanarak çözülmüştür.
yani çözüm sürekli darbelerle olmuştur.
ittihatçı bonapartizm geleneği; birinci meclisin dağıtılması ve takip eden süreç; sürekli kriz-sürekli darbe sarmalında günümüze ulaşmıştır.
günün analizine gelirsek; 2001 den bu yana ağır bir krizin ertesinde iktidara gelmiş, iktidarını bir çok darbe teşebbüslerine rağmen on küsur yıldır koruyan; kim ne derse desin iktisadi bakımından başarılı olmuş bir yönetim iş başında.
gücünü halkın neredeyse yüzde ellisinin onayından alan bu idare, tarif ettiğim duruma benzer bir yönetememezlik halinde değildir. bunun göstergesi elbette tek başına iktidar oluşuna bağlanamaz; iktisadi başarısı yanında, otuz yıldır süren sıcak savaşın nihayetlenmesi ve halklar arası dostluğun yeniden inşası için attığı çözüm adımı çok ama çok önemli, hatta hayatidir.
yönetimin kendi programı çerçevesinde elde ettiği iktisadi başarılar, asırlık bir meselede attığı cesaretli adımlar; türkiye iktisadi hayatında rol alan, egemenleşme arzusu taşıyan diğer sermaye gruplarını; aynı zamanda ve çok önemli olarak küresel sermayenin rekabetçi yapısı gereği dış sermaye odaklarını huzursuz etmiştir.
kimi sosyal katmanların ideolojik olarak rahatsız olduğu, kimi sermaye ve uluslararası çıkar gruplarının husumetini toplayan bu yönetim, iktidar günlerinin ta başından bu yana; bu yaşadığımız kriz inşacılığı benzeri tehlikelerle daima yüz yüze, iç içe yaşamıştır.
berlin duvarının yıkımı ve takip eden renkli renksiz devrim örnekleri; ırakta başlayıp kendi çıkmazında krizi bölgesel yaygınlaştırma denemeleri yani meşhur bahar dalgası, ve ürettikleri sahneledikleri oyunlarda perde arkasını daima rakip sermaye sınıfları teşkil etmiştir.
sürekli ifade ettiğim iki yanlıştan doğru çıkmaz söylemi; neticesinde doğacak suni krizlerden fayda bekleyen pusuya yatmış çıkar gruplarına işaret yordamıdır.
temennim, çözümün yolunda doğru işler yapan iktidarın bu kargaşada baskı ve teslim olma ikilemi dışında akılcı çözüm üretebilmesidir.
siyaset stratejiye dayanır ama strateji doğru taktiklerle yaşar, yoluna devam eder.
sosyalist ve kürt halkını temsil iddiasında olan güçlerin taktiği dostluk ve mücadele olmalıdır. mücadele söylemi, yönetime son verme değil, olası hatalarına karşı uyarı ve uyarma taktiğini ifade eder.
yönetim, yani iktidar, asıl tehlikeyi görüp, çözüm yolunda en geniş demokrasi yolunu açmak, temel taktiği bu olmalıdır.
dr. hikmeet kıvılcımlıyı rahmetle anarken onunla bitiriyorum;