bütün inanışlar (din) hep bir önce ki inanışın güncellemesidir. pagan inanışlardan çok tanrılı ve tek tanrılı inanışlara kadar bu süregelmiştir. hiçbir din özgün bir inanış değildir. bunun en çarpıcı örneği tek tanrılı dinlerdir. tıpkı elinizde olan bir android telefon, bir windows linux bilgisaray gibi, sistem hep yenilerek bir öncekinin yeni sürümü olmuştur.
bundan 3000 yıl önce amerika kıtasında amozon ormanlarında bir kabile ile mısır veya kudüs de ya da asya da bir kabilenin ortak değerleri sembolleri, inanış, ibadet, kurban, kutsanmak, yaratıcı bilinci/tarifi birbirine çok benzerlik gösterir.
buradan hareket ederek şu din-inanış bundan kopya çekti, aslı bu, öyle değil böyle demek biraz cahillikten öte embesilliktir. çünkü; o göstermiş olduğunuz inanış da başka bir inanç kültürünün yansıması devamı kopyasıdır.
din inancı insanlık ile başladığı tartışılıyor ve bu konuda akademik seviyede inanç geni Araştırmaları (the god gene) inanç olgusunun psikolojik (korku, çaresizlik, bilinmezlik vb) ve doğa (yıldırım, yanardağ, deprem, sel, gök gürültüsü, fırtına vb) tetiklemesiyle oluşmuş, bu da insanlık tarihi boyunca nesilden nesile aktarılarak tanrı-din bilinci insanların genetik hafızasına işlenmiş tartışmaları (dikkat ediniz, burada tanrı var-yok araştırması, tartışması yapılmıyor. sadece insanlarda din tanrı nasıl oluşmuş araştırılıyor) akla gelirse...
bizim tartışmalarımız cehennem tanımının filolojik-etimolojik çerçevesinde olmamalı. cehennem var veya yok, tanrı var veya yok dinler yalan veya doğru, bir korku ürünü de bir ruhsal tepkime de olabilir. tanrı-yaratıcı varsa da veya yoksa da bununla ilgilenmiyor.
bunu nereden biliyoruz?
din inanışlarının çıkış noktasına baktığımız zaman. dinler, insanların tanrıyı inkar ettikleri için değil de bir birinin tavuğuna kış dedikleri için gelmiştir. sen birinin tavuğuna kış diyorsan tanrıya inanmıyorsun diyen rab allah tanrı dine karşı başka din-güncelleme yazılım göndermiştir. bu açıdan dini bir teoloji açısından da tartışmak olmamalı.
tüm bu inanç-inançsızlık çerçevesi bir tek canlıyı ilgilendiriyor. bu canlı da insan. önce bir insan olalım da sonra din, tanrı, yaratıcı, rab, allah (adına ne diyorsanız) ve din tartışalım.
unutmayın, insan denen canlı yaşamın en tehlikeli düşmanıdır. bu en tehlikeli ve akıllı, aynı zamanda da güçlü olan ve doğayı yaşamı değiştiren, yaşamı var veya yok eden bu düşmanı (böyle bir güce sahip olan bir diğer olgu da tanrıdır) bağlayan/tutan zincir tanrı-din inancı ile ahlak ve etik değerleridir.
tanrının olup olmaması sorun değil, ahlak ve etik değerler de öyle ama bu olgular olmazsa yaşamın en büyük düşmanı ve aynı zamanda da kendisinin en büyük düşmanı yok edicisi insanı tutan zincirleyen bir olgu olarak din, tanrı, ahlak ve etik değerler yerine ne koyacaksınız?
Cehennem sözcüğü dilimize Arapçadan geçmiştir. Ancak Arapçaya da ibraniceden geçmiştir. ibranice’deki “ge-hinnom” sözcüğünün Yunancası ise “gehenna”dır. Cehennem sözcüğü bir birleşik addır. Buradaki “ge” sözcüğünün anlamı “vadi”dir. islam inancına göre değiştirildiğine inanılan Tevrat’tan sonra incil’de ortaya çıkan bu sözcük, gerçekte Kudüs’te bulunan Cehennem, “Hinnom (gözyaşı) Vadisi” denilen yerdir. Bu vadi, eski israil’de Kenan dininden olanların çocuklarını Baal ve Molek adlı tanrılara (putlara) ateşe atarak kurban ettikleri yerdir. ilerdeki dönemlerde de puta tapanlarca ayinler için kullanılmıştır. Daha sonra “Hinnom Vadisi” çöplerin, idam edilen suçluların cesetlerinin yakıldığı, hayvan leşlerinin kükürt katılarak kül olmaları için atıldığı yerdir. Zaten Hıristiyan inancında Cehennem’in kokusunun kükürt kokusu biçiminde olduğu inancı da buradan gelmektedir. Bu vadide ateşe verilen çöp ve ölüler, çok yüksek sıcaklıklara kadar ulaşarak yanmaktaydı.
" Muhakkak ki onlardan ne malları, ne de evlâdları, Allah'dan gelecek hiç bir azâbı geri çeviremez; ve işte onlar, cehennemde ateşin çırasıdırlar. (Allah'a ve ahiret gününe inanmayan) o kâfirlerin mal ve evlatları, onları Allah'tan korumayacaktır. Onlar, Cehennem için yakıt olacaklardır "