anathema'nın kaliteli -kaliteli pek yeterli değil ama- şarkılarından biri daha. ardından parisienne moonlight dinlenir. bu hem bir kendine geliş hem de kendinden geçiş hareketidir. bünyeden bünyeye değişir.sözleri:
How I needed you
How I grieve now you're gone
In my dreams I see you
I awake so alone
I know you didn't want to leave
Your heart yearned to stay
But the strength I always loved in you
Finally gave way
Somehow I knew you would leave me this way
Somehow I knew you could never stay
And in the early morning light
After a silent peaceful night
You took my heart away
And I grieve
In my dreams I can see you
I can tell you how I feel
In my dreams I can hold you
And it feels so real
I still feel the pain
I still feel your love
I still feel the pain
I still feel your love
Somehow I knew you could never, never stay
And somehow I knew you would leave me
And in the early morning light
After a peaceful night
You took my heart away
I wished, I wished you could have stayed
Moralim bozuksa bu şarkıyı dinleyip ağlarım ben. Liseden beri 8 senedir dinlerim. Yine dinliyorum..
Rüyalarımda belki seni görürüm diyedir uykularım.. Bedeniminin dinlenmesine ihtiyacım yok. Sana ihtiyacım var. Vardı..
Biterse -ki bu kez ben umut denilen o duygudan dahi yoksunum- ne yaparım ben diye düşünüyorum iki saattir. Şimdiden böyle acıyorsa gerçekten bittiğinde ne kadar acır? Bir tahminin var mı? Varsa söyleme bilmeyeyim..
yaşadığım bunca hayal kırıklıklarına rağmen hala sevgini derin bir şekilde hissedebilmemin mantıklı bir açıklaması yok. Mantıksiz bir açıklamasıysa hep vardır. Ama sen anlar mısın o mantıksızlıkları? Yoksa beni mantıksizlikla mı suçlarsın?
"Hayat." demişti banktaki yaşlı amca.
- Hayat nedir bilmiyorum. 78 yaşındayım. Bir keresinde köydeki ağa kızına vuruldum. Ama öyle vurulmak ki dişlerim ağzımda birbirini patakliyor sanki. Dizlerim birbirine vurmaktan yara olmuş. Olmadı ama olmazdı zaten. Sonra kendime gelemedim epey süre. Kebdime yediremedim. Ankaraya geldim. Babamın samimi olduğu kuyumcu bir arkadaşı vardı. Onun yanında çırak olarak başladım. Aradan yıllar geçti. Öyle hızlı geçti oyle hızlı geçti ki.. Önce annem gitti sonra babam. Sonra erkek kardeşim. Dedim ki cok kötü bir insanmışım ki ailemdeki herkesin ölümünü izledim.. Bir şey yapamadan izledim.. Hiç evlenmedim.. Hiç kimseyle bir münasebetim olmadı. Sadece bir kere genelevin birinde pişman olduğum bir şey yaptım.. Melek gibi bir kızdı. O köyde aşık olduğum ağa kızına benziyordu.. Kendime kizdim yıllarca. Ve bil ki zamanı yavaşlamanın tek yolu pişman olmaktır.. Herhangi bir davranışın için pişman olduğunda zaman acıyı daha fazla hissetmen için çölde giden kervan hızında ilerler..ve çok acı çekersin, umduğundan hak ettiğinden fazlasını çekersin.. Bak burada ağlamak için yaşın çok genç. Birini çok sevmissin belli oluyor gözlerinden..biri çok acıtmış seni. Biri çok ağlatmis seni. Hâlâ da ağlatıyor. Ama sorarım sana. Bu ne zamana dek böyle gidebilir? Üzülmek dedim zamanı yavaslatir. Ve çok üzülen insanlar yavaş yavaş ölürler. Yaşamları da bu yüzden uzundur. Anlıyor musun? O kıza bunların değmeyeceğini çok kişi söylemiştir. Biliyorum o kıza dünyaları versen yeriydi ama seninle mutlu olamayacak o kız. Sen onu mutlu etsen de o senin mutlu olduğun gibi olmayacak.. Onun gülümseyişinden cennet yaratmanın ona hiçbir yararı yok. Evet her insan bencildir biraz. Sen de bencilsin biraz. Onu kendinden çok sevmen hiçbir zaman onun seni sevmesi anlamına gelmeyecek.. Hiçbir zaman.. Kalk kendini toparla. Unutmayacaksin biliyorum, unutamayacaksın. çünkü ben bir an olsun o ağa kızını unutamadım. Ama geri kalan tüm yaşamım boyunca bu pişmanlıkla yaşadım, hâlâ da yaşıyorum. Bak şimdi ne var ellerimde? Boşluk. Evet Bu yaşlı ellerde kocaman bir boşluk var. Onca zamana rağmen bu boşluğu dolduramamın verdiği pişmanlıksa öyle büyük ki.. Anladın mı beni?
"düşlerimde seni görebiliyorum,
sana anlatabiliyorum nasıl hissettiğimi" der..
yakar bu sözler insanın içini. birini çok istersin, çok seversin, beklersin.. kavuşursun belki ama yarım kalmıştır bir şeyler, öyle ya da böyle bitmiştir. uyumak istersin gecelerce, sırf rüyanda onu görebilmek için. yanımda değil, bari rüyalarıma girsin diye dua edersin. ve yüzüne söyleyemediğin, beraber yaşayamadığın şeyleri rüyalarında yaşamak için çırpınırsın..
"bir şekilde biliyordum beni bu şekilde terk edebileceğini,
bir şekilde biliyordum asla kalamayacağını" der..
ayrılığın kaçınılmaz olduğu, sevginin her şeye yetmediğini gördüğün anda düşünebileceğin başka bir şey yoktur. terk edilişler, yalnız bırakılışlar.. her ne yaşarsan yaşa, bunun acısı bambaşka olacaktır. yerine hiçbir şeyin geçemeyeceği bir acı. ve ümitlerini kurutursun bir zaman sonra. geri dönmesini de bekleyemezsin. hayal etmez olursun.
"kalbimi götürdün yanında
isterdim, o kadar isterdim ki kalabilmeni.." der..
üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, hep "o" vardır senin için. yerine hiçbir şeyi, hiç kimseyi koyamayacağın "o".. senin hayallerin, ve yaşadıklarınız birbirinden çok farklıdır oysa. sen böyle hayal etmemiştin, bunları yaşamak istememiştin. ama sana soran olmadı. böyle aktı, böyle gitti her şey.. ve sonsuza onun yanında olabilmeyi, sonsuza kadar onun senin yanında kalabilmesini hayal etsen de, olmadı.
sen ve hayallerin..
işte bu şarkı bütün bunları elinden alır. her şeyi yakar, yıkar..
gerçekleri yüzüne tokat gibi vuran bir yanı vardır. olmayacağını, geri dön(e)meyeceğini, anlatan..
ama acıtsa da, bu duyguları bundan daha iyi anlatan bir şarkı yok, olamaz da..
her ne kadar danny annesi için yazmış olsa da, rahatlıkla bir kavruluş, ayrılık ve aşk şarkısı olabilmektedir.
nereye çekersen çek.. yine de acı veriyor işte!
ölen anneye(daha doğrusu intihar eden!) yazılmış(helen cavanagh), aslında ayrılan sevgiliyle hiç bir alakası olmayan bir anathema destanı. belki de anathema'nın neden bu kadar depresif olduğunu görmemiz açısından en önemli anathema eseri. 4** senedir neredeyse her gün dinliyor da olsam her dinlediğimde ağladığım şarkı*.