kişisel sinema tarihimin ilk üçünden hiç çıkmamış olan film. müziği ile, görüntüleri ile, konusu ile, oyunculuğu ile aklımdan çıkmayan sahneleri ile bir başyapıttır.
filmin son sahnesinde taşkafa sebebini çözemediğimiz bir sebeple gülümser ve film biter. aradan yıllar geçmiştir hala neden güldüğünü düşünürüm. acaba derim bütün olan bitenin farkında mıydı?
olağanüstü bir kurgu ve senaryonun ötesinde, "rahatsız edeci" derecede gerçektir. god father serilerinden en büyük farkı ise mafyaya ilişkin gerçekleri toplumsal, dini, kültürel, ekonomik ve siyasi anlamda daha net ortaya koymasıdır. cinselliğe ilişkin kişisel ve toplumsal göndermeleri, müzikleri, robert de niro'su ve sergio leone'u ile bir baş yapıttır.
izledikten sonra aldığınız keyif çok fazla olduğundan ve bu keyfi artık yaşamış bitirmiş olduğunuzdan "keşke izlememiş olsaydım" dediğiniz filmlerden biridir. Garip bir durumdur bu, zira izlemeden ne kadar büyük bir eşiği atlayıp, nasıl güzel bir şeyi tükettiğinizi bilemezsiniz; fakat izlediğinizde de bunu yaptığınız, artık bu heyecanı geride bıraktığınız için hayıflanırsınız. Saçmadır, ama böyle hissedersiniz işte. Neyse ki tekrar tekrar izleme şansımız vardır... Ama ilki bir başkadır...
Once upon a time in America öyle bir film işte. Hayatınızın 3 saat 40 dakikasını harcadığınız film, yavaş yavaş yaşlandığınız ve sona yaklaştığınız bu ömrün kıymetli her bir saniyesine değer...
the goodfather ile karşılaştırılmaması gereken bir başyapımdır. çünkü bu film, herhangi bir yazılı ahlak kuralı ile çekilmemiştir.yönetmeni bu film için çok uzun bir süre planlamalar ve çalışmalar yapmıştır. halen bu filmin üstüne yönetmenlik yoktur. öyleki, sinema okullarında ders olarak okutulacak kadar! müthiş müzikleri ve oyunculuklarıyla 4 saatlik bir destan. kesinlikle ve kesinlikle mafya filmlerinin en iyisi.
yönetmenlik bakımından, hiç bir filmin gerisinde olmayan filmdir. sinema tarihinin en büyük baş yapıtlarından birisidir ve tartışılamaz. helali vardır.
Filme çekilmeden çok çok önce "Yüz Karası" ismiyle romanı yayınlanan ve sonra usta yönetmen Sergio Leone ile büyük kompozitör Ennio Morricone'nin işbirliğiyle kotarılan ve bana göre tüm zamanların en iyi beş filmi arasına giren destansı şaheser...
üç zamanlı, zamanlar arası gidip gelmelerle şaşırtan bir film. seyircinin ayrıntılara, oyuncuların makyajlarına, saç rengine dikkat etmeden filmi anlaması mümkün değidir.
filmin iki versiyonu var. birisi yukarda yazdığım avrupa verziyonu, diğeri kolay anlaşılması için abd'li hollywood tüketicisine hitap eden merdiven verziyonu. (a,b,c gibi).
robert de niro'nun tecavüzcü coskun edasıyla arz-ı endam ettiği, özellikle kalabalık sokakların gösterildiği geniş plan sahneleriyle dikkatimi çeken, farklı dönemlerde amerikalı yahudilerin yaşantılarına dair ipuçları içeren enfes sergio leone eseri.
Sergio Leone nin, kılık değiştirerek gittiği sinemalarda, gizlice izleyicilerin yorumlarını dinlediği filmidir.
Uzun ve yer yer durağan sahneleri olsa da, yönetmenin filme kattığı hava bambaşkadır. Uzaktan bir anda karektere yaklaşan çekim tekniği, sahnelerin birbirine bağlanışındaki geçiş ustalıkları, filmin son sahnesindeki deniro nun gülüşünün gizemi, bu filmle alakalı ufak ancak benim için önemli ayrıntılar.
En önemli ayrıntı, film müziklerini yapanın dahi ennio morricone olmasıdır. Bugüne kadar müziği, ilgili filmin önüne geçebilmiş nadir müzisyenlerden biridir.
Bana göre bazı özellikleri ile Godfather dan daha iyi bir filmdir...
Dört saatlik bir destandır. Filmin başarısı yokluğun içinde yaşama savaşı veren bir grup yahudi çocuğun maceralarının, ileriki yaşlarda yaşadıklarıyla eş zamanlı ve uyum içinde verilmesinden gelir. Bir taraftan da karma bir Amerika tablosu görürüz. Trajik sahnelerle eğlenceli sahneleri çok iyi harmanlamıştır Sergio Leone. Müziklerinin etkileyici oluşu da ayrıca önem taşır. En etkileyici sahnelerden biri çocuğun kıza aldığı pastayı dayanamayıp yemesidir. Önce bir parmak alır. Bir parmak daha... Sonunda bitirir.
Öykünün sonunda Robert De Niro'nun afyon çekerek gülümsemesi için Sergio Leone'ye yöneltilen soruya: "Belki de hepsi Noodles'in gördüğü bir düştü." diye yanıt vermesi hayal kırıklıkları da yaşatmıştır. Bu destan düş olmamalıdır.
esas olarak harry grey'in romanindan yola cıkan bu film sergio leonenin senoryada bayagi bir degisiklik yapmasi ve belkide sadece karakterlerin temeli uzerine yepyeni bir hikaye yazmistir. filmde james wooods'un performansi takdire sayandir.
sanırım bir çok kişinin unutamıyacağı filmlerin başında gelir,de niro'nun unutulmaz oyunculuğu, jennıfer connelly 'in büyüleyici güzelliğinin habercisi olan 1984 yapımı, 226dk.'lık sergio leone filmi.unutulmayacak sahne:kendisine tecavüz eden soyguncuyu penisinden teşis etme sahnesisi..(erkek adamın mutlak izlemesi gereken filmlerden birisi)
robert de niro' nun james woods ile ışıldadığı, sergio leone filmi. amerika' nın buhran yılları' nı merak edenlerin izlemesi gereken bir başyapıt. gerçekçiliği ustalıkla harmanlayan film.