aynı zamanda nevi şahsına münhasır bir şairdir.aydın düşmanı kesim tarafından,the marmara otelineyapılan bombalı saldırıda yaralanmış ve daha sonra kaldırıldığı hastanede ölüme yenik düşmüştür.ölümünde hastanenin ihmali olduğu rivayet edilmektedir.rahmetle yad ediyoruz.
bir zambağın taç yaprağında yağmur tanesini
bir kula atın rüzgarlı bayırdan kaynağa inişini
yarısı gölgeli kumlarda ölümü bekleyen karanlık boğayı
sabaha karşı ve hiç uyanmamış tanyerinde ışıyan kavak ağacını
ve bütün bunları birden düşündüren seni düşünüyorum
şimdi.
Günlük Şiirler gibi harikulade bir şiiri üreten, "Yoksulluklardan
bir devrim bile yapılabilir/ Ama hiç birşey hiç bir sey yapılamaz ayrılıklardan." diyen şair.
"Sen gittikten sonra iki çalgıcı
turnalar semahını çaldı ve kimse dinlemedi onları
benden başka. Sarımsak kokusunun
yoksulluk ve rakıyla buluştuğu saygısız kalabalıkta
kimse duymadı beni terkeden
kanatların bıraktığı esintiyi. Biri incecik öbürü kalın
iki tel vururken çalgının yüreğine
nicedir aklımı kurcalayan Bertold Brecht'in
"Sevenler" şiirini düşündüm bir yaşamdan ötekine
yanyana uçan iki turnayı. Taa yirmisekizlerden.
"Güneşin ve ayın az değişken dilimleri altında
uçup giderler yine, böyle tutkun birbirine.
Hey, nereye gidersiniz? - Hiç bir yere - Nerden gelirsiniz?
Her yerden. Sorarsınız, ne zamandır birliktesiniz? diye.
Az zamandır. Ne zaman ayrılacaksınız peki? - Yakında."
Çıktığımda hava acıktı ikindi güneşi gibi
nicedir ısıtmayan parlak ayın az değişken dilimleri altında
yürürken sordum kendi kendime. Nereye gidiyorsun?
Hiç bir yere. Ne zamandır yalnızsın? Bilmem, denize
ve ayışığından yapraklar kesen
şiire sormalı bunu. Daha yazılırken
bir anıya dönüşen şiirlere
Sordum kendi kendime ne yapılabilir çamurdan? Heykel
Acilardan? Aşk. Yoksulluklardan
bir devrim bile yapılabilir. Ama hiç bir sey
hiç bir sey yapılamaz ayrılıklardan.
Sen, çalgıcılar ve ayışığı çekip gittiniz uykunun
eşiğine vurulmuş bir turna gibi dönerek
düşerken sordum otuzdokuzlardan Bertold Brecht'le birlikte
"Ne yapmalı peki?" Aklim dokunacak
bir baska akıl arıyor. Nicedir yabancı denizlerde
yıkanan tenim baska bir teni. "Ne yapmalı?"
Biliyorum yağmur yağmaz yukarı doğru yeniden
Acımaz olur, silinir gider izi bıçağın.
Ama hiç bir rüzgar doldurulamaz boş kalan yerini,
bir yaşamdan ötekine
birlikte uçan turnaların yerini
gökyüzünde. "
vermeme olanak yok bana verdiklerini,
ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli.
geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak,
ben seni alayım istersen, sen de beni.
Duman renkli ve kocaman bir karganın
Kumlu dalgın kanatları ardından
Denizin derinliklerine açılan
Akdeniz güneşinde çürümüş ahşap
Ve kuytu yosunlara çalan teknenin
Reçine kokusuyla tanıdığım
Çamağacına
Bol sisli bir kışın ormanından
Karlı gelin telleri taşıyan
Gümüşten yapraklarla örtülü
Uysal ve uzun boynunu bahçelerin
Ve benim toprağıma eğmiş
Gülümserken bir eşkiya rüzgarın
Söküp uzaklara götürdüğü
Çamağacına
Bir akşamüstü kayboluşu
Penceremin daracık sahnesini
Lacivert ve kadife ve kesin
Birinci perdesiyle kapayan
Günlerimi çok eski bir oyunun
Gözgözü görmeyen karanlığında
Ortaçağ panayır soytarılarının
Küt ve kıvırcık sakallarıyla
Durmadan dekor değiştirdikleri
Öfkeli aralığında bırakan
Çamağacına
Şimdi rüzgar geçiyor penceremden
Gövdemin kuruyan kavalını
Kırmızı türkülerle donatarak
Senin ormanından sayısız ağaç
Ve düslerimde bembeyaz yıkadığım
Teninden coşkun sular geçiyor
Kapılıp sürüklenen ırmağa
Kıyıların danteline alışkın
Ellerim birden ulaşıyor
Çamağacına
Öperken yapraklarını acıyla kısık
Sesli kuşlar bakırlayan yüzünün
Bahçesinde yediğim vişnelerinin
Kabına sığmaz sevinci ve tutku
Yırtarken demirden kuşağını
Ağır bir işçi gibi ölümün
Beni yaşamanın kavgasına
Yarışta bir tay gibi fırlatan
Çamağacına
Seni bir çok daha görmek için
Dallarına basıp yaylandığım
Şiiri katıksız dolambaçsız
Bir önsöz olsun diye yazdığım
Senin adınla karıştırıp
Adını yüreğimin canına
Kazıdığım ve şimdi bir akşamüstü
Penceremden ansızın görünmeyen
diyor ki içimden bir ses
beni yüreğinin üstüne bir mühür gibi koy
çünkü ölümden daha güçlü bir sevgiye ihtiyacım var
geçmişin selvi ağaçlarından, sönen yıldızın ışığından,
köşeyi dönerek kaybolan gençlikten
kurtulmaya ihtiyacım var.
aihm' nin, türkiye' yi, ''gözlatı süresinin uzunluğu ve avukatlarıyla görüştürülmediği'' gerekçeleriyle, suikastçisine 12bin euro tazminat ödemesine hükmettiği insandır. o değil de insan! hakları! mahkemesi' ne sormak lazım; diğerleri gibi onat kutlar' ın da en insani hak olan eceli ile ölme hakkı ne olacak? denebilir ki faili hapiste. bu kimseyi geri getirmiyor, türkiye' nin kayıpları için nasıl bir cezaya hükmederler acaba?
"durmadan düşünüyorum, ne çok öldük yaşamak için." ülkemin aydınlık yüzü. 16 yıl önce kaybettiğimiz bir sanat adamının arkasından sessiz yığınlar ağlıyor.
dokun bana, bana dokun ne olur
hasretinden öldüm
kopar zincirleri yeniden gel
durmadan gel, hep gel...
Fethi Naci"ye göre Gabriel Garcia Marquez"den önce büyülü gerçekçilik akımının örneğini vermiştir ishak kitabıyla. Kanaatimce de erişilmesi güç bir özgünlük taşımaktadır kitabı.
bugün ölüm yıldönümü olan gaziantepli büyük insan. ishak türkiye edebiyat tarihinde ışıldayan bir baş yapıttır. sinemacılığı, özellikle ömer kavur'un yönettiği yusuf ile kenan filmi ise onat kutlar'ı hayırla anmaya vesiledir.