Ben senin avuçlarını çok seviyorum, ne güzel avuçların, öptükçe buğulanıyor, buğulandıkça çok güzel kokuyor, öpüp koklamaya doyamıyorum avuçlarını, avuçlarını o kadar çok öpüp kokladım ki değil bin değil milyon tüm dünyadaki insanların arasından bile seninkileri ayırt edebilirim.
Avuçlarında tarif edemediğim birşey var, her seferinde bir öncekinden daha çok ciğerlerime doldurmak için daha derinden soluyorum, bir önceki nefesten daha mutlu ama bir sonrakine oranla alacaklı gibi hissediyorum kendimi, sonra bembeyaz bi karanlık kaplıyor her yanımı her şeyi unutuyorum o an, adımı bile.
Avuçlarının değdiği yer ateşsiz közsüz yanıyor, dudaklarım yanıyor, boynum yanıyor, göğsüm kollarım ateş alıyor sen dokununca.
Avuçlarını özledim ben yine, ekmek bile istemem, açlıktan ölmeyecek kadar suyumu versinler ömrüm boyunca sadece avuçlarını öperek yaşayabilirim. Bu abartı değil, yalan değil, dolan değil. Gerçek olması acı veriyor zaten, sana da! Bana da!
Hayatımda belki de ilk kez bu kadar çok bir insanı tanıma isteğiyle doluyum. Seninle ilgili her şeyi aşırı biçimde merak ediyorum; nelerden hoşlandığını, görüşlerini, hayallerini, ideallerini, geçmişini, aileni... seninle oturup uzun uzadıya bunları konuşmayı çok istiyorum. Ama ne yazık ki böyle fırsatım hiç olmadı. Seninle karşılaştığım o kısacık Anlar benim için altın değerinde.
Sen ister beni sev ister sevme ama her koşulda yine benim hayatımda yer almanı istiyorum.
Mutlu ol; insanlar geçer, gider ve çoğu zaman da dönmez; bunu takmanı hak etmezler, benim için de aynı durum söz konusu derdim. Kimseye değer verme diye eklerdim.
üzülmesini istemezdim ama bunu söylemezdim de, sadece hareketlerimle fark etsin isterdim.