atomun yapı taşları içerisinde insan medeniyetinin tüm teknoloji unsurlarını devreye sokarak, yıllar süren uğraşı ile ulaştığı sınırdır ki, aslında bilinmeyenin kaçta kaçını bildiklerini dahi bilmemekteler. işin asıl acı yanı ise gerçekten eşsiz dehaların, bildiklerimizin bu kaçta kaçın hangi tarafında yer aldığını dahi bilemeyeceğimizi öne sürmesidir.
yani kısacası bilinmezin içinden biliyorum diyerek ayırdıklarımızı dahi bilmiyor olma olasılığımız her zaman var.
işte bilmek isteyipte bulamıyorum, yok dediğimiz yaradanımızda bu akıl oyununun içinde sınıyor bizi.
kendisini reddettiğimiz kadar yarattığı izafi varoluşu reddedip, reddetmiyeceğimizi sınıyor.
insan atom gerçeğine vakıfken! nasıl olurda işittiğini, kokladığını, dokunduğunu, tattığını, hissettiğini öne sürebilir.
hangi dalga boyunun hangi boyutunda, hangi izafi gerçeğini yaşadığını karıştırmış zihinleri ile yaradanı reddeden dangalaklara, izafiyet hakkında ve mutlak hakkında bu kadar sivri uçlu kararlar vermemelerini tavsiye ederim.