elia kazan'in 1954 tarihli filmi. basrolde marlon brando var. brando yine dokturmustur bu filmde. en cok hosuma giden yani ise bu filmde ipincecik, sirim gibi delikanli. filmin temasi haksizliga karsi girisilen mucadele, sendika mendika vs.
Niye akplilere koyun veya ahmak diyoruz onu temsilen bir entry girmiş yazar.
Her şeyi geçtim, olayı çok basit seviyeye indirgiyorum, daha bugün benzine 16 kuruş, mazota 11 kuruş zam geldi. Hem de brent petrol fiyatı üç aydır aynı düzeyde iken. Bu zammın nesi hayırlı faydalı acaba? Hadi diyelim sen araba kullanmıyorsun senin yediğin içtiğin sebze meyve et süt her şey nakliyeyle; nakliyeciler zam yapacak, onun üzerine hal zam yapacak, onun üzerine manav zam yapacak veya toplu ulaşıma taksiye metroya zam gelecek benzin zammı yine senin bir tarafında patlayacak. Sen mazoşist misin? Bunu hayırlı bir şey olarak mı görüyorsun?
Daha yatırımlardan, özel sektörün devasa borçlarından, merkez bankasının kuşa dönen rezervleri yüzünden kıpırdayamamasından, yatırımcının önünü göremediği için yatırımlarını ertelemesinden, dolarizasyon ülkesi Türkiye'de birikimlerin dolara kayıp TL'nin daha değersizleşmesinden, ülke bonolarının satışı için faizlerin çift hanelere vurmasından, ithal ürünlerin fiyatının patlamasından söz etmedim bile.
ihracat cak cak diyeceksen hiç deme biz dolar üzerinden ham madde makine alıp dolar karşısında ezilen euro üzerinden ihracat yapan bir ülkeyiz. Turizm hiç deme turist gelmiyor ülkeye.
Sizi parayla mı veriyorlar bu sözlüğe? Belirli bir IQ eşiğinin altında olmak şartı mı var sözlüğe üye olmanız için?
Beri yandan üye oldu olalı kimse bir yazı yazmamış hakkında, belki kendini göstermek için böyle cahilce entryler giriyordur reklamın iyisi kötüsü olmaz hesabı.
Liman işçileri ve onları sömüren sendika (tanıdık hikaye) konusunun etrafında dönen, Marlon Brando'nun başrolde oynadığı ve Elia Kazan'ın yönettiği ünlü film; Rıhtımlar Üzerinde. Zulme karşı direnme olgusu, vicdan hesaplaşmaları içeren (öyle derin girmemiş yönetmen ama) ve elbette ki aşk sosu sunulmuş zamana meydan okuyan bir film. Filmin sonu da pek manidar, yönetmen ya görünenin tersi bir mesaj vermiş ya da ben evhamlıyım.
başrollerinde marlon brando ve eva marie saint'in oynadığı, 1954 yapımı harikulade bir elia kazan filmi.
yine elia kazan'ın yönettiği a street car named desire filminin mitch'i bu filmde father barry(papaz)'yi canlandırır.
12 angry man'in jüri üyelerinden birini canlandıran lee j. cobb ise filmde johnny karakteri olarak çıkar karşımıza.
"o rahibeler nasıl da acımasızca döverdi beni. dayakla beni eğitebileceklerini sanıyorlardı, ama onları kandırdım.
- belki de seninle nasıl başa çıkacaklarını bilmiyorlardı.
sen nasıl başa çıkardın?
-biraz daha sabır ve şefkatle. insanlar bu yüzden zalim ve sorunlu olur. kimse onları umursamamıştır."
Gençliğine hayran kaldığım üç aktörden birisidir Marlon Brando. Bazı filmler vardır bir oyuncu bile o filmi klasik yapmaya yeter. işte öyle bir filmdi izlediğim. inanın bana verdiği duygu 60 sene geçmesine rağmen taptazeydi. Hele ki sonlarına doğru yaşadığım heyecanı belki de okula ilk başladığımda yaşamıştım. Hayır, gerçekten abartmıyorum. Konusu çok yaratıcı.. Ancak bunu yaratmakla kalmayıp ortaya çok güzel kurgu serpmişler. Her anından zevk aldığım bir yapımdı izlediğim.
Öncelikle 'serserinin' fakir ama gururlu tavırları baştan sizin hayranlığınızı kazanacaktır. Çevresindeki insanları her ne kadar önemsemez gözükse de aslında çok daha fazlasını yaşayan biriydi. O dönemlerde halkın kağıt parçası kadar değersiz olmasını da ayrı olarak çok iyi yansıtmışlar. insanların duygu ve düşüncelerinden çok hırsın ve paranın satın alabildikleri meşhur. Ama az da olsa bizim serseri gibi yüreğini ortaya koyan birileri var. Tabii filmde kiliseninde pozitif ve adaletli gösterilişi cabası. Kötülerin peşinden giden ve bir takım sırları aydınlığa kavuşturmaya çalışan bir rahip mevcut. Terry karakterinin başkaldırışında ki temel sebep Edie'e karşı yaşadığı hisler.. Güneşi seversiniz ama güneş buluta aşık, çiçek toprağı sever fakat toprak suya aşık, kağıt kalemi sever ama kalem ellere aşık. Fakat bir insana aşık olmak mutlaka karşılıklı hislerle mümkün oluyor. Zaten onunla tanışmadan önce vurdumduymaz bir kişiliğe sahip. Ancak aşk öyle birşey ki yanında sorumluluğu da getiriyor. Vicdan mahkemesini de getiriyor peşi sıra. Bermuda şeytan üçgeni böyle oluşuyor işte kendini bir halt zannedenlere karşı. Sonunda ki o direniş sahneleri yılmamanın, sisteme başkaldırmanın getirdiği önemi vurguluyor. Film adeta susmayın diyor bize. Çünkü susarsanız bu filmde ki gibi sıra size gelecek. Gerçek bir başyapıt.
elia kazan bu saheserde brando nun kaprisli kisiliginin oldugunu , her gun terapistine gittigi * icin setlere ancak belirli saatlerde ugradigini ama herseye ragmen onunla calismanin buyuk zevk oldugunu belirtmistir.
1954 yılında çekilen rıhtımlar üzerinde filmi 8 dalda oscar kazanmıştı.
film, marlon brondo'nun canlandırdığı terry malloy'un başından geçenleri konu ediyordu. eski boksör terry, new york'un rıhtım bölgesinde ağabeyi charley için ufak tefek işler yaparak yaşamını sürdüren bir gençti.
ağabey charley ise, rıhtımdaki sendikanın başında bulunan, kendi menfaatinden başka bir $ey düşünmeyen, parasını da cinayet ve dolandırıcılıkla kazanan johnny friendly için çalışıyordu.
rıhtımda tüm çalışanlarca bilinen bazı kurallar vardı.
birinci kural gerçekçiydi : johnny friendly için çalışıyor ve onunla iyi geçiniyorsanız, rıhtımdaki bütün iyi işleri siz alır, az iş yapıp çok para kazanabilirdiniz.
ikinci kural ise son derece basitti : friendly7le anlaşamıyorsanız iş bulamazsınız ...
üçüncü kural ise gayet kesindi : bu sendika üyelerinin yasadışı işlerini başkalarına, mesela polise ihbar ederseniz hayatla ilişkiniz kesilirdi.
marlon brondo, yani terry, bir gün bilmeden ağabeyi charley ve patronu friendly tarafından, bir adamın öldürülmesine alet edildikten ve kurbanın kız kardeşine aşık olduktan sonra, kendi hayatını sorgulamaya, rıhtımda çalışan insanların yaşam şartları üzerinde düşünmeye başlar. mahallenin rahibesiyle konuşurken ona " eğer friendly ve adamlarını ele verirsem hayatımın hiçbir değeri kalmaz " diye yakınır. rahip barry de ona yaşamını değiştirecek sihirli cümleyi söyler " eğer ele vermezsen ruhunun ne değeri kalır ? "
ve terry tahmin edileceği gibi polise gidip tüm bildiklerini anlatır.
burada biraz duralım ve filmin senaryosuna yansıyan gerçek yaşamla ilgili bir saptama yapalım :
yönetmen elia kazan, filmi çektiği 1954'ten iki yıl önce, amerika'daki mccarthy soruşturmaları sırasanda, amerikan aleyhtarı etkinlikler soruşturma komisyonu'nun (huaac) karşısına çıkmış ve komünist olan meslektaşlarını ihbar etmişti.
işin özünde elia kazan, rıhtımlar üzerinde filminde, bu hareketinin sebebini açıklamaya çalışıyordu. kendi tutumunun özeleştirisini filmin kahramanı terry'nin davranışında gösteriyordu. yani yönetmen kazan, arkadaşlarını ruhunu kurtarmak için ele vermişti.
dipnot : aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra, 1999 yılı oscar töreninde elia kazan'a " onur ödülü " verildi. 90 yaşına merdiven dayamış yönetmen sahneye çıktığında salonda bulunanların yarısı ayağa kalkmayarak ve alkışlamayarak onu hala affetmediklerini belli ettiler. filmin çekimlerinin bitmesinden sonra elia kazan'ı bir daha görmeyen marlon brondo ise törene gelmemişti !
sayfa 53, 54.