orjinal adı 'on the road' olan okunduğunda toplayıp pılı pırtıyı gitmek lazım buralardan duygusunu derinlemesine yaşatan beat edebiyatı yazarı olan jack kerouackkitabı.
kitabın girişindeki sözcükler bile içeriğinin ne kadar enfes olduğunu ele verir.
--spoiler--
yoldaş, veriyorum elimi sana.
paradan kıymetli aşkımı veriyorum.
tanrıdan ya da yasadan önce veriyorum kendimi sana,
ya sen kendini verecek misin? çıkacak mısın benimle yola?
nefes alıp verdikçe ayrılmasak mı yoksa?
"...bense ilgimi çeken insanlar söz konusu olduğunda hep yaptığım gibi peşlerinden sürükleniyordum, çünkü benim için yalnız çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar, aynı anda her şeyi birden arzulayanlar, hiç esnemeyen, beylik laflar etmeyen, yıldızların arasında örümcekler çizerek patlayan ve en ortalarındaki o mavi ışığı görenlere, "vay canına!" dedirten o sarı maytaplar gibi yanan, yanan, yanan insanlar."
Arka kapıdan kaçanların, aitlik hissini bulduğu yer; bir nevi yuva bu kitap. Yuvanın yolun kendisi, aidiyetin ise tüm dünya olduğu...
Bütünleşik devletler, Florida, Interstate 95...Şahsi on the road'um. eğlence vaadeden bir eyaleti baştan sona arabayla dolaşma hayalinin, hayallikten istifa ettiği günlerdi. Radyolar Holiday çalıyordu paso ve bazen de "wake me up when september ends". Öte yandan hiçbir radyo giderken sağda dönerkense solda konuşlanmış ve hayatımıza yön verebilecek herhangi bir işletme hakkında biz dinleyenleri enforme etmiyordu. Etmesindi zaten. enformasyon istemiyordum. Enformasyon olmadan keşfetmeye yol diyordum ben ve yolumu bulmuştum. Yol güzeldi. Güzel olan yoldu. Yoldakiler çok güzeldi. Güzel olan yollardakilerdi. Dalından düşen bir hindistan cevizi gibi güzel, miami'li bir sokak çalgıcısına türkçe şarkılar çaldırıp beraber söylemeye çalışmak gibi leziz. Onlarca milletten insan, fahişeler, striptiz kulüpleri, hurilerin florida şubeleri, keşler, 2 fast but not 2 furiouslar, kasırgalar, en alakasız yerlerde görülen uzak tanıdıklar, dünya küçük klişeleri, bakmaya doyamıycağın cillop gibi mekanlar, sesler, yüzler ve sokaklar ve şarkılardan gündelik hayata yapılan araklar. Kendin full'le kendin gaza baslar, durmalar, kalkmalar. Amerikan polisleri, "iksquizmi sör mey ay si yor laysıns piliiz"ler, Nerde akşam orda sabahlar, hiç bitmesinler,...doz wör dı deys be may firend...
Denk gelip de o günlerde okumuş olsaydım Jack Kerouac'ın on the road'nu biraz kendimi tanıyorsam geri dönmezdim memlekete gibi geliyor bana, yoksa şüphem mi var? yani belli olmazdı tabi de, en az 1 sene daha safi serserilik yapmak için kalabilirdim oralarda mülteci mülteci. Dur bakalım. Gideriz belki yeniden.
Yol burda. Ben burdayım. Tekrar düşmeyeceksem o yollara, ne anladım bu cinsel aktiviteden.
kitap, yer yer zaman zaman der ki:
"hep birlikte dışarı çıkıp nehri ve insanları tanıyalım, dünyayı koklayalım."
"arabayla uzaklaşırken arkanızda bıraktığınız insanların düzlükte ufalarak nokta haline gelip kaybolduklarını gördüğünüz anda hissettiğiniz o duygu nedir? fazlasıyla büyük bu dünya, bizi ezip geçiyor duygusudur bu; ve vedadır. ama biz yine de gökyüzünün altında bir sonraki çılgın maceraya doğru koşarız."
ve,
"daha gidecek çok yol var önümüzde. ama önemli değildi, çünkü yol hayattır."
beat kuşağı insanları otostopla dünyayı dolaşarak,caz müzik dinleyerek,başkalarının hayatlarına karışmayarak,uyuşturucu maddeler kullanarak yaşıyorlardı.beri yandan özgürlükçü,tutculuğa,baskıya,savaşa,faşizme karşı düşünceler geliştiriyorlardı.jack kerouac günlerce daktilosunun başında gelişine yazdı bu romanı.onların yollardaki hayat hikayesi.