Murathan mungan'a ait şiir kitabı. Bu kitaba dair en sevdiğim şiir, ismi gibi omayra oldu. Ikinci olarak sevdiğim şiir çöl işaretçileri oldu. Şu bölümü;
(...)
"çöl geçer
çöl durur
çöl yaratır yeniden
çok uzaklarda değil
içimizin iklimi
kuma bakar
suları çekilen kumlara bakar
'anlarsın sen de uzun bir susmadır
başkasındaki ölüm'
herkes bunca sözünü ederken
kolay keşfedilmez yalnızlık
dünyanın bir yerinde
seninle aynı işaretlerin şiirini yazan
gün gelir şiiri bırakır... çöle bakar
siste bir şey görünmez
yalnızca aydınlanır yüreğin derinliği
nöbetçi kalırsın başkalarının öykülerine
vadilerde kaybolanlar bulsun diye seni
ölüp geri döndüklerinde
yaratamayacağı hiçbir durum yoktur yalnızlığın
örneğin çölde bulunmuş şu gemi
ya da deliliğin gizli mesleği aşk gibi
kendi tülüne tutulan hayaletler
işaretledikleri gövdelere geri döndüklerinde
ne aşk, ne çöl, ne gemi
çölün ağına takılmış
binlerce işareti tanımak
çöl ile yıldızlar arasındaki
derin akrabalığın boşluğunda
ruhu tanrıya çıkaracak kadar günah
ancak ondan sonra konuşabilir
konuşulacak bir işaret kaldıysa
çölde bir anakaraydı aradıkları
su değil, susuzluk değil, vaha değil
serap değil çöl bile
bir anakaraydı kıyısına adım atar atmaz
başlarını yaslayıp uyuyacakları
bir işaretle yaratılan krallık istiyorlardı
o ilk işaretin arılığı
kalmıştı gözlerinde
ne kadar uzağı görseler
dönüp geliyordu yine ilk imge
hiçbir serap silemiyordu, ne ölüler, ne cinnet, çöl bile...
kimsesizlikten çıkış mümkün mü çölde
uğultusuna sarınmış gidiyor
seraplarımızın gözleri önünde
uğultusuna sarınmış gidiyor
sarışın çöllerin esmer erkekleri
uğultusunda sarınmış gidiyor
kefenleri sis renginde, okunmuyor işaretleri
ufkumuzu bitiyor onların vardığı yerde
bir uğultu kalıyor
bir uğultu
bir uğultu
hiçbir çölü geçemeyenlerin kalbinde."
cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana
mendili kan kokan sevgili arkadaşım
usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın mecrasında
yolun sonunu söylüyordu
günahkar iki melek olan sağdıçlarım
al birkaç bulutlu sözcük
atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
mekik, taflan, kar kesadı bir iklim
aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
bu ilişkinin topoğrafyasını
mezhepler tarihinden bulup çıkardım
adanan boynunda o gümüş zincir
bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
işte yazgının kara zırhlısı!
kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
çünkü hiçtir bütün duygular
korkunun verimi yanında
benim ruhum nehirler kadar derin!
kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!
arı bir sessizlik duruyor
şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
gövdenin demir çekirdeği
kalkan teninin altında
sana okunaksız bana saydam giz
içindeki uğultunun izini sürüyorum
bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
harabeler diriliyor
heykeller tamamlanıyor
kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
başka çağlara gidip geliyoruz
aşk tanrısı için
seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde
aşkın kaplan ve yılan düğümüyle
öpüyorum seni boynundaki yaradan
iniyorum kaynağına
aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
dokunuşlarımın parıltısında
düğümlü mendilin, gümüş zincirin
sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
çözülüyor avuçlarımda
tılsım tamamlanıyor
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
tılsım tamamlanıyor
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
sevgilim, oluyorsun
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına
adın yoktu tanıştığımızda
eksiğini de duymadık
bazen bir rüzgarı, bazen birkaç zeytini
adının yerine kullandık
adın yoktu tanıştığımızda
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
şimdi adın var
şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
yükseliyor ve tehdit ediyor
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
yüzümün pususunda geziyor
sularda bilenmiş bıçaklar
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
etimle ruhum arasında çelişen ilke
geri döndü bana
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
içimdeki tarih bitti
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
ve şimdi adın var
ve şimdi
ikimizin vaktinde
intikam saati geldi
omayra, bu adı verdim sana
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
gücünden habersiz sakin gülüşün
kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
ben ki hileli bir oyun,
birkaç kırık zar
ve kara muskalı tılsımlarla
almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
asıl sen tutsak etmişsin beni
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine
sığlığın, sevgisizliğin
o sonsuz kendiliğindenliğin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni
o kadar bağlandım ki
tutkusuz bedenine
ya öldüreceğim seni
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne
sayıklayan bir ağaç gibiyim omayra
uğultusu geliyor ta derinden
gövdemin geçtiği masalların
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
bak sana korkaklığımı veriyorum
var olmanın bütün varoşlarından
ben yenildim, işte silahlarım
tılsım tamamlandı
sonuna geldim çizgilerini sildiğim
bir büyük haritanın
aşkım ölümün sınırında omayra
olduğun yerde kal kımıldama!
hayır ; msn'de bugün smiley yaptığım yazar falan diye ben de yazmak istiyorum ama yapmadım nasıl yazayım..
bir de bu muhabbetleri döndüren iki farklı grubun kesişim kümesinde bulunmasından dolayı sol cerceveden hiç düşmüyor mübarek..cidden düştüğünü bir görsem , düşüp bir yerini mi kırdı acaba diye sanrılara kapılıp epey korkacağım..pardon bu nicke bu formatla yazılmıyordu..şöyle yapalım ; düşüp bir yerini kırmasından çok korktuğum yazar..oldu galiba..
kendisinin şuan bir şiire ihtiyacı olduğunu düşündüğün ve hemen kendisine bir şiir yazdığım yazar:
MELEK
Meleğim,
kanatların kopmuş,
uçamazsın artık.
Eskisi gibi dokunamazsın,
yaşayamazsın böyle.
isteğim,
seni mutlu etmekti hep.
Elimden çok şey gelmedi,
elimden gelenlerse yetmedi.
Uzanmışsın boşluğa,
içinde bir fırtına,
Sahillerin kalabalık,
limanların karanlık.
Rengin solmuş,
gözlerinin etrafına
siyah halkalar dolmuş.
Yaşlanmışsın,
saklanırken.
Yaşlanmış gözlerin,
beni beklerken.
Çok mu geciktim ben
gelmek için,
iyi etmek için seni?
Geç mi çağırdın sen
gelmem için
iyi etmem için seni?
evlenmek istediği kişiye babasının sıcak bakmamasının sebebi damat adayının henüz sünnet olmamış olmasıdır. bu sebebiyetten evlilikte pürüz vardır. kendisiyle anlaşma zemini aranan damat ile son düzlüğe gelinmiştir.