15 gün olmuş sen gideli, söylememişler bana belki gelirsin diye geri. ben geldim bulamadım seni. gözyaşlarımı yıllardan sonra tekrar hatırladım belki. keşke son öpüşümde o ton ton yanaklarını defalarca öpseymişim, sarılsaymışım doya doya.. bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölümmüş her şey sanki. kanatlarına ihtiyacım vardı, çırptın gözünü bile kırpmadan, aldın altına hayallerimi. yeşerttin. bugün dua ettim senin için, yanına gittiğin yüce Allahım a, dedim ki yarabbim onu cennetinin en güzel yerine koy, dedim ki onun kalbi kadar temiz bir yer varsa o da sadece orasıdır. sen en büyük dosta gittin biliyorum, ama biz çok seviyorduk seni gülpembem. bize orda da yalnız bırakma ama, gözle devamlı, bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm çünkü herşey. biz yoksulların ihtiyacı olacak daima sana.
kayıp mı ettik biz gerçekleri, gözler karanlığa bakıyordu sanki, ama sen giderken bana bir şey daha öğrettin sevgili: ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki
leonardo da vinci bir sözünde şöyle der; ''nasıl ki mutlu bir günün ardından, mutlu bir uyku gelirse, mutlu bir hayatın ardında mutlu bir ölüm gelir.''
ve sanırım ölümün olduğu yerde de daha ciddi olan şey, yapamadıklarımız, pişmanlıklarımız ve keşkelerimizdir.
bir tohum düsünün. bu tohum toprağa ekildiği vakit gerekli sartlar sağlandiğinda önce cicek acar. sonra da meyvaya yahut sebzeye dönüsür. gereken zamanda tüketilmediğinde önce solar sonra da cürür. cürüdükten sonra da humuslu toprağin humusu olur.
bildiğiniz gibi canlılar bitki, hayvan ve insan olarak üce ayrilirlar.
ayrintilarda farklilık vardir. ama temel işleyiş kanunları aynıdır.
mezarda yatacağimiz sürenin yasadiğimiz süreden daha az oldugundan kelli bir halta yaramaz dingillikleri ciddiye alip salak salak yasamiyor muyuz?
elbette yasiyoruz, yemeyelim bizi.
eh buna yasamak mi denir yoksa vergi beyannemesi doldurmak mı denir?