I.
cesetleri toplamak bana dü$tü
ölülerimin ardından iyi konu$acağım
II.
karanlık gecede be$ ölü
biraz çocuk biraz delikanlı tümü
umutla umutsuzluk arasında ya$arken
ölümleriyle iyiden koyula$tı acının rengi
kırıldı da dü$lerinin en güzel yeri
$arkılarını bıraktılar giderken belki bir anı
III.
anımsıyorum
düğüne giden çocuklar da böyle gülerdi.
Ölüler bağırıyor mezarlarından;
Yolcular, oturun taşlarımızda!
Onları deviren biziz toprağa,
Biz attık onları böyle ayağa;
Sakın atlamayın kenarlarından!
Ölüler bağırıyor mezarlarından...
Yolcular, uzanın yere upuzun;
Dayayın taşlara başlarınızı!
Tüy yastıklar gibi rahat taşımız,
Birleşsin bir lâhza orda başımız!
Bizdedir cevabı kuruntunuzun;
Yolcular, uzanın yere upuzun!
Ben de bir gün böyle haykıracağım:
Yolcular, oturun mezar taşımda!
Yolcular, önümde fısıldaşacak,
Yolcular, aşılmaz yollar aşacak.
Taşımı yerlere yatıracağım;
Ben de bir gün böyle haykıracağım!
oysa ne tuhaftır. yerde yatan bu adam bizim sevdiğimiz o insan değil miydi? nedir bizi ölüden ölesiye korkutan? eskiler derler ki; "ölüden korkma, diriden kork!" mantıklı. ölü kalkıp yakamıza yapışamaz. yapışsa seviniriz belki de. bir insanken bir ceset olmuştur. hiçbirşeye muktedir değildir artık. ama yine de diriden değil de ölüden korkuşumuz niyedir?
çünkü yerde boylu boyunca yatan ölü değil, ölümdür aslında. yanıbaşımızda. ete kemiğe bürünmüş, evimizin içine kadar girmiştir. apansız ve hep zamansızdır. ölüm ne kadar da tehditkardır şu haliyle. ne kadar gerçek. kaçınılmazlığı ne de çıplaktır. ölü sessiz, hareketsiz ama bir o kadar avaz avazdır. ölü ölümün ta kendisidir. işte orada yerde yatıyor. kalkıp ayaklarımıza yapışıverecekmiş gibi...