1.Meydana gelmek,varlık kazanmak, vuku bulmak.
2.Gerçekleşmek veya yapılmak.
3.Bir görev,makam,san veya nitelik kazanmak.
4.Bir şeyi elde etmek,edinmek.
5.Bir durumdan başka bir duruma geçmek.
6.Herhangi bir durumda bulunmak.
7.Uygun düşmek,yerinde görülmek.
8.Yetişmek,olgunlaşmak.
9.Hazırlanmak,hazır duruma gelmek.
10.Bulunmak.
11.Geçmek,tamamlanmak.
12.Sürdürmek,yürütmek.
13.Bir kuruluşla,örgütle ilgili bulunmak,mensup olmak.
14.Yaklaşmak,gelip çatmak.
15.Bir şey,birinin mülkiyetine geçmek.
16.Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz.
17.(nsz),teklifsiz konuşmada Sarhoş olmak.
18.(-e) Uymak,tam gelmek.
19.(-den) Yitirmek,elinden kaçırmak.
20.(-den) Bir yerde doğmuş,yaşamış olmak.
21.(-e) Bir olayla karşılaşmak,başına kötü bir şey gelmek:
22.(-e) Yol açmak.
23.Bir isim veya sıfatın belirttiği durumu almak.
24.(yardımcı fiil) Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama,bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur.
25.(yardımcı fiil) Hastalığa yakalanmak,tutulmak.*
Olmak
Ya da olmus gibi gostermek herseyi
Bir renkli gozluk cami gibi ince
Siyahin en korkuncu kadar kustah
Sanirim ayrilik kadar acidir tekrar gorusmek
Yeniden ayrilacagini bilerek
Ancak sayilabilecek kadar cok zaman var
Konusacak hicbir sey kalmayincaya dek
Güne düsmüs yarasalar gibi
Aptal ve saskin bir halde bakismak
Olmasini istemek
Keske olsaydi demekten
Baska care kalmamis
1-olgunlaşmak: sen oldun düş:)
2-meydana gelmek: sen nerden oldun yaaa?
3-hale gelmek: sen böyle değildin sonradan oldun...
hazır hale gelmek: yemek olduuu..
4-razı olmak anlamındadır: olllddduuuu!...
Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Kanadı yok
umutsuzluğun, akşam vakti deniz kıyısında bir taraçada,
toplanmış bir sofrada kalayım demiyor. Umutsuzluk bu, o bir
sürü olayların dönüşü değil bu, tıpkı akşam karanlığında bir
karıktan öbürüne giden tohumlar gibi. Bir taşın üstündeki
yosun ya da su bardağı değil o. Kardan elenmiş bir gemi o, ya
da düşen kuşlara benzetebilirsiniz, ama kanlarının en küçük
bir kalınlığı yok. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Başa takılan süslerle çevrilmiş küçük bir şey o. Umutsuzluk o.
Kopçası bulunamayan inci gerdanlık, bir ipe gelmez, böyle bir
şey işte umutsuzluk. Gerisinden, ondan hiç söz etmeyelim.
Başlamışsak bitiremeyiz umutsuzluğu. Saat dört sularında
avizeden umutsuzlanırım ben, gece yarısına doğru da
yelpazeden umudumu keserim, tutukluların cigaralarından
umutsuzlanırım. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu.
Yüreği yoktur umutsuzluğun, el umutsuzlukta hep soluk
soluğa kalır, umutsuzlukta kalır öyle aynalar, bize asla ölüp
ölmediklerini söyleyemezler. Beni büyüleyen umutsuzluğu
gördüm ben. Yıldızların türkü söyledikleri vakit gökyüzünde
uçan bu mavi sineği seviyorum. Şaşılacak, o uzun dolu
tanelerine benzeyen umutsuzluğu, o kendini beğenmiş o öfke
küpü umutsuzluğu büyük çizgileriyle tanıyorum. Her gün
herkesler gibi kalkıyorum, kollarımı çiçekli bir kâğıda
uzatıyorum, hiçbir şeycikler hatırlamıyorum, ama hep
umutsuzluğun yardımıyla o geceden koparılmış güzelim
ağaçları görüyorum. Odanın havası davul tokmakları gibi
güzel. Zaman içinde zaman bu. Büyük çizgileriyle tanıyorum
umutsuzluğu. Bana bir sırık uzatan perdenin rüzgârı gibi o.
Böylesi bir umutsuzluk akla gelir mi! Yangın var! Ah yine
geliyorlar... imdat! işte merdivenlere düştüler... Ve o gazete
ilanları, o kanal boyunca ışıklı reklamlar. Kum yığını, git, pis
kum yığını! Büyük çizgileriyle önemli değil umutsuzluk. Bir
orman yapmaya giden angarya ağaçlar, bir gün daha yapmaya
giden bir yıldız angaryası, ömrümü uzatan bir angarya günleri
daha. André BRETON