eski insanların yaş olarak neslimizden daha olgun kişiler olduğunu düşündüm. bu insanlar iyisiyle kötüsüyle her şeyi erkenden, çocuk yaşta yaşamış, elde ettikleri ve kaybettikleri şeyleri erkenden kaybetmişler.
yaşla değil yaşanmışlıklarla olgunlaşırız.
velhasıl, bir şeyleri erkenden elde edip yaşama şansımız azaldı, imkanlarımız eskiye kıyasla daha kısıtlı. günümüz toplumunda erken evlilik düşüncesi büyük oranda azaldı.
dolayısıyla daha yaşamamış ve de muhtemelen yaşayamayacak bir neslin mensuplarıyız. hala çocuk olmamız da bu yüzdendir. yoksa benim yaşımda insanın burda goygoy yapmasını anlamı nedir. hayatımızı bizden çalan herkesin geleceğini s*keyim.
olaylara bakış açısının kime göre neye göre tadında da olsa olumlu yönde değişmesi, "gençlik hevesi"nin yavaş yavaş kaybolması, daha "mantıklı" yorumların yapılması.. zannımca yaşla pek de bi alakası olmayan olay.
not: kendimden örnek vermek gerekirse; 17 mart 2006 kayserispor beşiktaş maçı'nda johnson, gökhan güleç'in kafası tekme attı. bi arkadas "yavas lan yamyam" dedi. johnson da gerçekten tırnak içinde insan azmanına benzeyen bi zencidir bu arada. eskiden olsa gençlik ateşime yenik düşüp, asla yapmayacağım şey olan " ya zenci değil mi işte, insan değil ki" vs vs vs derdim, "sonradan" pişman olurdum ama şimdi öyle yapmadım, sadece yutkundum ve ".mına koyayım johnson" diyebildim.
insan canlısının olgunlaşması öyle daldaki armutun olgunlaşmasına benzemez.
toprak, su, hava yetmez.
Bilgi lazım, deneyim lazım, tecrübe lazım ve en önemlisi akıl lazım.
Yaşla uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur. Ancak Akıllı insan olgunlaşabilir ve bu her yiğide nasip olmaz.
Artık eskisi gibi her Hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım. ilişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.
Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak
edenlere saklıyorum enerjimi. istediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.
"Ben demiştim" ,"ben bilirim",
"ben zaten anlamıştım",
Sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. ilişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.
iyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen
kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor. Zamanın ne kadar kıymetli
olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de öğrendim gide gele. Boş geçen her saniye değerli artık. Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim.
Gerektiğinde "HAYIR" demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor. Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum.
Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor.
Aileme ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.
Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar. Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir şey öğrenilmiyor. Yasamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece.
Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım. Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popumun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim .
Ayıp, günah yada ne derler korkuları çoktan geride kaldı. Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu.
Sonra Sezen'in şarkısındaki gibi anneni daha şık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun. işte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor. Yasamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk. Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek. inanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor. Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.
Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum.
güzel bir can dündar yazısı olgulaşmak adına yazılabilecek en güzel şeyleri yazmış.
Fazlası zarardır, gençliğinizi götürür, depresyona sokar. Olgunlaşırsanız, akranlarınızla uyum sağlayamaz, yaşınızın üstünde bir performans sergilersiniz, kendinize yazık edersiniz.
Bir yerde okumuştum: Mutluluğu insanlarda aramak yerine, benliğimizde bulmakmış.
Biraz kabulleniş, biraz affetmek, ısrar etmemek. Durulmak. Durgunlaşmak. Olana şükür etmek. Olmayanda bin hayr görmekmiş.