near light isimli parçasıyla bu akşam ruhumu alıp bedenimden çook uzaklara götürmüş müzisyen. tam da ayın bu akşamki güzelliğine kapılmışken kendimden, dış dünyadan tamamen soyutlandığımı fark ettim.
yıllar önce vazgeçtiğim, anlamsız olduğu kanısına vardığım intihar duygusu uyandı sanki içimde o 3 dakika 28 saniye boyunca. kendimi bir uçurumun kenarında buldum.
aşağıda hırçın, uçsuz bucaksız bir deniz var. yüzümdeki yorgun gülümsemeyi hissediyorum.tüm o kırgınlıklar, kızgınlıklar, adına varoluş krizi dediğimiz şeylerin hepsi birazdan geride kalacak. kafamın içi bomboş. artık hissetmediğim kadar mutlu ve huzurlu hissediyorum. tam kendimi uçurumdan aşağı bırakacakken parça bitti, ruhum bedenime geri döndü sanki. bir anda rüyadan uyanmış gibi kendime geldim.
sonra kendime şunu hatırlattım. hayat da aynı yollar gibi. nasıl ki yolun sonu değil de yol boyunca yaşadıkların, gördüklerin, hissettiklerin, biriktirdiklerinse güzel olan, hayat da öyle bir şey işte. o yüzden, yola devam. belki bundan sonrası daha güzeldir, kimbilir.
bir klip, insanı bu kadar yokedebilir mi?
viskiyi eşantiyon coca cola bardağında içtiğim günler çok üzgün oluyorum.
üzerimde pijamalarım, sefil bir halde bilgisayar başında ağladığım geceler var.
dolapta bulduğum tek bira ile sarhoş olmuşluğum var.
hiç bir şeyi unutmuyorum.
hiç bir şeyi atmıyorum.
çok gezip hiç eğlenmiyorum.
çok konuşup hiç dinlemiyorum.
bazen çok düşünüyorum.
düşündükçe dolapta duran 1 birayla sarhoş oluyorum.
noktalamaları değişik, eş anlamlı cümleler duyuyorum.
ben bazen çok ağlıyorum.
sonra umursamıyorum.
bakıyorum her yer duvara dönüşüyor, ben sadece bakıyorum.
kızmıyorum.
sıkıldıkça düşünüyor, düşündükçe içiyorum, içtikçe konuşuyor, konuştukça dinlemiyorum.
cümleleri duymuyorum.
konuşmuyorum.
susuyorum.
müziğin sesini açık bırakıp gidiyorum.
hepimiz bir şeyleri değiştirmek için gideriz, biliyorum.
1986 dogumlu izlandali müzisyen. gleypa okkur isimli bir parcasi var, ilk dinledigimden beri beni etkileyen.
bastaki yagmur sesi bu kadar mi yakisir bir parcaya.
bundan dolayi bana trentemoller'nin miss you parcasini hatirlatti.
yagmur sesi ve piyano'nun uyumuna bi de cello katilmiyor mu.
bu parcayi dinlerken perdenin arkasindan disardaki yagmuru izleyen bi cocuk beliriyor hayalimde.
ya da perdenin arkasindan hayati izleyen bi yetiskin.
öyle hüzünlü.
Gözlerinizi kapayıp, minimal eserlerinden birini açsanız, sizi uçsuz bucaksız diyarlara götürür. Ben genelde, sonsuz bir çayırın uzak bir köşesinde, sisler içindeki ahşap kulübeyi görmüş gibi oluyor ve mest oluyorum. Bir müzik, bu kadar sade ve bu kadar ruha hitap edebilir ancak. Varol izlandalı'm.
Nils Frahm ve Max richter'ın da olafur tarzı eserleri var -mesela m. richter'ın 'sleep' albümü- fakat olafur bir başka geliyor bana. bir olafur bir de philip glass; başkası olmasa da olur.
(bkz: 3055) isimli sarkisinda sozsuz sekilde nasil bir insanin ayni anda hem yalniz olmak istemesini hem de yaninda cok degerli birisinin olmasini istemesini anlatir ve tabiki izlandalidir.
bağımlılık yapan bir tip. kendisiyle yağmurlu bir günde kahve içip koltukta oturmak gibi asla gerçekleşemeyecek planlarım var.
ama yapıyor: https://www.youtube.com/watch?v=JnmZdTiyE-Q
izlandalı müzisyen. "gleypa okkur" isimli bir şarkısı vardır ki, melankolik duygu yoğunluğunu had safhada verir. kitlenir kalır insan. hareket edemez. sadece durur. yanan sigaranın dumanı gözüne gözüne gelir insanın. öyle bir parçadır.
düşlerin bestecisi. evet bu tabir onu en iyi anlatan tabirdir. Sadece düşleyin o tasvir edip, çalsın. erla's waltz ilk dinlediğim şarkısı. kısaca hayatımın şarkısıdır. dokunduğu her pian tuşesinde, bir hayat anlamı yatarcasına çalar. çaldıkça, ufku görünen hayallerin maviliklerle bezenmiş o güzelliğine varırım.
Sol "Frame" de bu iletiyi gormus olup kim lan bu adam? diye merak edip, arastiran insan, "Eulogy for Evolution"
albumunu falan bulup dinleyen insan.. sansli insandir.. iyi geceler.