şu anasını avradını siktiğimin agnolu not sistemi yüzünden okulu 2-3 sene uzatmak artık çok da yadırganacak bir durum değil. eskidenmiş o ver dersini geç git çağları. şimdi dersi geçmekte yetmiyor anasını satayım.
ulan şu agnolu sistemi bu ülkeye ilk kim getirdiyse ahirette iki elim yakasında orospu çocuğunun.
+1 den +1.5 e uzatma durumum. insanın canını hem sıkan hem üzen durum. sıkıyor çünkü nasıl açıklama yapılacağını bilmiyorsun. 1 sene den fazla uzatmamaya söz vermiş iken özellikle, üzülüyorsun çünkü işin boku çıkmaya başlıyor farkındasın. neyse hayırlısı. olur öyle bazen.
insanlara cok garip gelmesine ragmen hic de garip olmayan bir durum.
zor bir sey degil. 1. sinifta yattiysaniz hele, cok kolay.
en zor kismi, her boka karisan akrabaya olayi anlatmaktir. cunku cevrelerinde okuyan tek kisi torunlaridir. o da lisededir. off torunumuz mukemmel gidiyor diye hava civa yapip sonra gelip senin okul ne zaman bitiyor diye angutca bir soru sorar. o an akraba olmasa agzini burnunu kirasi gelir insanin ama ice atilir. bitecek iste diye cevaplanir. cevreden gelen senden beklemiyorduk bitirirsin diye umit ettik laflari artik patlama noktasina getirir insani. hele de okurken en ufak bir yardim bile yapmayan adamlar soyluyorsa bunu. sanki adamin benim ustumde cok emegi varmis gibi.
hayir yarraklar size ne? okulu bitirince para mi vereceksin? aile sirketini uzerime mi yapacaksin? arkadaslarinla uzerimden bahis mi oynadin 4 senede bitirecek diye? olayin ne arkadasim senin?
1 sene uzattim. neden? cunku 1. sinifta yattim. hazirlik okumadim. oss'yi de tek seferde hallettim. yani tek sene kaybim bu oldu. belki 6. seneye de uzatirim. ne olur uzatirsam? hicbir bok olmaz afedersin.
akrabalar haricinde cok sıkıntili bir olay degil. hatta oldukca rahatsin. meshur bir soz var. okulu 4 senede bitiren 4, 5 senede bitiren 1 sene kaybeder diye. hakli. 4 sene boyunca kendini paralayarak, kafanda sac kalmayarak, hatta kafayi yiyerek okulu bitirecegine, 1 sene uzat normal bir sekilde bitir. 1 senelik kayip senden cok sey goturmez emin ol.
üniversiteye başlayana kadarki 12 senelik eğitim hayatım boyunca hiç tökezlemedim. çoğu zaman sınıfın en iyisiydim, kafam basıyordu, başkalarından daha az çalışarak iyi sonuçlar alabiliyordum. zekaya değil kafamın rahat olmasına, kişiliğimin rahat olmasına bağladım bunu daha çok. mutlu mesut yaşadım yani.
sonra sınav sonuçları, msgsü mimarlık, beklediğim sonuç, istediğim sonuç, her şey güzel. biraz bakayım insanlar neler yazmış dedim, ''4 senede bitirmeye uğraşmayın, bitiremezsiniz'', ''geceleri uyumayıp hayvan gibi çalışmanıza rağmen kalıcaksınız'', vs. yok canım o kadar da değildir? diyorum kendi kendime, bi taraftan da neyse canım ne olacak filan diyorum. o öyle neyse canım değilmiş işte.
ilk sene, iki dönem de ders bırakmadım. çatır çatır verdim hepsini. öyle çok iyi bi ortalamayla değil ama okula göre iyi sayılacak bi ortalamayla kapattım seneyi. arkadaşlarımın bi bölümü uzattı bile okulunu. hepsi birbirinin önkoşulu olan proje derslerinin ilkinden kalarak. neyse bende her şey yolunda.
ikinci senenin ilk dönemi kopardım kayışları. hayatımda böyle yoğun bir dönem başkasında ne gördüm, ne duydum. 4 tane proje dersi, bu demek oluyor ki her hafta o projeleri ilerletip hocana göstereceksin, bu da demek oluyor ki her proje için en azından haftanın iki gününü ayıracaksın, 4 x 2 = 8 ? üstüne bi de 2 tasarım projesi neyse - zaten o ikisini verebildim sadece - 2 tane de hayvani detaylar çizilecek ders var. daha 3. dönem, yeni öğreniyorsun bunları. üstüne bir de o projemin birine yeni hoca olmuş, benden de az şey bilen gerizekalının teki, diğerine de mimarlıktan mezun ama 20 senedir iç mimarlık yapan, daha taşınması için kolonlarımı bile nasıl yerleştirmem gerektiğini anlatamayan dışardan bir hoca girdi. sonuç: ilerleyemediğim için teslimlerden 1 ay önce birini kendim bırakarak okulu kendim uzattım, diğerini de teslim ettim ama geçemedim. bi taraftan bırakmamalı mıydım acaba diye içim içimi yiyor, bi taraftan aileme anlatamıyorum çünkü anlamayacaklar, hayatımın en gergin 1 ayını yaşadım. sonrasında bıraktım değil, kaldım diyerek aileme durumu açıkladım. sert karşılamadılar, elbette üzüldüler ama bi şey demediler. ne desinler ki? çizim yapmaktan ağladığım zamanlar oldu, biliyorlar. sonuç: 2.90 civarı ortalama yaparken, dönem ortalamam 1.43 geldi, üstelik hayvan gibi çalışmışken. çöktüm, benden olmayacak mı acaba diye düşünürken - bölümde okulunu uzatmayan, o dönem 2'nin üstünde ortalaması olan 110 kişiden 10 kişi filan kaldı.
kabullendim, önemli değil bi dönem dedim. bi taraftan etrafımda ''bitirme zaten okulu, uzat uzatabildiğin kadar, öğrenciliğini yaşa'' diyenler, bi taraftan ''uzaması önemli değil, öğrenmen ve verimli geçirmen önemli, hiçbi önemi yok'' diyen hocalar, bi taraftan ''bi an önce okulu bitirip işe atıl'' diyenler, bi taraftan da istanbul'da okumam için hayvan gibi para harcayan ve iki küçük kardeşimi de okutan ailem. bundan dolayı da bazen önemsemeyen, bazen okul yüzünden depresyona giren, bazen uzamasın artık bitsin diyen, bazen başlarım ne önemi var bu kadar gerginliğe strese değer mi diyen, dengesizlikten ölebilecek bi insan oldum.
yine de her şekilde o kadar takmamaya başladım, bunun sonucunda bi dahaki dönem 3.18 ortalama yaptım. bi işe yaradı mı? hayır. bütün hayvani 5 saatlik proje derslerini çarşamba gününe koyan okul sayesinde, alttan ekstradan 3 dersim olmasına rağmen okulum yine uzamış gibi görünüyor, çünkü önümde 2 dönem + 1 diploma projesi dönemi kaldı ve o lanet dersler programa yani çarşamba günüme sığmıyor. buna rağmen bu dönem perşembe, ondan sonraki dönem pazartesi günüm boş. yine aileme açıklamam gereken bi durum, takmam gerekir mi gerekmez mi diye bi kararsızlık, gerginlik, gerginlik.
artık şöyle bir çözüm getirmeye çalışıyorum kendi kendime. stajlarımı bu yaz bitirmiş oluyorum. bi dahaki yaz çalışmaya başlayıp, o uzayan +1 senemi de bi taraftan okula gidip bi taraftan çalışarak geçireceğim. çalıştığım için daha da uzarsa artık beni boğaz köprüsünde bulabilirsiniz.
sonuç olarak - bir sonuç yok. iyi midir, kötü müdür, uzamalı mıdır, uzamamalı mıdır bilmiyorum ama - bu şekilde uzamaması gerektiği kesin. kimse kıçını yırtıp ona rağmen okulunu uzatmak zorunda kalmamalı. çok deli bi eğitim gördüğümüzden olsa bu neyse. ders programının düzgün ayarlanmaması, hocalar, bunlar olmamalı yani sebep. bende oldu, başkasında bundan sonra olmaz umarım. üniversiteye yeni girecek arkadaşları da girmeden soğuttuysam, kusura bakmayınız ama bu gibi şeyler bütün okullarda ve bütün bölümlerde başınıza gelebilir.
üniversite'ye gelirken hatta hazırlanırken çok ihtişamlı bir karşılama beklemiş biri olarak yazıyorum bunları...
intihar mektubu gibi oldu lan. hatta ve hatta* siz bunları okurken, ben çoook uzaklarda ense yapıyor olacağım.
öss*ye hazırlanırken hayal kurdururlardı zorla, kaliteli üniversite ve bölümleri düşlemekle kafayı bozduran depresyonlara gebe olurduk. ****
haliyle beklenti yüksek olunca hayal kırıklığı da onun çapınca büyüyordu. bir sene de dershaneye giderek on bir yıllık açığımı kapatma çalışmalarını azimle sürdürdüm her şeye rağmen. lisede eğitim namına pek bir herze yiyemediğimden okul puanım da düşüktü. ters orantılı olarak sınıftan *"en yüksek ham puan alan kişi" sıfatıyla çıkmak üzerimde tatlı bir sarhoşluk yarattı. yaratsa ne olacak?* yani k*çı öyle bir yırttım ki benden 20 puan fazla alan arkadaşımla aynı bölümü kazandım. öyle diyeyim siz anlayın. ki o da okul birincisiydi. yine iibf, yani işsiz insanları barındırma fakültesi bölümlerinden birini kazandım. her neyse...
bölümü kazandık, güzel. üniversite kocaman, -ebesinin şeyi gibi kampüs- güzel, yeni yeni hatta mini mini birler seninle gelmiş kayda o da güzel.
lakin ders yılı başlayınca insan anlıyor ki sen oraya okumak için değil yılmak için gelmişsin. sabahın 8.45'inde prof. ların devlete veryansınını dinlemeye, kayıt yenileme dönemlerinde en kıl hocaya kalmamak için saç baş yolmaya, yaz okulundan nemalansın diye dersten kalmaya, ara ara da geziydi şenlikti hafiften sürtmeye gelmişsin. nitelikli bilgi üreten beyinlerin yurt dışına kaçışını hep yadırgamışımdır, üniversitede ilk senemin bitişine dek. artık öyle bir düşüncesizlik içinde değilim. ayıldım, paklandım ne mutlu bana! ilk defa yaz okuluna kaldığımda amaan, ne olacak? hem başka arkadaşlarım da var yaz okulunda. hem fena mı yeni insanlarla tanış... derken tabii ben okula gitmekten soğuduğumu zamanla da okula zaten gitmediğimi fark ettim.
güç bela ikinci senemi okumaya başladım. ne zaman bir tatil olsa veya eve gitsem, sürekli hangi bölüm? kaçıncı sınıf? ne olucan? muhabbeti dönmekte. ki ülkeyi insanlığı falan kurtarmam gerektiğini zaten biliyordum ben. fakat seneler geçtikçe bir şeyi daha anladım ki "insan umuduyla yaşarken mutlaka bir başkasınınkini sömürür, hatta somurur". çok değerli arkadaşlarımın hemen her hevesimi ve girişimimi bloke ettiklerinde anladım, evet. geldik üçüncü seneye, ben bölümümden bıkmışım. bana edebiyat yazdırmayan herkese ayrı sövüyorum, "rehberlikçi". hala ve ısrarla aynı kişiler bölüm, sınıf, ne olucan? muhabbetinde(akraba ziyaretleri ve zorunlu göç yasası adlı tartışma programında hissediyordum kendimi). ben olmuşum oyun, set ve maç. kimsenin haberi yok. toplum baskısı diye bir hede var ya hani, hep siyasi mevzularda dillerden fırlayan. işte o baskı enseme üç hafta üst üste mağlubiyet almış bir barselona hüznüymüşçesine oturdu(nereden fırladığı belirsiz bir "komşunun başarılı çalışkan* oğlu"nun tam yanına). o sene de öyle geçti, eve çıkma sevinci ve nefes alabilme yetisini kazanmak-ki gereksiz- dışında bir faydalanımım olmadı. ben, her sene yaz okulu ve ne olsun iyi işte muhabbeti yaparak dördüncü seneye geldim. ilk dönem ki hezimetimin sonucu okulu bir sene paşalar gibi uzattığımı ben değil istatistikler söylüyordu. o kadar da üzülmüştüm, betimsel istatistik dersini seçmeli olsa da zorla verdikleri için. fakat zamanla bir şeyi daha anladım ki rassal bir şekilde seçilen bahtsız bünyelerimizin okumayı ve hayata atılmayı hak etmediği varsayımı üzerine hazırlanmış bir gözlem/deney in içindeyiz.
bu ahval ve şerait öğrenci bünyelerimiz üzerinde hüküm sürerken "işi biraz da dalgaya alma"nın bedelini ödemeye başladım. bölümden arkadaşlar okulu yarım dönem erken bitirip gittiler. hatta allah sizi inandırsın* eskişehir'de öğrenim gören bir arkadaşım okulu 2,5 senede bitirdi. bildiğin 4 senelik okul ya! hadi bir-iki ders bırakmış olsun, ne çıkar? okula benden sonra girip de önce bitiren var yahu! bense hala bölümü bırakıp edebiyata hazırlanmayı düşünüyorum. kafam nasıl bir milyon içinde bilmeden(siz tahmin edin artık)... velhasıl okulu uzatmak, baba parası yemiyorsanız çok g*te kaçan bir şey. hiç denemeyin! zaten birazdan interneti kapatıp köyüme dönüyorum. ühühühüü...
pişmanlıklar ve yozlaşan genç bünyelere ohş:
___________________________________
doğru dürüst bir iş bulup çalışamadığıma ve sefillik ettiğime mi yanayım? koca 50.000(elli bin) kişilik üniversitede bir hatun eline dahi değemediğime mi yanayım? şaka tabii değdim ellerine ehm yoksa bilgisayar bağımlısı olduğum için insan görünce korkup tırstığıma mı? make your choice! heh anca sinema ve bilgisayar oyunu/programları dağarcığım gelişti mına koyiim, şimdi düştü jeton.
devamı ve ayrıntılı bilgi için hatta yazım ve imlâ yanlışlarında görüşmek üzere, seyyar'la kalın. apostrof stayla. *
okulu uzatma riskiyle karşı karşıya olan biri olarak şunu söylemeliyim. elimden geleni yapıyorum okulu zamanında bitirmek için. çünkü ailem için sorun olmasa da onlara yük olduğum için kendimden utanıyorum. üçüncü sınıfın ilk döneminde dersleri sallamadığım ve aptalca bir aşkın peşine düştüğüm için, en yakın arkadaşlarımdan birinin beni aptal yerine koymasına izin verdiğim için kendimden utanıyorum. en önemlisi de birçok arkadaşım askere gitmişken benim hala okuyor olma ihtimalim olduğundan dolayı kendimden utanıyorum. inanın bana ki okulu uzatma ihtimali iyi bir şey değil. siz siz olun boş işler yapmak yerine derslerinize asılın. benim gibi her gün kabuslarla dolaşarak alttan derslere çalışmazsınız.
ailesinden yeni ayrılmış olmanın tedirgin mutluluğunu yaşayan 92'lilere takılır yorgun, miyop gözlerim.
sivilceli kahkahalar, jöleli şakalaşmaların gürültüleri, seyrek sakalların arasından gelir az duyan kıllı kulağıma.
hipofiz bezinden akar o an büyümekte olanların kokusu sümüklü burnuma.
tüm çirkinliğime rağmen korkmadan gelirse çıtırın biri yanıma ve sorarsa 'sen kimsin' diye bana,
yağlı sakallarımın üzerinden gülümser ve derim ki, 'benim gibi olmak istemiyorsan sakın okulu uzatma!'.. (brutal)
çömezleri korkuttuktan sonra evime gidip duşumu aldım. sonra da ayıma sarılıp uyudum. malum yorucu bi' gündü.
ergen bi' piçken aileden kaçmak uğruna nasıl da taşraya göç ettiğimi gördüm rüyamda.
asla benimseyemediğim bi okulu nasıl da hala bitiremediğimi gördüm.
çok uzun bir zamanı nasıl da kendimi sikerek geçirdiğimi gördüm.
yakın geçmişi silmek isteyen jack'e 'hep kötü şeyler yaşamadık kie' diye haykıran kate orospusu gibi, moral vermeye çalıştı biri içimde, 'siktirgit' dedim. (lost)
ve herşeyin farkında olup icraata geçemeyişiminde farkında oldum. (loop)
sonra uyandım, hissettim sanki hafiften.. gözlerimin daha az gördüğünü, ve kulaklarım kıllanmış, sakalım yağ, burnum sümük dolmuştu sanki.
ve yine çocukları korkutmaya gittim her zamanki gibi.